KESK seçim sürecine girmiş bulunuyor. Bağlı sendikaların kongreleri 2011’in ilk aylarından itibaren yapılacak. Yaz döneminde ise konfederasyonun kongresi yapılarak süreç tamamlanmış olacak. Hem siyasi haritada önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olması nedeniyle, hem de emekçilere yönelik baskıların yoğunlaştığı bir dönemde kongrenin yapılıyor olması, kongre gündeminin önemini daha da artırıyor. Fakat kongrenin seçimi kazanma yarışına kilitleneceği […]
KESK seçim sürecine girmiş bulunuyor. Bağlı sendikaların kongreleri 2011’in ilk aylarından itibaren yapılacak. Yaz döneminde ise konfederasyonun kongresi yapılarak süreç tamamlanmış olacak. Hem siyasi haritada önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olması nedeniyle, hem de emekçilere yönelik baskıların yoğunlaştığı bir dönemde kongrenin yapılıyor olması, kongre gündeminin önemini daha da artırıyor. Fakat kongrenin seçimi kazanma yarışına kilitleneceği gerçeği, içeriğe dönük umutlarımızı zayıflatıyor.
Her toplumsal kesim kendisine gündelik bir dil oluşturur. Bizim cephemizde, gündelik dildeki yanlış söz kalıpları diye tarif edilen bu ifadelerden en sık kullanılanı hiç kuşku yok ki; “önemli bir süreçten geçiyoruz” ifadesidir. Esasında hedefe varmayı amaçlayan her süreç elbette önemli süreçtir. Fakat “önemli süreç” diye tespit ettiğimiz zaman dilimlerinin kendisine mahsus öne çıkan özellikleri vardır. Önemli süreçler, dönemi karşılayacak iradi, idari tedbirlerin alınmasını ön koşul olarak önümüze koyar. İşte o idari ve iradi gereklilikleri yerine getirdiğimiz zaman “önemli süreç” tespitimize layıkıyla yanıt olmuş oluruz. Aksi durumda gündelik söz kalıbı olmaktan başka bir anlam ifade etmezler. KESK açısından baktığımızda da bu tespitin gereklerini yerine getiren bir pozisyonda durmadığını söylemek abartı olmayacaktır. Bu sözden hiçbir şey yapılmadığı anlamının çıkarılmaması gerektiğini peşinen belirteyim. Hakkını teslim etmek gerekirse, bir şeyler yapılıyor, daha iyisi yapılmaya da çalışıyor. Fakat araç-örgüt işlevsel değil. Bu zaafımıza, yönetme anlayışında var olan sıkıntılar da eklenince hantal, gövde ile baş uyumunu ilkesel eşikler üzerine oturt(a)mamış bir örgüt yığını ortaya çıkmış oluyor. İşin trajik tarafı, KESK 2000’li yılların başında bu gerekliliği tespit etmiş ve yeniden yapılanma ihtiyacını dillendirmeye başlamış bir örgüttür. Sorun tam da buradan ortaya çıkıyor. Bunca yıldır sadece tespitle yetinilmiş yeni dönemin ortaya çıkardığı duruma uygun bir yapılanmaya gidilmemiştir.
Tespiti yapılan yeni dönemin karekteri?
Meselenin özü şudur: Kapitalizm tarihsel dengeci yaklaşımından sıyrılmıştır ve sınıfsal arzusunu keskin bir şekilde ortaya koymaya başlamıştır. Buna ister küresel kapitalizm diyelim, isterse yeni liberalizm diyelim meselenin özü değişmiyor. Her gün yeni bir yasal düzenlemeyle emekçilerin “kazanım” olarak elde etkileri haklar ellerinden alınmaktadır. Yekpare iş kolları taşeronlaştırma ile parçalanmakta ve emekçilerin kolektif iradesi boşa çıkarılmaktadır. Örgütsüzlük yaygınlaştırılmakta, bireysel sözleşme esaslı çalıştırma temel alınmaktadır. Milli Eğitim Şurasında önerilen sözleşmeli çalıştırma modeli durumun vahametini ortaya koymaktadır. Mevcut öneriyi, Şuranın bağımsız, özerk önermesi olarak okumak yanılgılı bir iyimserlik olacaktır. Dönemin iktisadi politikasının muhtevasını ve bunun sosyal-siyasal ve sendikal yaşama yansımalarını detaylandırmak mümkündür. Ama asıl önemli olan, ortada duran ve gözümüzün içine giren bu saldırıları, sermaye politikalarının fiili kuşatmasını nasıl bertaraf edebileceğimizdir. İşte bu noktada tespitini yaptığımız duruma uygun bir programa ve o programı uygulama kapasitesi olan bir örgütsel mekanizmaya ihtiyacımızın olduğu ortaya çıkmaktadır. KESK mevcut durumu ile yükü kaldırabilecek örgütsel yapıya sahip değildir.
Ne Yapmalıyız..!
Seçimlerde kimin yönetime seçileceği, hangi ulvi ve yüceltilmiş ittifakların kurulacağı talidir. Mesele kimin direksiyonda oturacağı meselesi değildir. Araç arızalıdır araç… Seçim süreçleri diri hareketli dönemler olarak ifade edilir. Bu kocaman bir şehir efsanesidir. Seçim dönemleri, süslü sözlerle, naif vurgularla, emeği yücelten ifadelerle başlar, emeği dikkate almayan güç rezerv etmeye dönük delege avcılığı ile devam eder. Her seçim sonucunda yeni kopmalar ya da gönülsüz örgütlüler bırakılarak yola devam edilir.
Oysa çözüm oldukça kolaydır. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Kendi varoluş pratiğimiz önemli bir deneyimdir. Şaşı bakmıyorsak, samimiysek çözüm oldukça kolaydır ve referans kayıtlarımızda kocaman puntolarla gözümüzün önünde durmaktadır.
Sermaye parçalıyorsa biz tümlemeliyiz
Öncelikle , yapay işkolu (Bakanlık eksenli) esasına dayanan örgütlenme modelinden kurtulup, hizmet alanının toplamı üzerinden (Kamu Emekçileri Sendikası şeklinde) örgütlenmeliyiz. Bunun yararlarını merak eden okuyucular, (KESK’in Yeniden Yapılanmasına Katkı.. sendika.org) yazımı okuyabilirler. Sendikalar yasası buna cevaz vermiyor olabilir. Bizim fiili ve meşru sendikal anlayışımız vardı. Ya da yok mu?
Belirttiğim yazımda, kamuda çalışan, işçi-memur, tam zamanlı, yarım zamanlı, sözleşmeli, kadrolu tüm çalışanlar örgütlenmelidir diye belirtmiştim. Kamuda çalışan her çalışanı statüsüne bakmadan örgütlemek artık tercihten öte bir zorunluluktur. Bunun için öncelikle Bakanlıklara göre tasnif edilmiş, yapay işkolu örgütlenmesinden kurtulup, hizmet alanının toplamı üzerinden örgütlenecek bir örgütsel model yaratılmalıdır.
Tüzüksel içerik, doğrudan katılımı ve ademi merkeziyetçi bir organsal dizilişi esas alacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Delegelik sitemi müzedeki, “çıkrık ve antika baltanın yanına gönderilmelidir” (Engels). Bu temeldeki önerimi detaylı olarak belirttiğim yazıda yazmış olduğum için temel vurgularla yetinmeyi yeterli görüyorum.
Son Söz
KESK’in seçim süreci birçok gelişmeyle eş zamanlı bir dönemde yaşanıyor. O nedenle daha da önem kazanıyor. Umarım “önemli süreç” sadece seçilmekle sınırlı bir önem atfetme eşiğinde bırakılmaz ve Yeniden Yapılanma Konferansı karar altına alınır. Konferans bileşenleri politik kuvvetler arasında paylaşılmamalı, başka seslere farklı önermelere zemin yaratacak tedbirler de alınmalıdır. İktidar-yönetme arzusu olmayan dinamiklerin dikkatlerini bu noktaya odaklamalarını umut ediyorum.