Ben de çok sevindim: Türkiye NATO’nun prestijini korumuş! En yüksek düzeyden devlet bunu beyan ediyor… Ve mutlu olmamız isteniyor. NATO’nun prestijini koruduk, diye. Füzeye kalkanlık, nükleer kankalık sırasında “düşman” isminin açıkça yazılmasına engel olmuşuz diye. Gurur duyacağımız bu mu eksikti! *** Oysa daha somut bir şeyle gurur duyun, duyabiliyorsanız. Topraklarınızda, NATO’nun (esasta ABD’nin) 90 adet […]
Ben de çok sevindim:
Türkiye NATO’nun prestijini korumuş!
En yüksek düzeyden devlet bunu beyan ediyor…
Ve mutlu olmamız isteniyor.
NATO’nun prestijini koruduk, diye.
Füzeye kalkanlık, nükleer kankalık sırasında “düşman” isminin açıkça yazılmasına engel olmuşuz diye.
Gurur duyacağımız bu mu eksikti!
Oysa daha somut bir şeyle gurur duyun, duyabiliyorsanız.
Topraklarınızda, NATO’nun (esasta ABD’nin) 90 adet nükleer bombası, “bir elinde cımbız, bir elinde ayna” yatıyor!
60 yıldır, Kore’den askeri darbelere, Gladio’lardan işkencehanelere, Soğuk Savaş’tan Afganistan ve Irak işgalinde koalisyon ortaklığına; “NATO’nun prestijini koruyan” bir devlet üstüne nasıl da mutabık kaldı bizimkiler!
Hiç fark etmedi…
Demokrat mı, 27 Mayıs darbecisi mi, Adalet mi, CHP mi, 12 Mart balyozcuları, 12 Eylül “bizim çocukları” mı, milliyetçi, ulusalcı, muhafazakar mı, liberal mi, hiç fark etmedi!
Bir devlet düşünün…
Topraklarında, başta komşularına karşı kullanılmak üzere…
En az yarısından fazlası fiili denetimi dışında…
90 kadar “atom bombası” bulunduruyor…
Ve bu konuda kendi halkına, kendi çocuklarına, kendi Meclis’ine, kendi vicdanına karşı en ufak bir hesap şu yana, bir kelime izahat bile vermiyor!
Bir devlet düşünün…
Daha kendi topraklarını işgal etmiş 90 nükleer başlığın kime karşı kullanılabileceği konusunda sessiz, mahcup; sivil ve askeriyle işbirlikçi, müstakbel suç ortağı kalmış…
Sonra gidip yoksul dünyaya karşı zengin dünyanın robot ruhuna kalkan edilecek projelerde “itibar” kovalıyor!
Siz de, muhtemelen…
Bu demokrat şu değil…
Canım asker kaka hükümet diye saflar tutuyorsunuz.
Muhtemelen, başınız döndüğü halde, “Gericilerin Batı’ya gitmesine” yahut “Muasır medeniyetçilerin Batı’ya tavır almasına” filan şaşırmıyorsunuz.
Orhan Veli de herhalde dedenize, ninenize de kibarca seslendiği günden beri fısıldıyor:
Ne atom bombası… Ne Londra Konferansı… Bir elinde cımbız… Bir elinde ayna… Umurunda mı dünya”
Baş aşağı bir dünya bu:
Elinde zaten nükleer silahların babası olanlar, nükleer silah edinmesi muhtemel aday adaylarına karşı kalkan kuşanıyor.
Kılıç zaten elinde olanlar, kılıca karşı kalkan ediniyor!
Tarihte atom bombası atmış, yüz binlerce insanı, çoluk çocuk, ya o anda katletmiş, ya onlarca yıl bedenlere yapışacak hastalıklara batırmış tek devlet var.
Ama o da falancanın nükleer bomba geliştirme ihtimaline karşılık herkesi peşine takıp “kalkan” şey ediyor!
Ortadoğu’da nükleer silaha fiilen sahip tek devlet var:
Ama o İsrail, “kalkancılar”ın öncelikle korumak istediği özel çocuk!
Ortadoğu’ya nükleer silah yığmış bir, iki devlet var: Başta ABD, onlar “kalkancı” başı.
Ortadoğu’nun yanı başında nükleer silaha sahip iki “yoksul” devlet var:
Hintliye, Pakistanlıya birbirine karşı nükleer yığınak yaptıranlar da aynı “zengin kalkancılar”.
Ortadoğu’da, işgal altında olmadığı ve çoook bağımsız olduğu halde, yıllardır komşularına karşı nükleer silah deposu haline sokulmuş tek devlet, “son Türk devletiniz” var:
O da NATO’nun prestijini korumakta!
Bravo yani!