Orta sınıfın ilk göz ağrılarından olan ve sol liberalizmin Türkiye’de kendine yer edinmesinde önemli rol oynayan Radikal gazetesinde yaşanan değişim basitçe bir gazetenin ya da sermaye grubunun yaşadığı değişim olarak değerlendirilebilir mi? Bu değişimin Türkiye’nin sınıfsal-siyasal yapısında yaşanan köklü değişimin bir yansıması olduğunu söylemek çok da öznel bir değerlendirme olmayacaktır. Radikal’in evrimini, yeni orta sınıf […]
Orta sınıfın ilk göz ağrılarından olan ve sol liberalizmin Türkiye’de kendine yer edinmesinde önemli rol oynayan Radikal gazetesinde yaşanan değişim basitçe bir gazetenin ya da sermaye grubunun yaşadığı değişim olarak değerlendirilebilir mi? Bu değişimin Türkiye’nin sınıfsal-siyasal yapısında yaşanan köklü değişimin bir yansıması olduğunu söylemek çok da öznel bir değerlendirme olmayacaktır.
Radikal’in evrimini, yeni orta sınıf üzerine çalışmalarıyla tanınan, Birgün gazetesi kültür-sanat editörü Ali Şimşek’le konuştuk. Şimşek, Radikal’in de bir parçası olduğu sol liberalizm blokunun 2001 krizinin de etkisiyle sol liberal muhafazakar bir blokta mantıksal sonucuna eriştiğini; bugünkü değişimin de orta sınıfın geçirdiği evrim içinde değerlendirilebileceğini söylüyor.
96’da sol liberalizm net görünür hale geldi. Siyasal olarak da yer aradı, bunu solda yani eski ÖDP’de bulamadı ve bu dönem AKP’de buldu…
Kriz orta sınıfa da medyasına da yansıdı. Yeni orta sınıfın neredeyse tek gazetesi olduğu için, Radikal siyasal olarak da değişmeye başladı…
Radikal gazetesindeki dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz? Radikal neye dönüştü?
Radikal ne? Nasıl bir gazete? Onları anladığımız zaman neye dönüştüğünü daha iyi kavrayabiliriz. Radikal benim yeni orta sınıf gazetecilik dediğim şeyin en billurlaşmış hali.
Burada neyi kastediyorum? Şunu kastediyorum, Türkiye’de aşağı yukarı 1986’dan itibaren denenen, Yeni Gündem ile başlamış, haber dergiciliği boyutuyla da Nokta’yla başlamış bir süreç var.
90’lı yıllara gelindiğinde gazetecilikte bazı şeyler denendi. Denenen şey şuydu; entelektüel, eğitimli, kentli, gelir seviyesi yüksek, ağırlık olarak beyaz yakalı kesimi yakalayabilen gazetecilik. Hürriyet gibi değil. Satışları hiçbir zaman bundan gayrı olamayacağı zaten bilinen ama entelektüel boyutu, hayat tarzı boyutu olan, yeni orta sınıf dediğimiz, özellikle 90’lı yıllarda eklenmiş, üniversite mezunu, geliri yüksek ücretli, ağırlıklı olarak da hizmetler sektörü çalışanları arasında bir yeri yakalayabilecek bir gazete tasarımı.
İşte Yeni Binyıl, Yeni Yüzyıl’ın tasarımı da minimalistti. O zaman bu kavram çok telaffuz edilmese de siyasal uçta sol liberalizm dediğimiz bir yerde dolaşıyordu, çünkü yeni orta sınıfın doğal ideolojik dokusu sol liberalizm. Zaman için de geçerli bu, yani Zaman da bana göre sol liberal bir gazete. Bildiğimiz o klasik mizanpajda değiller bunlar. Bol yazılı, grafik tasarımı da iyi olan gazeteler.
İlk girişimler tutmadı tabii, fecaat oldu.
Niye tutmadı?
Yeni orta sınıf kendi kültürel sermayesini oluşturmamıştı kentte. Yeni orta sınıfına yönelik kent 90’ların ortalarında oluştu. Beyoğlu’nun dönüşümü; kafeler, barlar, kültür merkezleri… Buranın hedef kitlesi yerel tasarım, mahalleler falan değil. Sonra 90’ların ortasına gelindiğinde Yeni Yüzyıl tuttu. Yani yine dediğim gibi sol liberal bir vurguyla, kimlik, çoğulluk, melezlik gibi neoliberalizme çok rahat eklemlenebilecek yerlerden meseleye bakıyorlar. Onunla da eğitimli, yüksek ücretli kentli sınıfları yakalayabiliyordu. Bol miktarda bir hayat tarzı sayfaları vardı. Şurada Japon yemeği var, şurada caz festivali var gibi…
Daha önce Cumhuriyet’in temsil ettiği kültür sanat dünyası anlayışı bu hale geldi işte. Cumhuriyet oradaki belirleyiciliğini yitirdi. Cumhuriyet’in kodları daha çok aydınlamacı, Kemalist tınılarda; Cumhuriyet’in grubu 50 yaş civarı, gençler Cumhuriyet okumuyor.
Bankacı gazetesi
Yeni Yüzyıl tuttu, bankacı gazetesi oldu. Sonra 90’ların sonuna doğru yeni orta sınıfın kendi kültürel sermayesi, hayat tarzı, sol liberalizm olgunlaştığında Doğan grubu da rakip olarak sol kadrolarla, Radikal kampanyasıyla çıkış yaptı. Birikmiş sonra da taşmış entelektüel yeni orta sınıfı yakalamayı başardı; ekleriyle, Radikal İki’siyle. Radikal’i Radikal yapan eski sol kadroları. Onun dışında çeşitlilik, farklılık, melezlik çerçevesinde Hasan Celal Güzel’i aldı, sağcıları aldı, muhafazakârları da aldı. Böylece 90’lı yıllara özgü ama şimdi iyice netleşmiş olan, “çok sesli” hali açığa çıktı. Çok seslilik dediğimiz şey politically correct bir şeydir, politik doğruculuktur. Murat Belge de kullanmaya başladı bu kavramı. Nedir politically correct? Kürtlere de hakları verilsin, türbanda takılsın falan…
Hayat tarzı yazarları
Şehir yaşamı zirveye taşındı. Buna dönük olarak 90’dan itibaren oluşmuş bir köşe yazarı modu vardı. Bizim Rıfat Bali’nin çok iyi deşifre ettiği ‘hayat tarzı yazarları’ diyelim. Bu, rentifikasyonla beraber yürüdü. Yani Radikal’in yayın politikası aynı zamanda kültür sanat alanında belirleyici hale gelerek, bizim bu dönemde tartışmaya başladığımız soylulaştırma dediğimiz şeylerle beraber yürüdü. O dönemin hayat tarzı yazarları soylulaştırılan yerleri övebilirler. Bugün Tophane’den korkuyor o arkadaşlar. Tophane’yi onlar ürettiler biraz. Suçlamakla iş sıyrılamaz yani.
90’ların ikinci yarısından itibaren hızlanan kentsel / mekansal dönüşüm, yeni orta sınıfın krize çok yakın olmasına rağmen cüretli özgüveni, hayat tarzcılığı içinde sol liberalizm özellikle Radikal İki üzerinden ilerletildi. Bir tür clubber gazetecilik oluştu Radikal’de. Yani şehri yaşayalım, şehirde ne var, diyerek; neoliberalizmin önemli ayaklarından biri olan kentsel dönüşümü gizleyen, yoksulluğu gizleyen urbanizmin savunucularından biri oldu Radikal.
Yani bu genç yazarlar, solcu yazarlar, Boğaziçili yazarlar… Boğaziçi Üniversitesi medyaya adam devşirme olanağı olan önemli ayaklardan biri. İngilizce biliyorlar vs. Öyle bir Boğaziçili gustosu da oluşturdu Radikal. Neşeli, entelektüel, sol duyuları olan, ötekine saygı duyan, cinsellik anlamında, her anlamda çok kimlikli, yaşamayı seven, nerde yemek yenilir, nerde nasıl gezilir gibi şeyleri bilen bir kadro oluşturdu. Yeni orta sınıfı Hürriyet’ten, Milliyet’ten kurtardı. Babaları Milliyet okuyan çocukların okuyabileceği bir gazete haline döndü. Alt sınıflar da var tabii ama üniversite okuma oranının yüksek olduğu, bütçenin yüksek olduğu yer orta sınıflar olduğu için daha çok Milliyet, Cumhuriyet okuyan babaların çocuklarını tavladı. Radikal’i güçlendiren şeylerden biri de festivalizmdir. Festivalizm de neoliberalizmin kentsel operasyonuna soylulaştırmayla giren önemli ayaklardan biridir.
Radikal bunu tek başına mı yaptı?
Bu sadece Radikal’in gücü değil. Gramsci’nin tarihsel blok kavramından esinlenirsek, bunu İletişim Yayınları, Tarih Vakfı, İKSV, Bilgi Üniversitesi ve Radikal gibi bir sol liberal blok oluşturdu.
ÖDP de ilk çıkışında bu blokun bir parçası değil miydi?
Sol olarak bakıldığında sol liberal ÖDP de bunun içerisinde. Yani o dönemin iyimserliğinin bulunduğu parti ÖDP’ydi. Ayrıntı yayınlarının kapaklarıyla parti politikası yapmaya çalışan post yapısal yapı dediğimiz, post Marksizm dediğimiz, radikal demokrasi dediğimiz, şehirleri de tavlayan ÖDP hareketi vardı. İçinde müthiş gerilimler üretti ama şimdi ayrıldılar EDP’yi kurdular, yetmez ama evet’çi oldular, DSİP oldular, o oldular, bu oldular.
Sol liberal siyasal ya da sosyalist yönlü hareketlerle de normal ilişkileri vardı ama CHP’yle değil; CHP’yle yeni orta sınıfın ilişkisi yok.
Radikal’in hedef kitlesinin yaş grubuna baktığımız zaman aşağı yukarı 67-74 doğumlu. Benim 88 kuşağı dediklerimin yoğunluğu var. Radikal’in çekirdek okur grubu 90’lı yılların profesyonelleri dediğimiz kuşak. 35-40 küsürlü yaşlarda bir okur profili. Radikal 1996’da çıktı. 96 Türkiye ölçeğinde neoliberalizmin kültürel görünürlük kazandığı, neoliberal hayat tarzının altın çağlarından biri. Yani çöküşe birkaç sene kala kafeler, barlar, her şey cuk oturmuş, 90 yılların meyvelerinin alındığı bir kent tipi var. Radikal yenilikçi bir gazetedir. Yeni orta sınıfın diliyle çok uyar. Birçok genç ya da orta yaşlı köşe yazarları olur olmaz hepsi ironik yazarlardır. Perihan Mağden’in dili mesala alaycıdır. Yıldırım Türker, bir önceki kuşak olsa da Yıldırım’ın yeni orta sınıf tarafından sevilme nedeni şu: Mehmet Ağar’a vuracağım diye, kavruk yüzlü falan filan diye, Mehmet Ağar üzerinden kavrukları aşağılar. O da bankacının hoşuna gidiyor.
Siyasal anlamda sol liberalizm pişti. 86’da Yeni Gündem ve Sokak dergisiyle uçları çıktı. 96’larda sol liberalizm net görünür hale geldi. Siyasal olarak da yer aradı, bunu solda yani eski ÖDP’de bulamadı ve bu dönem AKP’de buldu. AKP’de buldu çünkü o dönem sağ muhafakazar hareketler de post modernizm etkisi altında dönüştüler. Kimlikçilik, ötekicilik… aynı kaynakları okudular. Onlar daha iyi beslendiler, çünkü modernlikle dertleri vardı.
Radikal hiçbir zaman radikal olamadı
Radikal bunu tuttu. Kentiyle, yemesi içmesiyle, siyasal kimlikçiliğiyle, politik doğruculuğuyla, özellikle Kürt sorunundaki politik doğruculuğuyla… “Kürtlere de hakları verilmesi gerekiyor” falan. Ama hiçbir zaman da Radikal olamadı. Radikal’in hep Doğan medyayla ya da iktidarla bir sınırı oldu. Taraf kadar radikal olamadı.
2001 bankacılık krizi yeni orta sınıfı ağzının tadıyla bırakıverdi. İnsanlar endişelendi, işsiz kaldı, maaşları düştü. Hiç bitmeyecek gibi görünen 90’lı yıllar bitti. Bu şoku hala yaşıyorlar. Bitmiş falan değil. Marx’ın yüzünün görünmeye başladığı dönem. 11 Eylül, 99 depremi… 2001’den sonra çocuk isimleri bile değişti. DİE’ye göre en çok Yusuf’la Zeynep isimleri verilmiş geçen yıl. Bu neyi gösteriyor? Yeni orta sınıfın geniş aileye doğru açıldığını gösteriyor. Çünkü yalnız yaşayan özgüvenli birey işsiz kaldığında, ölüm korkusunu tattığında, bu, isimlere de yansıyor.
Kriz hayat tarzını, yeme içme kültürünü, bütçeleri değiştirince bu da orta sınıf medyasına yansıdı. Önce Radikal’e yansımaya başladı, yeni orta sınıfın neredeyse tek gazetesi olduğu için, siyasal olarak da değişmeye başladı. ÖDP’nin içerisindeki sol liberalizm tasfiye oldu. Birgün çıktı. Orada da tabiî ki aynı ÖDP’nin içindeki gibi tartışmalar oldu. Onu Radikal gibi yapmaya çalışanlar gittiler. Yani Birgün’ün çıkışı da yeni orta sınıf gazeteciliğin kırılmasına denk düşüyor. Siyasal kırılmalar vs.
Marx’ın geri dönüşü
2000’lere geldiğimizde, 11 Eylül sonrası dünya, kapitalizmin krizinin kapitalistler tarafından kabul edilmesi, Marx’ın Economist’e kapak olması, FED başkanının Marx’ı referansla konuşması vs. ile Marx’ın geri dönüşü. Aynı zamanda Orhan Kemal’in de, Kemalettin Tuğcu’nun da geri dönüşü bu. Bu her yeri etkiledi. Kişisel gelişim kitapları, kariyer kitapları az satmaya başladı. Bitti işte, çöktü. 2008’e kadar bütün dünyayı sarstı. Doğal olarak yeni orta sınıf gazeteciliğini değiştirecekti.
Bu süreçte AKP’nin iktidara gelişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP bir taraftan İslamcı yeni orta sınıfın temsilcisidir. İslami yeni orta sınıfın da partisidir. AKP’nin içinde şimdi İslami yeni orta sınıf damarı var. Çünkü bunlar üniversite okudular, yabancı dil biliyorlar, küreselleşmeye daha açıklar, daha liberaller, kendisi içki içmese bile içki içen bir adamla oturur. AKP orayı da yakalıyor.
AKP de güçlenince tabii sermayeler arası çatışma, Doğan grubuyla AKP arasındaki çatışmalar Radikal’i iyice zayıflattı. Cumhuriyet mitingleri, CHP, aydınlanmacılık, “şeriat geliyor” falan… Doğan da doğal olarak amiral gemisini oraya kıvırdı. Öyle olunca vergi vs. ile AKP Doğan’ı iyice boğdu.
Taraf geliyor
Sol liberal muhafakazarlık diyebileceğimiz bu hızlı sürecin 2008 krizini de yönetebilecek bir gazetesi gerekiyordu. Bu Sabah olamaz, entelektüel, ideolojik olarak orayı dokuyabileceği bir gazeteye ihtiyacı vardı. İşte o dönemde Taraf gazetesi çıktı.
Taraf çıktığında kimse çok şans vermedi, büyük bir sermaye grubu değil Alkım. Uzun bir süre yüksek fiyatla satmak zorunda kaldı. Battı batacak dendi, insanlar maaşlarını alamadı. Ama sonra AKP’yle hızlı temaslar başladı. Gazete ilanlarının yanında Fethullahçı ajansların reklamları vardı. Bu kadar basit ve netti. İslami yayınevi ilanlar, AKP üzerinden devletten gelen ilanlar, Taraf’ın krizini aşmasını sağladı. Radikal’e alternatif bir yeni orta sınıf gazetesi daha çıktı. Sol liberal duygusu olan, türbanlı yazarları olan bir gazete hızlı bir biçimde tahkim edildi.
Servis edilen dosyalarla sürekli Genelkurmay’ın açıklarını çıkararak tiraj yükseltti. Çok büyük manşetler patlattı. Ordu içinden sızdırılmazsa bulunamayacak manşetler bunlar. Onun dışında entelektüel dokusuyla dergiler, kültür sanat ekleri vs. vermeye başladı. Yasemin Çongar yeni orta sınıf kültürü yazılar yazıyor, dünya edebiyatı falan. Böylelikle Radikal’den büyük okur aldı.
CHP’den ürkmüş yeni orta sınıfın büyük bir kısmına, “Ya, doğru söylüyor bu” dedirtti. Sol liberalizmin kafasıyla Radikal’den büyük yazarlar transfer etti, Murat Belge falan. Hem İslami muhafazakar yazarları hem hiç solcu olmamış ama sola ayar veren adamları bünyesine kattı. Sol liberalizmin, İletişim ve Birikim alanından, yayınevi olarak da 90’lı yılların Ayrıntı yayınlarından gelen o sol liberal birikim çok şoven biçimde Taraf’ta pişmeye başladı. Taraf ordu düşmanlığını bir tür sol dil gibi kullandı, birçok insanı etkiledi.
Taraf büyüdü 60 bin gibi bir tiraja yükseldi ve Radikal’i geçti. AKP’nin bu aradaki strateji değiştirmeleri, bazen kendi tabanını bile üzecek kadar liberal olması; Kürtler, Ermeniler, azınlıklar hakkında neredeyse solcu gibi söylemler tutturması. Bunlar küreselleşmeye açık, liberal ve sol liberal duyusu olan sosyal demokrat bir dokusu olan eğitimli beyaz yakalıları cezbetti. Güneydoğu’da yeni orta sınıfın dışında olan geniş halk kitlelerini de cezbetti. Şimdi biraz ayrılıyorlar ama bir dönem Taraf bölgede en çok okunan gazete haline geldi. Bu Taraf’ı özel olarak, bir odak olarak da güçlendirdi.
Radikal bu süreçte dönüşmek zorunda kalacak, biçim değiştirecekti. Sonra tabii, Referans gazetesi yayın yönetmeni Eyüp Can geldi, böyle bir değişikliğe karar verdiler. “Böyle bir atak yapalım, bu yeni orta sınıfın belli bir kısmını harmanlarız” diye.
Cemaatin parlak çocuğu Eyüp Can
Eyüp Can, Zaman gazetesinin temsilcisi. Tam bir yuppie. Özellikle 80’li yılların ikinci yarısı üniversite okuyan böyle parlak çocuklar vardır. Sınıfın çalışkanı, siyasete çok bulaşmayan, sınıfın
en güzel kızıyla evlenen, ekonomi kulüplerine takılan, kariyer günleri düzenleyen… Zaten Fethullahçıların yeni orta sınıfı tavlama stratejisi bu şekildedir. Artık Fethullahçılık da biçim değiştirdi. O geleneksel dershaneler, evler de var ama aynı zamanda özellikle başarılı üniversite çocukları için daha esnek bir iş network’ü. Öyle tanıdıklarım var, hiç namaz niyaz bilmez o geniş iş network’ü içinde.
Eyüp Can, Referans’ı yönetiyordu. Referans dediğimiz iş gazetesi, iş adamlarına, profesyonellere, beyaz yakalılara hitap eden, içinde kültür de, sanat da, yemek de olan bir gazeteydi. Radikal’in ekonomi eki falan gibi düşünün ama daha operasyonel. Sonra birleştirmeye karar verdiler. Ona da Eyüp’ü uygun gördüler. Eyüp’ün seçilmesi şu açıdan önemli; sıkışan Aydın Doğan’ın AKP ile bir şekilde uzlaşması da gerekir. Burası da önemliydi, bu zaten hemen BİM ilanlarıyla Radikal’e de yansıdı.
“Taraf-Cumhuriyet arası”
Eyüp Can’ın ilk deklarasyonlarından biri şuydu: “Ben bu gazeteyi Taraf-Cumhuriyet arası bir gazete yapacağım.” Siyasal olarak CHP-AKP kutuplaşması, Taraf-Cumhuriyet arası kutuplaşmada üçüncü olarak bu olaya dahil olabilecek, yeni orta sınıfı tavlayacak, korkularını bastıracak bir gazete lazımdı. “Teğet geçiyoruz” hikayeleri toplumun bir kesimini etkiledi. Adamlar baktılar “yapıyor bu herifler” diye. Sosyal demokrat duygulara sahip kişiler AKP’ye oy verdiler. Buraya konumlandırmaya çalıştılar Radikal’i.
Bu siyasal kırılma, okur polarizasyonu üretiyor. Cumhuriyet tiraj arttırıyor, Taraf büyüyor, Radikal buralara oynuyor. Bir tür denge, gaz alma. Birgün, Cumhuriyet, Taraf, Evrensel, bazen Günlük’ün de dahil olduğu bir hatta girip gaz alacak. Yumuşatacak.
Tabloide dönderdi şekil olarak, Türkiye’de hiç tutmayan bir tarz. Şu an reklamla, düşük ücretle idare ediyor. Mizampaj anlamında otobüste daha rahat okuyabilirsin ama gazetenin içi karmaşık. Sokak yazarı diye komik bir tanım var. Konak adamlarını ya da clubberları zorla sokağa yollayarak, yazarlık yaptırmaya çalışıyorlar. Sokak yazarlığı burada bir mantık taşıyor aslında, 90’lı yıllardan sonra medyada köşe yazarları arttı, muhabirler geri çekildi. Öyle bir yenilikle biz yeniden muhabir yazarları geriye getirebilir miyiz gibi bir düşünce var ama bu aynı köşe yazarlarını muhabir yapmakla olmaz. Muhabir almakla olur.
Newsweek’te Mehmet Ali Kılıçbay, gazetenin sokak yazarlığı iddiasıyla, eskisi gibi siyasetle uğraşmak yerine siyasete daha mesafeli bir tutum takınacağının sinyalini verdiğini söylüyor.
Evet, yani çok sert çıkma kardeşim, AKP’ye çok sert vurma, CHP’ye çok sert vurma, Kürtlere çok sert vurma, gibi. O yüzden Hasan Celal Güzel gibi sağcı yazarların bir kısmını sepetlediler. Gazetenin şimdiki misyonu yeni orta sınıfları tavlamak, uzlaşmacı olmak ama bir yandan da gaz almak.
Tarihsel bloktan bahsettim. 2000’lerden sonra AKP’nin gelişiyle değişti. Bu blok, AKP’ye yakın büyük sermaye grupları, entelektüel odaklar, vakıflar, kültür odakları, Şehir Üniversitesi (Bilgi Üniversitesi’nin çıktığı gibi çıkıyor. Birçok yerden hoca aldı. Sol liberal künyeye sahip bir vitrin. Genç Siviller’in başkanı Turgay Oğur Şehir Üniversitesi basın sorumlusu), hem eski hem yeni liberal muhafazakarlardan bir hat oluşuyor. Eski bloktan birçok adam bu bloğa yöneldi. Bu bloklaşmayı da iyi düşünmek gerekiyor.
Ve de bizim üçüncü blok işte. Buranın parası yok, yeterli insan kaynağı yok. Biz iyi olsak da kötü olsak da buradaki gazeteler de güçlendi. Akıllı uslu adamlar için de buraya dahil olmak gibi bir şey var. Birgün okuyan birçok insan, çok sevdiğinden dolayı değil de bulamadığı için okuyor. Taraf’ta yok, Radikal’de yok, Cumhuriyet’te yok. Nerede var? Evrensel’de, Birgün’de, Günlük’te var. Onun için medyadaki dönüşümü biz de iyi okursak, yeni orta sınıfı iyi okursak, onların hayal kırıklıklarını iyi okursak, onların beyaz yakalı işçi olduklarını keşfetme süreçlerine girdiklerini okuyup, “Sen yeni orta sınıf değilsin, sen aslında işçisin” diyebilirsek, iyi organize olabilirsek sosyalist medya için güçlü bir aralık bu. Siyaset geri dönüyor. Çünkü sinizm kırılıyor 90’lardan sonra, Marksistler geliyor, gerillalar geliyor, Chavez var. “Tarih bitti” falan dönemi kapandı artık.