Yeni genel başkan parti içi demokrasiyi işletecekmiş izlenimini veriyor. Ülkemde yaşayıp da bundan kuşku duymamak olasılığı yok maalesef. Muhalefette iken, başı zorda iken ‘demokrat’ olanların gücü eline geçirince nasıl ‘otokrat’ olduklarını çok gördük, yaşadık ‘Ne olacak memleketin hali’nden ‘No’lacak bu CHP’nin hali’ne evrildik. İster kabul edelim, ister etmeyelim; ister beğenelim, ister beğenmeyelim CHP bu ülkenin […]
Yeni genel başkan parti içi demokrasiyi işletecekmiş izlenimini veriyor. Ülkemde yaşayıp da bundan kuşku duymamak olasılığı yok maalesef. Muhalefette iken, başı zorda iken ‘demokrat’ olanların gücü eline geçirince nasıl ‘otokrat’ olduklarını çok gördük, yaşadık
‘Ne olacak memleketin hali’nden ‘No’lacak bu CHP’nin hali’ne evrildik. İster kabul edelim, ister etmeyelim; ister beğenelim, ister beğenmeyelim CHP bu ülkenin en önemli siyasi bileşenlerinden birisidir. Sovyetler Birliği’nin dağılması, emperyalist saldırıların azgınlaşması ardından Avrupa sosyal demokrat partileri tarihi işlevlerine sırt çevirerek neoliberal politikalara sarılırken zaten hiçbir zaman doğru dürüst sosyal demokrat olamamış CHP içine kapanarak ülkede ve dünyada olup bitenleri görmezden geldi. Bu tavrın arkasında dünya sosyal demokrasinin çıkmazı olduğu gibi asıl neden partinin köhnemişliğinden kaynaklanmaktadır. Ülke hızla neoliberal politikalarla alt-üst olurken türbanla, milliyetçilikle, hükümetin politikalarından çok hükümet üyelerinin kişilikleriyle, ıvır-zıvırla uğraşmasını başka türlü açıklayamazsınız. Partiye oy verenlerin büyük çoğunluğunun kerhen oy verdiğine kuşku yoktur. Partideki son gelişmeler CHP’nin sadece içine kapanmadığını aynı zamanda toplumun geniş kesimlerinin umutları üzerine çöreklendiğini de göstermektedir.
CHP genel merkez yöneticileri 12 Eylül artığı partiler yasasını kullanarak milletvekillerini, belediye başkan adaylarını, il ve ilçe yöneticilerini kongre delegelerini belirliyor, yani atıyor; onlar da genel merkez yöneticilerini seçiyor. Birbirlerini seçiyorlar kısaca. Al gülüm, ver gülüm. Hiçbir sorun yok. Dışarlık örgütü olası bir CHP iktidarının nimetlerini beklerken, genel merkez ve onların atadığı milletvekilleri geleceklerini güvenceye alıyor. Böyle bir yapılanmadan emekçiler adına, geniş halk kesimleri adına bir politika beklemek safdillik olurdu. Nitekim öyle oluyordu. Neoliberal saldırılar karşısında halkın yanında olmadılar, olamadılar.
Sovyetler Birliği’nin yani reel sosyalizmin yıkılmasının en önemli etkenlerinden birisi bu ‘al gülüm, ver gülüm’ parti işleyişiydi.
CHP’de parti içi demokrasi olmadığı için partideki gerçek solcular, demokratlar, emekçiler vb. partiyi terk etti. Aslında partideki işleyişin nedenlerinden birisi de bu kesimleri partiden uzaklaştırmaktı.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nu karizmatik değil, birikimi az, diye eleştirenler var. Böyle bir liderlik anlayışı tek kişi sultasındaki partiler için geçerlidir; ama parti içi demokrasisi işleyen, demokrasiyi içselleştirmiş yöneticilerin hakim olduğu partiler için pek sorun sayılmamalı. Parti politikaları halkın geniş katılımıyla belirleniyorsa, lidere ve yöneticilere düşen görev bu politikaları planlamak ve hayata geçirmektir.
Yeni genel başkan parti içi demokrasiyi işletecekmiş izlenimini veriyor. Ülkemde yaşayıp da bundan kuşku duymamak olasılığı yok maalesef. Muhalefette iken, başı zorda iken ‘demokrat’ olanların gücü eline geçirince nasıl ‘otokrat’ olduklarını çok gördük, yaşadık. Bunun anlaşılması pek uzun sürmez. Önümüzde milletvekili seçimleri var. İnsanlar CHP’ye umut bağlamaya başladılar. Geniş bir üye kampanyası başlatmanın tam sırası gibi. Yeni milletvekili adayları bu üyelerin katılımıyla (ya da bunların belirleyeceği delegeler ile) belirlenebilir. Buradaki ölçü milletvekili adaylarının olabilecek en geniş katılımla belirlenmesidir. Böylece yeni parti yönetimi on yıllarca milletvekilliği yapan ve daha da yapacağı görünen, topluma (piyasacıların deyimiyle) bir ‘getirisi’ olmayan milletvekillerinden de kurtulmuş olur. Tabii yeni yönetimde böyle bir talep varsa.
Değiştirileceği söylenen tüzük kurultayı için de benzer bir yol izlenebilir. Böyle bir başlangıç ve bunun kamuoyuna duyurulması CHP’ye olan umutların yeşermesine neden olacaktır.
O dönemi yaşamamış gençler için söylüyorum: 1970’lerin başlarında ve sonlarında iki seçim başarısı yakalayan Ecevit liderliğindeki CHP’nin seçim başarısında önseçim uygulamasının ektisi büyüktür. Bundan daha büyük bir etki ise birçok solcu ve sosyalist gencin (sendikacı, öğrenci, sol fraksiyon üyesi, dernek üyesi, aydın vb) CHP içinde politika yapmasıdır. Bu gençler aynı zamanda CHP merkezini kırsal kesimle, varoşlarla, emekçi kesimlerle bağlayan kan damarlarıydı. Ecevit’e ‘Toprak İşleyenin, su kullananın’ dedirten bu gençlerin partideki etkinlikleridir. Ecevit sonradan bu gençlerle arasına duvar örmeye başladı. Şimdi CHP’de bırakın solcu gençliği, sosyal demokrat bir gençlik bile bulmak zor.
Bir arkadaşım bir genel seçim öncesi “Seni akıllı bir insan sanırdım” demişti. Gerekçesini de şöyle anlatmıştı:
“İnsan bir partiyi iktidara geldiğinde nemalanmak için destekler. İktidara gelme olasılığı sıfır olan bir partiyi desteklemek akılsızlık değilse, nedir?”
Tam böyle demişti. Genel geçer değer ve ahlak yargıları bağlamında haklıydı kuşkusuz. Partiler toplumdaki belirli sınıf ya da tabakaların çıkarlarını korumak için vardır sözüne karşı çıkacak kimseyi bulamazsınız günümüzde. Biz CHP’lilerden ‘parmaklarını yalamamalarını’ beklemiyoruz; balı tenekelerle, bidonlarla, tankerlerle götürmesinler yeter. Bir de tabii, tekellerle mücadele etmesini, antikapitalist bir program uygulamasını, ülkeyi emperyalizmin açık pazarı olmaktan çıkarmasını, NATO’dan çıkmasını, ABD’ye sırtını dönmesini bekleyemeyiz.
Beklediğimiz neoliberallerin emekçi halka olan vahşi saldırılarını biraz dizginlemesi, uluslararası tekelci sermaye ile yerli işbirlikçilerine halkımız adına kimi engeller koyması, ülkemizin ABD’nin sınır karakolu haline gelmesine göz yummaması, ne bileyim işte; sözde değil, özde sosyal demokrat bir parti olması yeter de artar bile.
Gerisi hikayedir.