Uluslararası Kayıplara Karşı Komite (ICAD) tarafından organize edilen 6. Uluslararası Kayıplara Karşı Konferans, 9-12 Aralık tarihleri arasında Londra’da ‘Kurdish Community Centre’ da yapıldı. Bir gazeteci olarak kurultayı izlerken, halen dünyanın birçok ülkesinde devam eden ve sayıları binlerle ifade edilen “kayıplar” gerçeğiyle yeniden karşılaştım. Ortaya çıkan veriler, kapitalist dünya sisteminin kendi siyasal iktidarını korumak için insanlığa […]
Uluslararası Kayıplara Karşı Komite (ICAD) tarafından organize edilen 6. Uluslararası Kayıplara Karşı Konferans, 9-12 Aralık tarihleri arasında Londra’da ‘Kurdish Community Centre’ da yapıldı.
Bir gazeteci olarak kurultayı izlerken, halen dünyanın birçok ülkesinde devam eden ve sayıları binlerle ifade edilen “kayıplar” gerçeğiyle yeniden karşılaştım. Ortaya çıkan veriler, kapitalist dünya sisteminin kendi siyasal iktidarını korumak için insanlığa karşı sürdürdüğü barbarlığını, akıl almaz yöntemlerle devam ettirdiğini gösteriyor.
Konferans, 27 ülkeden yaklaşık 123 delegenin katılımı ile başladı. Dilleri, kültürleri, sosyal yaşamları farklı olan, dünyanın birçok ülkesinden gelen insanların ortak yönü ise yaşadıkları acılardı. Her biri bir başka hikâye anlattı. Dinledikçe kendi ülkemizde yaşananlarla aynı olduğunu gördük. Binlerce kilometre uzakta olmalarına rağmen kapitalist barbarlık karşısında aynı sorunlar yaşamaktadır. Her ülkenin kendine özgü politik tarihi içerisinde çok sayıda kesişme noktasının olduğunu hissetmek mümkün. Arjantin’de, Meksika’da, Fas’ta, Filipinler’de, Kolombiya’da, Manipur-Hindistan’da, Şili’de, Kaşmir’de, Bask Ülkesi’nde, İrlanda’da yaşanan kayıplar ile Kürdistan coğrafyasında yaşanan kayıpların birbirinin aynı olması, dünya halklarına karşı yapılan saldırıların aynı tipte olduğunu anlamak bakımından küçük bir örnek teşkil etmektedir.
Konferansın önemli gündem maddelerinden biri de ‘Kayıplar ve Ulusal Hareketler’ alt başlığıydı. Özellikle üç ülkede yaşananlar, uluslararası dünya kapitalist sisteminin insanlığa yönelik saldırılarının boyutları bakımından bize bir fikir vermektedir: Bilindiği gibi Sri Lanka’da Tamil gerillalarına karşı yapılan topyekûn katliamla Tamil halkına yönelik soykırım eş zamanlı yürütüldü. Sadece gerillalara yönelik değil, Tamil halkına karşı da çok yoğun şekilde kimyasal silahların kullanıldığı belirtildi. Özellikle savaşın dışında kalan çocukların ve kadınların da katliama dahil edilmesi, sömürgeciliğin politik karakterini yansıtması bakımından önemlidir. Konferansa Tamil’den gelen temsilcilerin verdiği bilgiler, özellikle kapitalist küresel dünya güçlerinin ezilen halklara yönelik katliamlarda ne tür yöntemler kullandıklarını bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu ülkelerden ikincisi, adını ilk kez duyduğumu ‘Baluchistan’dır. Küresel savaşların yaşandığı Asya-Ortadoğu bölgesinde olmasına rağmen, adı pek bilinmeyen bu ülkenin hikâyesi ilginç ve bize çok benziyor. Pakistan-İran-Afganistan tarafından işgal edilen ve yaklaşık olarak 20 milyon nüfusa sahip bir ülke. Uzun bir süre İngiliz sömürgesi olarak kalmış ve daha sonra 8 ay kadar kısa bir bağımsızlık süreci yaşamış. 1948 yılında, İngiltere’nin onayı ile Baluchistan’ın önemli bir kısmı Pakistan tarafından işgal edilmiş. Bu ülkede 8 binin üzerinde kişi kaçırılıp kaybedilmiş. Pakistan-İran işgalci güçleri, Baluchistan halkının doğal liderlerini kaçırarak katletmeyi çok uzun yıllardır bir devlet politikası olarak uygulamışlar. Baluchistan delegesinin verdiği bilgileri dinleyince Ortadoğu coğrafyasında ikinci bir Kürdistan’ın varlığını hissettim.
Hiç şüphesiz ki üçüncü ülke Kürdistan coğrafyasıdır. Bizim coğrafyamızda yaşanan katliamlar, kaçırıp kaybetmeler, günlük yaşam içerisinde hepimizin bildiği olgulardır. Dikkatimi çeken, uluslararası kapitalist güçlerin Tamil ve Baluchistan ülkelerinde uyguladıkları toptan yok etme, bir bakıma soykırım tarzındaki katliamların benzerini Kürdistan’da çok daha kapsamlı uygulamak istemeleridir. Tamil gerillalarına karşı uygulanan yöntemlerin Kürt gerillalarına karşı uygulanmaya çalışılması, Baluchistan’da ön plana çıkan hemen hemen bütün liderlerin katledilmesi politikasının Kürt politik liderlerine uygulanması için çok yönlü planların yapılması, bir tesadüf olmadığını ortaya koyuyor.
İlgili ülke delegelerinin yaptıkları sunumlardan çıkan ortak nokta, yapılan katliamların arkasında özellikle İngiltere’nin bulunmasıdır. Sri Lanka’da Tamil gerillalarına yönelik kimyasal silah kullanılarak yapılan katliamın örgütleyicisinin İngiltere olduğu belirtildi. Aynı şekilde Baluchistan’da yöneticilerin Pakistan istihbarat güçleri tarafından kaçırılmasının veya işkence edilerek öldürülmesinin İngiltere istihbaratının bilgisi ve onayı ile yapıldığını belirttiler. Türk devletinin, özellikle Kürtlere yönelik kapsamlı saldırıları uygularken, İngiltere’nin akıl hocalığına başvurduğu biliniyor. Kürt lideri Öcalan’ın kendisine yönelik uluslararası komplonun arkasında İngiltere’nin olduğunu belirtmesi sanırım bir tesadüf değildir.
ICAD tarafından düzenlenen 6. Uluslararası Konferans, dünyanın hemen her yerinde, toplumun muhalif kesimlerini kapsayan kaçırıp kaybetmelerin, işkencelerin, katliamların, soykırımların çok kapsamlı bir şekilde devam ettiğini ortaya koydu. Özellikle dünyanın ezilen uluslarına yönelik politikaların belli başlı küresel güçler tarafından organize edildiği, yapılan sunumlarda çok daha somut görüldü.
Savaş ve ulusal kurtuluş hareketlerine dair sunulan ortak tebliğde, ezilen ulusların haklı mücadelesine özel bir vurgu yapılarak şunlar belirtildi: “Sömürge ülkelerin halkları yıllar boyunca kendilerine karşı her türlü zulüm ve zorbalığa rağmen, sömürgeciliğe karşı dil, kültür ve ayrı devlet olarak örgütlenme hakkı gibi temel hakları temelinde dişe diş mücadeleler vermişlerdir. 20. Yüzyıl boyunca verilen mücadeleler sonucu başta Afrika olmak üzere dünyanın pek çok yerinden sömürge uluslar görece “bağımsızlık” kazanmışlardır. Ancak 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın pek çok yerinde hala sömürgeci ilişkiler sürmekte, ulusların devlet kurma dahil en temel hakları verilmemekte, hak talepleri kanla bastırılmaktadır. Tamil, Balucistan, Kürdistan, Batı Sahra, Filistin, demokrasinin beşiği olarak bilinen Avrupa ülkelerinde Kuzey İrlanda, Bask Ülkesi vb. bunlar arasında sayılabilir.”
Konferansta kurtuluş mücadelesi yürüten hareketlerin hiçbir şekilde ‘terörist’ olarak değerlendirilemeyeceği dile getirildi ve dil, kültür ve ayrı devlet kurma hakkının, tüm ulusların vazgeçilmez haklarından olduğu belirtildi. ICAD’ın sömürgeciliğe karşı ulusal haklar için verilen her türlü ulusal kurtuluş mücadelesini “koşulsuz olarak” desteklendiği ifade edildi. Konferansta katliama uğrayan ulusal kurtuluş hareketleriyle ilgili şunlar söylendi: “Öncelikle ulusal direniş hareketlerinin örgütleri terörist olarak ilan edildi. Bunu sadece sömürge devletler yapmadı. Aynı zamanda başta emperyalist ABD olmak üzere tüm emperyalist devletler ve AB gibi emperyalist blokların ‘terör örgütleri’ listesi, kara listeleri oluştu.
Emperyalistler böylelikle ulusal hareketlere herhangi bir kuvvetin açıktan destek vermesini önlemeyi amaçladılar ve bunda da başarılı oldular. Terörizm umacısı ile yaratılan ideolojik hegemonya altında, bu hareketlerle uluslararası dayanışma bağı kesildi, hareketler kendi başlarına bırakıldılar. Öyle ki, Tamil halkı 2009 yılında dünyanın gözü önünde 5 ayı bulan katliam saldırıları yaşarken ve lider kadro dahil 20 bin kişi yaşamını yitirirken, uluslararası işçi sınıfı ve dünya halkları sadece seyreden oldu.”
Bu bakımdan, 21. yüzyıla girerken küresel kapitalist sistem tarafından dünyanın birçok yerinde başlayan işgaller ve katliamlar ‘bir insanlık dramı’ olarak değerlendirildi.
Her ülkenin kendine özgü olan tarihi içinde, insanlığa yönelik saldırılarda aynı yöntemlerin
uygulanması, katliamlara karşı uluslararası düzeyde örgütlenmenin ve dayanışmanın önemini ortaya koyuyor.
İCAD tarafından organize edilen bu konferans, bu örgütlenmeye yönelik bir katkıdır.
6.Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nın bildirgesi aşağıdaki gibidir:
9-12 Aralık 2010 tarihlerinde Londra’da “Savaşlar, Ulusal Hareketler ve Kayıplar” başlıkları altında toplanan 6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’na Balucistan, Tamil Eelam, Sri Lanka, Filipinler, Penjap, Kaşmir, Nepal, Hindistan, Kuzey Kürdistan, Türkiye, Meksika, Arjantin, Şili, Kolombiya, ABD, Etiyopya, Fas, Bask, İsviçre, İtalya, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Norveç, İngiltere ve İrlanda olmak üzere farklı kıtalardan 27 değişik ülke ve ulustan, aralarında kayıp yakınlarının da bulunduğu 123 delege katıldı.
Katılımcılar kurultay boyunca, yaşadıkları baskıları, saldırıları, kayıpları; toplamında yaşadıkları acıları ve bunlara karşı mücadele deneyimlerini paylaştı. Gelecek döneme ilişkin gözaltında kayıplara ve insan hakları ihlallerine karşı mücadeleyi ortaklaşa nasıl geliştirebileceklerini tartıştılar.
Konferansta Irak ve Afganistan gibi emperyalist savaş ve işgale maruz kalmış ülkelerde yaşanan kaybedilme ve insan hakları ihlallerinin insanlık adına acı verici boyutlarını ortaya koyuldu.
Yalnızlaştırılmış ulusal hareketlerin sahiplenilmesinin, kendilerini ifade etmelerinin, birbirini insan hakları ihlalleri ve kayıplar üzerinden tanımalarının, insan hakları ihlallerine ve kayıplara karşı mücadelelerinin ortaklaşarak büyütülmesini kararlaştırıldı.
6.Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nın varmış olduğu politik sonuçları şöyle özetlemek mümkündür: Emperyalist devletlerin 1990’larda başlattıkları ve “Yeni Dünya Düzeni” olarak isimlendirdikleri yeni sürecin ana yönelimi, yeni serbestlik olarak ifade edilen, sermayenin serbest dolaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılırken, diğer yandan işçi ve emekçilere, ezilen halkların haklarına ise saldırıların artmasıydı.
Dünyanın en önemli stratejik alanlarının yeniden paylaşılması ve bu alanların emperyalist sermayeye açılmasını da içeren bu süreçte, emperyalistler 21. yüzyıla Afganistan ve Irak işgalleri ile girdiler.
Savaş ve işgaller, açıktır ki başta yaşam hakkı olmak üzere insan haklarının ihlal edilmesini ve sayıları büyük rakamlara ulaşan kayıpları beraberinde getirmektedir. Bugün tüm diğer insan hakları ihlallerinin yanı sıra, 100 binlerce kişinin kayıp olduğu Irak ve Afganistan, bu gerçeğin açık bir ifadesidir. 6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı bu nedenle, Afganistan ve Irak işgalini kınar; işgallerin bir an önce son bulmasını, bu işgaller sırasında gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin ve kayıpların hesabının verilmesini ister, emperyalist işgal ve savaşlara karşı verilen
mücadelenin tarafı olduğunu ilan eder.
Sömürgecilik, başka ulusların-toplulukların en temel ulusal-toplumsal haklarının ihlal edilmesinin de adıdır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın pek çok yerinde hala sömürgeci ilişkiler sürmekte, ulusların devlet kurma dahil en temel hakları verilmemekte, hak talepleri ise kanla bastırılmaktadır. Tamil, Baluchistan, Kürdistan, Batı Sahra, Filistin, demokrasinin beşiği olarak bilinen Avrupa ülkelerinde Kuzey İrlanda, Bask ülkesi, vb. bunlar arasında sayılabilir.
Latin Amerika’nın pek çok ülkesinde yerli halkların, Afrika’da Oromo ve Berberi halklarının sorunlarını, karşı karşıya kaldıkları baskı ve zulmü bu çerçevede ele almak gerekir.
Emperyalistler, kendilerine karşı direnecek hiçbir kuvvetin olmamasını amaçladıkları bir sistemin adı olan “Yeni Dünya Düzeni” saldırılarından en çok payı, ulusal kurtuluş mücadelesi veren ezilen sömürge ulusların halkları almaktadır. Kuzey Kürdistan’da, Baluchistan’da Tamil Eelam’da, Batı Sahra’da, Latin Amerika’da ve değişik yerlerde katliamlar, sürgünler ve sayıları binlerle ifade edilen gözaltında kayıplar devreye girmiştir.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; 2009 yılında Tamil halkına karşı gerçekleştirilen katliamı kınar, Tamil halkının acılarının ve mücadelesinin yanında olduğunu ilan eder. Afganistan, İran ve Pakistan tarafından işgal edilmiş Baluchi halkının, Kaşmir halkının, Penjap halkının, Kürt halkının, Filistin, Bask, İrlanda, Latin Amerika yerli halklarının haklı mücadelelerinin yanında olduğunu ilan eder.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, ezilen ulusların sömürgeciliğe karşı direnmesi, başta ayrı devlet kurma hakkı dahil, dil, kültür gibi temel ulusal hakları için hangi yol ve yöntemle olursa olsun verdiği mücadeleyi, o ulusun kendi kaderini tayin hakkının bir ifadesi olan meşru mücadele olarak görür. Başka ulusları ezen devletlerin işçi ve emekçilerini, dünya halklarını, demokratik kitle örgütlerini, insan hakları örgütlerini, ezilen sömürge ulusların verdiği bu meşru ulusal kurtuluş mücadelelerini tanımaya ve sahiplenmeye çağırır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, emperyalist devletlerin direnen ulusal hareketlerin örgütlerini “terör örgütü” nitelemesi ile yasaklanmasını, sömürgeci devletlere verilen açık destek olarak görür ve “terör örgütleri listesi”, “kara liste” politikalarına karşı verilen mücadeleyi destekler.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; demokrasinin beşiği diye tanımlanan Avrupa’da, emperyalist savaş ve işgallerin, ulusal kurtuluş mücadelesine yönelik saldırıların sonucu olarak gelmiş mülteci ve göçmenlerin demokratik hak ve özgürlüklerine yönelik saldırıların artarak devam ettiği günümüzde, göçmenlerin karakollarda yakılmasını, sokaklarda katledilmesini, mülteci kamplarında adeta esir tutulmasını kınar. Fransız emperyalizmin ETA militanı Jon Anza’yı kaybederek katletmesini kınar, sorumluların hesap vermesini ister.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; sınıf mücadelesini ve ulusal kurtuluş mücadelesi içinde cezaevlerine atılan tüm devrimci politik tutsaklarla dayanışma içinde olduğunu ifade eder.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; insan hakları ihlallerinin ve gözaltında kayıpların en fazla mağdurlarının kadınlar olduğunu görür ve emperyalist savaşlarda, ezilen ulusların halklarına karşı saldırılarda uygulanan kadın bedenine yönelik her türlü şiddete karşı mücadele içinde olacağını ilan eder.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; gözaltında kayıp politikasının sonucu olan toplu mezarların açığa çıkarılması için Kuzey Kürdistan’da ve Kolombiya’da gündemleşen mücadeleyi tüm gücüyle destekler. Diğer kitlesel kayıpların olduğu yerlerde de bu mücadelenin verilmesini önemser.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; gözaltında kayıplara karşı mücadele yürüten kayıp yakınları, insan hakları örgütleri ve kurultay katılımcıları arasında daha güçlü bir iletişim ve bağlantının kurulmasını, gözaltında kayıplara karşı mücadelenin ortaklaşarak büyütülmesini kararlaştırır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; insan hakları mağdurlarının ve kayıp yakınlarının Arjantin örneğinde olduğu gibi her türlü hak-adalet isteği ve arayışlarını saygıyla karşılarken, insan hakları ihlallerine ve gözaltında kayıplara karşı mücadelenin fiili-meşru mücadele hattından başarıya ulaşacağına inanır.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, 17-31 Mayıs tarihleri arasındaki Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele haftası
etkinliklerinin, gözaltında kayıplara karşı mücadelenin bir kaldıracı olacak şekilde örgütlenmesini önemser.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı; insan hakları ihlallerine ve gözaltında kayıplara karşı mücadelenin, rapor açıklayıcı olmaktan ve protestoculuktan çıkarılarak, sonuç almayı hedefleyen Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri, Türkiye’de Cumartesi Anneleri örneklerinin yaygınlaştırılmasını önemser. Tüm insan hakları ihlallerinin ve gözaltında kayıpların son bulması, sorumlularının hesap vermesi için mücadelenin büyütülmesinin gerekliliğine inanır ve herkesi bu mücadeleyi büyütmeye çağırır.
Dilleri, renkleri ayrı ama acıları ve öfkeleri aynı olan değişik uluslardan kayıp yakınlarının duygu yüklü buluşmalarına vesile olan
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, insan hakları ihlallerinin ve gözaltında kayıplara karşı mücadelenin asli unsurları olarak mücadele yürüten dünyanın her yerindeki insan hakları savunucularına ve kayıp yakınlarına en içten sevgi ve selamlarını iletir.
6. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı
9-12 Aralık 2010, Londra