Milliyet gazetesi-Taha Akyol 05.11.10 CHP’nin iki seçeneği CHP’deki statüko daima “değişmezlik” psikolojisine dayandı ve değişim isteyenleri Atatürkçülüğe ihanetle suçladı! Hiçbir zaman da halkla barışık olamadılar. Çünkü ideolojik dogmatizm, toplumda ortaya çıkan ihtiyaçları, beklentileri kavramalarına engel oluyordu. Onun içindir ki, Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi “elli yıldır iktidara gelemedi” bu kafa. Sadece bir defa Ecevit’in “Ortanın Solu” hareketi […]
Milliyet gazetesi-Taha Akyol 05.11.10
CHP’nin iki seçeneği
CHP’deki statüko daima “değişmezlik” psikolojisine dayandı ve değişim isteyenleri Atatürkçülüğe ihanetle suçladı! Hiçbir zaman da halkla barışık olamadılar. Çünkü ideolojik dogmatizm, toplumda ortaya çıkan ihtiyaçları, beklentileri kavramalarına engel oluyordu.
Onun içindir ki, Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi “elli yıldır iktidara gelemedi” bu kafa.
Sadece bir defa Ecevit’in “Ortanın Solu” hareketi yüzde 42’yi bulabildi.
Son yirmi yılda CHP yüzde 30’u hayal bile edemedi!
Sayın Önder Sav, yıllardan beri CHP’de eski deyimle “kâtib-i umumi”dir.
CHP’nin fikri açılım yapması, halka açılması konusunda tek kelime duyduk mu kendisinden?!
Ama “CHP’nin omurgası, CHP kimliği” gibi program içeriği olmayan sözlerle değişime muhalefet ediyor.
CHP bu kafayla asla oylarını artıramaz.
Kılıçdaroğlu eğer 21. yüzyıl Türkiye’sinin toplumsal taleplerine uygun yeni bir Ortanın Solu’nu başarabilirse iktidar alternatifi olur…
Aksi halde sekiz ay sonra ağır bir seçim yenilgisi daha alacaktır.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız
Cumhuriyet gazetesi-Cüneyt Arcayürek 05.11.10
CHP’de birden düşman kardeşler sahne aldı
Sav, “Genel Başkan’ın partiye ‘tasallut’ ettiğini”, toplantıya çağırdığı Parti Meclisi’ne gelmemekle Kılıçdaroğlu’nun hukuk dışı davrandığını söyledi.
Oysa Kılıçdaroğlu’nun kararı, ince ayar bir karardı.
Zira Kılıçdaroğlu’nun gitmediği PM’de Sav, kasım sonlarında kurultay kararı aldı. O sırada Genel Başkan yeni tüzük gereği 13 yeni yardımcısının isimlerini bir kâğıda yazıyor ve Yargıtay Başsavcılığı’na gönderiyordu. Sonra… “Koltuklar kimsenin malı değil” diye başladığı konuşmasında Sav’a ağır biçimde yüklendi.
“Partideki korku imparatorluğunu yıktık” diyordu ve ne çare Sav’ın eline bir koz verdi: “Yeni CHP’yi bilin, yeni CHP’yi tanıyın. Özgür CHP olacak!”
Yeni CHP sözü, Sav’a kavganın anahtarını verdi. Kılıçdaroğlu’nun sözlerini eksen kayma hazırlığına bağladı: “AKP’ye öykünerek, sağa yanaşarak, CHP’ye hayatında oy vermemiş, vermeyeceklere şirin görünerek CHP’nin mayasını bozamayacaktır” diyordu.
Sav’ın sözlerinde tehdit de vardı: “Eğer CHP’yi yeni CHP diye tarif edenler bu ısrarlarını sürdürecek olursa bunun gereği yapılır.”
Bir benzerlik dikkat çekti. Sav’ın bu sözlerinin hemen hemen aynısını bir iki gün önce Deniz Baykal, bir TV’de katıldığı programda söyledi.
Kılıçdaroğlu, yeni CHP sözüyle parti yönetiminde yenileşmeyi amaçladığını söylüyor. Bu yanıt bugün için belki geçerli.
Ama yeni CHP’yi açık seçik tarif etmesi gerekiyor…
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız
Sol.Org-Merdan Yanardağ 05.11.10
Kemal Kılıçdaroğlu ve yeni parti yönetimi, politik hattını belirlemek için sol’una değil sağına bakmaktadır. Yeni CHP yönetimi, liberal ve islamcı yarı aydınların çizdiği muhalefet profiline uyun bir görüntü vermeye özen göstermektedir. Saptamamız gereken kesin olgu şudur; liberal-muhafazakar entelijensiya CHP’nin politik hattını, söylemini ve eylemini biçimlendirmektedir. Buna direnen kadroları ise, solcu oldukları için değil sadece otantik bir Kemalist/partili anlayışla bu girişime karşı çıktıkları için, tasfiye etmeye çalışmaktadır.
Sağcı ve liberal akademisyenler, hatta islamcı gazetelerin kimi yazarları Türkiye’ye nasıl bir “sol” gerektiğini neredeyse hemen her gün köşelerinden ya da televizyon ekranlarından anlatıyorlar. Üstelik bunu “Türkiye’nin gerçek bir sol muhalefete ihtiyacı var” diyerek yapıyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ısrarla “Yeni CHP” demesi boşuna değildir. Kılıçdaroğlu, partisini lberallerin önerileri doğrultusunda yeniden inşa etmeden iktidara gelemeyeceğine inanmış görünüyor. Tuzak da buradadır. AKP’lileştirilen bir CHP’ye sistem içinde ihtiyaç yoktur.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin daha da sağa çekilmesinin bir aracına dönüştüğü gözleniyor.
Çünkü Kılıçdaroğlu yönetimi, yukarıda da işaret ettiğim gibi, liberal-muhafazakar gazete yazarlarının CHP’ye verdikleri koordinatlara uygun bir siyasal profil sunmaya özen gösteriyor. Başlı başına bu tutum bile Kılıçdaroğlu’nun yeni düzenin muhalefeti olmayı kabullendiğini gösteriyor.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız
Radikal gazetesi-Murat Yetkin 05.11.10
Oyun planı
Ve evet, CHP bu seçimde de (yüzde 45 üzeri oy amaçlayan AK Parti karşısında) ana muhalefet olarak kalacak. Ama Kılıçdaroğlu’nun oyun planı, yeni meclis Grubu ve Kurultay’da oluşacak yeni Parti yönetimiyle, CHP’yi iktidara talip olacak şekilde yenilemek.
Özetle Kılıçdaroğlu CHP’nin kendisini yenilemeden, reformdan geçirmeden iktidara talip olamayacağının farkında.
Bu yüzden Sav’ın parti içi darbesine karşı çıkarken hedefini ‘Yeni CHP’ olarak ortaya koydu. Sav bu nedenle ‘CHP eskimedi ki’ tepkisiyle darbeyi tam hedefe aldığını kabul etti.
Oysa Kılıçdaroğlu, kamuoyu gözünde CHP’deki yenilenme ihtiyacının önce kendi yönetiminde ispat edilmesi gereğinin farkındaydı. Sav tam da bu nedenle hedefteydi zaten.
Yeni ufuklara çıkmak için fetret devrini bitirmek zorunda kalan her Osmanlı sultanı gibi, Kılıçdaroğlu da lider olduğunu kanıtlamak için bir iç savaş kazanmak durumunda kaldı.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız
Evrensel Gazetesi-İhsan Çaralan 05.11.10
CHP durup durup dönüşüyor mu?
Kılıçdaroğlu’nun işbaşına geldiği gündeki gibi; bugün de CHP’de “Kılıçdaroğlu’nun ekibi” diye orta çıkanlar, çarşamba akşamı Kılıçdaroğlu’nun kamuoyuna ilan ettiği “Yeni CHP” iddiasını her adımda savaşarak bugüne getiren bir ekip değildir. Belki tek fark; Kılıçdaroğlu’nun halkçı bir söylem; CHP’nin statükonun partisi olmayı aşması gerektiğine dair bölük pörçük söylediklerdir. Belki buna şimdi, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin en başında olması avantajını da eklemek gerekir.
Ancak CHP’de ciddi bir dönüşüm için bunlar ne ölçüde yetecektir; Kılıçdaroğlu bu girişimiyle CHP’yi statükonun partisi olmaktan çıkarabilecek midir; bunlar henüz yanıt verilmiş sorular değildir.
Ancak; Kılıçdaroğlu ve olduğu kadar ekibinin, karşıtları bakımından şöyle bir avantajı olduğu da kesin: CHP’nin eski statükonun partisi olmasından hem CHP tabanı hem de CHP’nin orta düzeye kadroları hoşnutsuzdur. Ve ülkenin Kürt sorunu, laisizm sorunu, AB ve ABD ile ilişkiler, komşularla ilişkiler gibi başlıca sıcak politik gündemin ihtiyaçları açısından “AKP’ye karşı seçenek” arayan TÜSİAD’dan AB’ye, ABD’den Türkiye’nin CHP’den umut kesmemiş okumuş yazmış kesimlerine ve bürokrasisinin bir bölümüne kadar güç odakları, bu seçeneği CHP’de ve Kılıçdaroğlu’nda görm
eye hazırdırlar.
Sav ve ekibi bu eski statükoyu savunan CHP’nin temsilcisi konumdadırlar. Hele Baykal’ın tasfiyesinden sonra bu hepten böyledir. Kılıçdaroğlu çarşamba akşamı yaptığı konuşmada çıtayı buraya koymuştur.
AB, ABD,. TÜSİAD,…. ve diğer sermaye güçleri ve bu çevrelerin sözcüsü basın; “CHP’de dönüşüm” derken, aslında CHP’nin emekten yana antiemperyalist bir partiye dönüşmesini değil, AKP’nin de büyük ölçüde temsil ettiği ama düzenin sahipleriyle (Sermayenin fraksiyonları arasındaki pozisyonu ve kendi “genleri”ndeki uyuşmazlıklardan dolayı) zaman zaman çatıştığı, “Yeni statüko”nun partisi olmaya “Dönüşmesini” istemektedirler.
Sermaye cenahından Kılıçdaroğlu ve CHP’den istenen “Dönüşüm” budur.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız
Hürriyet gazetesi-Sedat Ergin 05.11.10
Sahil şeridinden çıkabilecek mi?
Ancak bu yanıt, CHP’nin şu temel sorununa da çözüm getirmek zorundadır. Kentli orta ve orta üst sınıfları büyük ölçüde yanına çekmiş olan CHP, bu kesimlerin dışında kalan ve kendini dışlanmış, mağdur hisseden dar gelirli kitlelere bir türlü ulaşamıyor. Bu kitleler büyük ölçüde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne teslim edilmiştir.
Bu konumlamanın CHP’yi sandıkta en çok taşıyabileceği nokta önemli ölçüde sahil şeridiyle sınırlı yüzde 20-25 aralığında bir erişimdir.
CHP, bu sınırların emniyetli alanı içinde ne büyüyen ne de küçülen bir yapı olarak varlığını devam ettirmeyi yeterli görüyorsa, eski anlayışları devam ettirmekte serbesttir.
Yok gerçekten büyüme iddiasını taşıyacaksa, o takdirde bu partinin artık bazı şeyleri farklı yapması gerekiyor. CHP’nin içine girdiği ve bir süre devam edeceği anlaşılan sancılı süreç, bu kısır döngünün aşılmasına yardımcı olduğu sürece olumlu karşılanmalıdır.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız
Zaman gazetesi-İhsan DAĞI 05.11.10
Kılıçdaroğlu ‘Kemalizm gömleği’ni çıkarabilecek mi?
‘Çağdaşlık savunucusu’ CHP çağı bir türlü okuyamadı. Kendine de Türkiye’ye de yazık etti. Şimdi ‘yeniden düşünmek’ için bir fırsat. Bugün Kılıçdaroğlu ekibi CHP’yi ‘halka açmak’, ‘halkın partisi olmak’, ‘gücünü birilerinden değil halktan almak’ gibi laflar ediyorsa geçmişin ‘muhasebesi’ni yapmış olmalılar.
Ama ‘Kemalizm gömleği’ni çıkarmadıkça CHP’nin merkez-sol bir kitle partisi olması mümkün değil. CHP’nin ciddi bir ideolojik dönüşüme ihtiyacı var. Parlamentoda MHP ve BDP ile bile kıyaslandığında ‘en ideolojik’ parti CHP. Üstelik sahip olduğu ideoloji sosyalizm veya sosyal demokrasi de değil, basbayağı 1930’lardan kalma bir Kemalizm. Üzerine Ecevit’in 1970’lerde attığı ‘sol’ ciladan bile eser kalmamış durumda. Kritik anlarda partinin bütün refleksleri ‘Kemalist’.
Katı ideolojik partilerin ‘kitleselleşmesi’ her zaman sıkıntılıdır. CHP’yi demokratik rekabette hep geriye düşüren sırtında taşıdığı bu ideolojik yüktür. Çünkü Kemalizm’in homojen ulus tasavvuru ile disiplinli toplum ve tepeden inmeci otoriter siyaset anlayışı demokrasiyle uyumlu değil. CHP’nin yapması gereken, reddimiras.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız
Taraf gazetesi-Murat Belge 05.11.10
Halk partisi
Başta dediğim gibi, CHP’de olanlar, Türkiye’de olanlardan bağımsız şeyler değil. “Kişisel” çekişmeler falan da değil. Bunlar aslında bu toplumda Kemalizm’in geldiği yerin ortaya çıkardığı sancılar.
Daha önce de yazmıştım: 2002’de AKP iktidara gelince Deniz Baykal yeni bir 28 Şubat’a doğru gittiğimizi tahmin etti ve buna göre bir hesap yaptı. Kılıçdaroğlu 53 yıldır CHP’nin iktidar olamadığını söylüyor. Bunu tabii Deniz Baykal da bilir. Ama Türkiye’de “iktidar olmak” ille de seçmen ve seçim yoluyla olmak zorunda değil. Yeni bir “kol bükme” operasyonuyla AKP iktidardan indirilince, CHP’ye de yol açılırdı.
Ama olmadı. Deniz Baykal’ın bel bağladıkları onun beklediği şeyi yapmadılar ya da yapamadılar.
Üstelik, duruma bakınca, o “şey”in bundan böyle kolay kolay yapılamayacağı da görülüyor. CHP de, başkaları da, “iktidar” olacaklarsa, seçim kazanmak zorundalar.
Kılıçdaroğlu’nu partinin genel başkanlığına getiren rüzgâr, bu zorunluğun estirdiği rüzgârdı. CHP şimdi bu yol ayrımında. “Seçim kazanmak” gibi bir derdi varsa, kitlelerin gözünde kendisini sevimsizleştiren politikasını terketmesi gerekiyor. Ama bunları terketmek de öteki kesime zor geliyor. Seçim kazanılmayıversin, Atatürk ilkelerinin bekçiliğini yapmaktan daha mı önemli?
Önder Sav’ın “yeni” kelimesini kullandığı için Kılıçdaroğlu’na ne kadar kızdığı, ama bunu aynı zamanda, başlayan mücadelede koz olarak kullanmaya hazırlandığı görülüyor. O da bir başkalarına teminat veriyor, “Korkmayın, biz değişmeyiz. Türbana göz yummayız, resepsiyona gitmez, Anayasa Mahkemesi’ne gideriz” diyor.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız