“Hak Mücadelesi” çizgisi tabanda, bu dönemin ayırt edici ve baskın politikası olacaktır. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamusal hakların bir bütün olarak halka iadesi ne CHP’nin ne de diğer burjuva partilerin bırakın programında söyleminde bile yoktur Ülke siyasetinin ana gündemleri bayram öncesinde yoğunluğunu yitirmiş durumda. Bu dönem daha tekil ve parçalanmış gündemlerle geçirildi. Erdoğan, […]
“Hak Mücadelesi” çizgisi tabanda, bu dönemin ayırt edici ve baskın politikası olacaktır. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamusal hakların bir bütün olarak halka iadesi ne CHP’nin ne de diğer burjuva partilerin bırakın programında söyleminde bile yoktur
Ülke siyasetinin ana gündemleri bayram öncesinde yoğunluğunu yitirmiş durumda. Bu dönem daha tekil ve parçalanmış gündemlerle geçirildi.
Erdoğan, referandumdan sonra özellikle amaç edindiği “MHP ile uğraşma” faaliyetlerine bir yenisini ekledi. Bahçeli’nin konuşmasını ‘hezeyan’ olarak nitelendirmesi üzerine, hezeyanın “ruh sağlığı bozuk insanın saçmalığı” olduğunu öğrenen MHP’liler Erdoğan’ın “dilini koparacakları” taahhüdünde bulundular. Erdoğan da Kurban Bayramı hazırlıklarına kendisini çok fazla kaptırmış olacak ki MHP’lilerin “kasap” olduğunu keşfetti. Anlaşıldığı üzere AKP ve MHP arasındaki bu kapışmalar, birbirlerinden “oy kapma” amacı nedeniyle seçimlere kadar inişli-çıkışlı bir biçimde devam edecek.
Akıllarınca örttüler
AKP’nin bir tarafında bu kavga yaşanırken diğer tarafında yani Abdullah Gül’ün olduğu tarafta ise bir “yüce gönüllülük” görüntüsü hakimdi. İnce düşünülmüş bir “piar çalışması”na tanıklık ettik: 29 Ekim’de eşinin türbanını resepsiyona getiren Gül, daha sonra aynı türbanı önce Mardin’e sonra da Hatay’a taşıdı. Mardin’de yanında aynı zamanda YÖK Başkanı da bulundu. “Dinler arası, diller arası, medeniyetler arası birlik ve kardeşlik” iletileri veren T.C. Cumhurbaşkanı, hemen ardından iki yıl öğrenim gördüğü İngiltere’ye giderek Kraliçenin elinden Yılın Devlet Adamı Ödülü’nü aldı. Yanında yine eşinin türbanı vardı. Ve O, (liselerde bile diyemedi ama) “ilköğretimde türban olmaz” diyerek son noktayı koyuverdi. Baştan sona iyi hazırlanmış bir tezgah, pardon “piar çalışması”. Bu çalışma Abdullah Gül’ün Anayasa Mahkemesi’ne, HSYK’ya, YÖK’e, üniversite rektörlüklerine yaptığı taraflı atamaları örter mi? Ya da Abdullah Gül’ün geçmişini, yani 14 yaşındaki bir kız çocuğuyla okulunu bıraktırıp evlenmesini örter mi? Akıllarınca örttüler.
Bu arada bir diğer ilginç gelişme Kürt sorunuyla “dolaylı ilişkili” bir konuda yaşanmakta. Hükümet, 1500 lira maaşla 3 yıllık sözleşmeli olarak 50 bin uzman er istihdam etme önerisi geliştirdi. AKP’nin kendisine ait “özel” birkaç konuda kısa-orta-uzun vadeli planları olduğu bir gerçek. Bununla birlikte bu “özel” konular dışında kalan diğer konularda da tamamen pragmatist ve yap-bozcu olduğu da bir gerçek. Bu tasarı da bunun kanıtlarından biri. İlk önce astsubayları arttırarak profesyonel orduya geçeceklerdi; sonra uzman erbaş sayısını (zaten 57 bin) arttırmak proje oldu. Sözümona Kürt sorununu çözecek olan AKP için, ilkokul mezunu 50 bin askerin kalıcılaştırılması hangi planın parçası? 50 bin kişilik iş umudu AKP’ye seçim öncesi yüzde kaç oy sağlar? 2+3 yıllık askeri (ve siyasi) eğitim almış bu ordu daha sonra, özel güvenlikçi olmanın dışında ne iş yapar? Bu öneri hangi yapısal sorunun çözümünün parçası?
Seçim öncesi dönemde bulunuyor olmak kuşkusuz bütün taşların buna göre dizilmesine ve hassasiyetlerin de bu hedefe uygun oluşmasına neden olmakta. “Herkes” kendi “çap”ında, kendi bahçesine uygun taş diziyor. MHP, bir taraftan seçmenini AKP’ye karşı kemikleştirmeye çalışırken, diğer taraftan milletvekilliği adaylığı umudunu kullanıp “küskünlerini” partiye topluyor. Bunların arasında en ilginci Ümit Özdağ elbette. Erdoğan, daha büyük oynamakta. IMF’ye kalan bütün borçların ödeneceği hamlesi aslında tam bir seçim yatırımı. Bu propagandayı seçim dönemi bolca duyacağız. Ancak toplam dış borçların ne kadar olduğunu duymayacağız tabii ki.
Sanki gizli bir el CHP’ye yol açıyor
Ve CHP… Mart ayında “Değişim kanlı mı, kansız mı olacak diye merak ediyorsanız, öyle ya da böyle olacak” diyen Gürsel Tekin, böyle bir değişimi mi kastetti bilinmez ama “haklı” çıktı. CHP’de öyle ya da böyle bir değişim üstelik çok hızlı ve çabuk oluverdi. 10 Mayıs’ta Deniz Baykal’ın istifasıyla başlayan süreç çok değil 6 ay sonra, yıkılmaz denilen ikinci adamı da götürüverdi. Kim inanırdı bu gelişmelerin bu kadar kısa sürede bu kadar “problemsiz” yaşanacağına? Bir kaset, Baykal’ın aslında kendisi için hazırladığı bir tüzük, kenarda bekletilen üç-beş akademisyen, -Melih Gökçek’in Kılıçdaroğlu’nu parlatan icraatlarını unutmamak gerek- Önder Sav’ın gafları/gafletleri ve “yenilenmiş CHP”. Sanki gizli bir el CHP’nin önünü açmıyor mu?
Kansız oldu. Yani ne istifa ne tasfiye yaşandı. Daha önceki yaşanmışlıklar hatırlandığında bu durum CHP için çok alışılageldik değil. Kansız olmasının en büyük nedeni elbette AKP. AKP’nin iki dönemdir sağladığı başarı ve üstüne referandum sonucunun da gösterdiği üzere önümüzdeki seçimde de başarılı olacağı görüntüsü CHP’deki her türlü kişisel çıkarı baskılamış durumda. Kimse olası bir başarısızlığın nedeni gibi görülmeyi kaldırabilir durumda değil. Üstü örtük bir şekilde sürecek olsa da bütün hesaplaşmalar seçim sonuna bırakılmış durumda şimdilik.
Gelelim sözde “yeni CHP”ye. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere bolca bu tanım kullanılmakta. Hayatının büyük bölümünü devlet bürokrasisi içinde geçirmiş Kılıçdaroğlu ve birçok genel başkan eskitip 25 yıl bu sosyal-demokrat hareket içinde büyümüş, hatta İstanbul İl Başkanlığı’na bile Baykal tarafından atanmış bir ikinci adam olan Gürsel Tekin (MYK listesinde ikinci sırada) ile “yeni CHP”nin oluştuğu iddiası ancak kargaların muhabbet konusu olabilir. Bu durum ancak “üst kadrosu değişmiş”, biraz daha zorlanırsa, “üst kadrosu yenilenmiş bir CHP” anlamına gelir. Böyle bir CHP’den köklü politik ve örgütsel değişimler beklenemez. Gelişmeler de bu yönde. Yepyeni yeni tüzük seçim sonrasına ertelendi. Parti içinde önseçim kararı alındı, ama bunun da tam olarak uygulanması seçim sonrasına bırakıldı vs.
“Yenilenmiş CHP’nin” politik değişimlerinin de sadece popülist söylemlerle sınırlı kalacağını söylemek de kehanet gerektirmiyor. Bu faaliyetin de asıl olarak dini hassasiyeti olan kesimleri ve Kürtleri hedefleyeceği de kısa dönem icraatlarından belli. Hatırlanacağı gibi Gürsel Tekin türban açılımı ile şöhreti yakalamıştı. Bununla birlikte yoksul edebiyatı, sosyal devlet vurgusu, dışlanmışları sahiplenme görüntüsü, işçilerle sıcak temaslar vb. bu dönem CHP’de bolca karşılaşacağımız görüntüler olacak. CHP’ye yönelen ilgi, parti kadrolarının başarısından çok yıllardır iktidardan dışlanan, AKP’nin seçmeci ilişkilerine giremeyen, uygulanan yeni dönem ekonomi politikalarından çokça canı yanan, dışlanmış, mülksüzleştirilmiş, güvencesizleştirilmiş kitlelerin beklentisinden kaynaklanıyor.
Solda CHP baskılanması
CHP’nin yeni durumunun süreklilik arz edip etmeyeceği asıl olarak seçimden sonra netleşecek ancak seçimlere kadar olan süreçte sol zemin üzerinde güçlü bir baskılanma oluşturacağı açık. Bu durum kendisini ayırt edici bir siyasal çizgi ile ifade edemeyen tüm siyasal grupların-partilerin tabanlarında ciddi bir meşruiyet sorgulamasına neden olacaktır. Açıkça başta ÖDP ve TKP olmak üzere kendi kitlelerine siyasal varlıklarının nesnel karşılığını açıklamakta ve CHP’den neden farklı olduklarını ifade etmekte zorlanacaklardır. Bu zorlanmalar siyasal kaymaları da beraberinde getirecektir.
Diğer yandan “Hak Mücadelesi” çizgisi tabanda, bu dön
emin ayırt edici ve baskın politikası olacaktır. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamusal hakların bir bütün olarak halka iadesi ne CHP’nin ne de diğer burjuva partilerin bırakın programında söyleminde bile yoktur. Ulaşımın kamusal bir hak olduğu ve (en azından işe gidiş-geliş saatlerinde) parasız olması gerekliliğini CHP hayata geçirebilir mi? Enerji kullanımının bir hak olduğu ve (en azından belirli miktarının) parasız olması gerekliliği sistemden beslenenlerce uygulanabilir mi? Neoliberal sistemin “su politikalarının” bir bütün olarak tersine çevrilmesi (artık) bir siyasal devrim sorunudur. HES’lere karşı mücadele ulusal ve ulusaşırı enerji tekellerine karşı bir mücadele düzeyine sıçratılmadan kazanılamaz. Benzer örnekleri arttırabilmek mümkün..
AKP’ye karşı elimiz-kolumuz bağlı mı?
Aynı zamanda “Hak Mücadelesi” çizgisi basitçe sistem karşıtı bir propaganda malzemesi değil, günlük yaşamın her anına müdahale edebilme imkanına sahiptir. Çünkü uygulanan saldırı çok boyutlu ve çeşitlendirilmiş biçimlerdedir. Örneklerden çarpıcı olanı 1 Kasım’da toplanan 18. Milli Eğitim Şurası’dır. Eğitim hakkının gaspı sadece paralılaştırmakla sağlanmıyor. Şura’da alınan kararlardan en önemlisi öğretmen kadrosunun tamamının zaman içinde sözleşmeli personel haline dönüştürülmesi oldu. Bunun yanında zorunlu eğitim; 1 yıl okul öncesi eğitim, 4 yıl temel eğitim, 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi, 4 yıl ortaöğretim olmak üzere 13 yıl olacak şekilde belirlendi. Böylece, kapatılan imam hatip liselerinin ortaokul kısımlarının yeniden açılmasının önü açıldı. Ayrıca din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin çoğulcu bir anlayışla tüm öğretim kurumlarında daha etkin olarak okutulması önerisi de kurul gündemine getirildi. Alevilerin zorunlu din derslerine karşı çıkan talepleri, bu önerinin kabulü ile rafa kalkmış oldu. Sözde Şura’nın adı “Eğitimde 2023 vizyonu” idi. Ancak eğitim müfredatına ve eğitim sisteminin işleyişine ilişkin alınan kararlar AKP’nin yap-boz mantığına tamamen uygundu.
Bir diğer örnek İstanbul’daki ulaşım zamlarında yaşanmakta. Referandum sonuçlarından şevk alan AKP’li Topbaş sermaye yanlısı politikaların faturasını yine halka kesmeye kalkıyor. Ulaşımın türüne, mesafesine, kullananın kimliğine göre farklı biçimlere dönüştürdüğü gasp operasyonuna başladı. Bu saldırıyı tersine çevirmek için gelecek yerel yönetim seçimleri mi beklenecek?
Örnekler bol. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Rize İkizdere’deki HES’leri iptal etmesine AKP, koruma kurulları yasasını değiştirme girişimiyle karşılık verdi. Bu yasa değişirse İkizdere halkı yapacak bir şey bulamaz mı?
Sonuç; AKP’yi halkın Hak Mücadeleleri dize getirecek!