Tunceli’de bir kamu hastanesinde işçiler köle gibi çalıştırılıyorlar, hiçbir hakları yok. Neredeyse herkesin solcu olduğu yerde işçi haklarının Türkiye’nin herhangi bir yerinden farkı yok Dev-Sağlık İş sendikasının eğitim faaliyeti için geçtiğimiz hafta Diyarbakır ve Tunceli’yi ziyaret ettik. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki örgütlenmemiz epeyce mesafe aldı ve şubemiz yaz aylarında açıldı. Tunceli’de ise yeni […]
Tunceli’de bir kamu hastanesinde işçiler köle gibi çalıştırılıyorlar, hiçbir hakları yok. Neredeyse herkesin solcu olduğu yerde işçi haklarının Türkiye’nin herhangi bir yerinden farkı yok
Dev-Sağlık İş sendikasının eğitim faaliyeti için geçtiğimiz hafta Diyarbakır ve Tunceli’yi ziyaret ettik. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki örgütlenmemiz epeyce mesafe aldı ve şubemiz yaz aylarında açıldı. Tunceli’de ise yeni başlayan bir örgütlenme çalışması var.
Tunceli malum, Türkiye’de sol siyasetin göz bebeği olan bir ilimiz. İşçi arkadaşlarla yaptığımız toplantıda devlet hastanesinde taşeron firmadan çalışan işçilerin hallerinin Türkiye’nin herhangi bir yerinden pek farkı yok, hatta bazı yerlere göre daha kötü durumdalar. Bir kadın işçi aynı hastanede 10 yıldan fazla çalıştığını ve bir gün dahi yıllık izin kullanamadığını anlatıyor. Fazla mesai hakkı, emeklilik falan zaten bunlar taşeron işçiler için lüks. Yine bir kadın işçi hastane müdürüyle yaptıkları görüşmede müdürün kendilerine aşağılayıcı bir tavır takınmasını hazmedemediğini ve sonrasında bu durumu gururuna yediremediği için kendini tutamayıp ağladığını söylüyor.
Bizim için son derece alışık olan bu tabloyu izlerken birden toplantı yaptığımız yerin sağına soluna serpiştirilmiş bilumum sosyalist dergiler dikkatimi çekiyor. Tunceli’de olduğumuz aklıma geliyor. Tunceli halkının Türkiye’nin sosyal-siyasal olaylarına karşı ne kadar duyarlı olduğundan bahsetmeye gerek yok. Ama aynı Tunceli halkının emekçilerin sorunlarına karşı aynı derecede duyarlı olduğunu söylemek mümkün mü bilemiyorum. Diyarbakır’dan Tunceli’ye gelirken yolda sohbet ettiğimiz bir belediye işçisi BDP’li başkanlardan birinin kadrolu işçilerden “sırtımızda yük” diye bahsettiğini anlatıyor.
Tunceli’de bir kamu hastanesinde işçiler köle gibi çalıştırılıyorlar, hiçbir hakları yok. Özelikle sordum, hastane başhekimi ve müdürü “yerli mi” diye… İkisi de Tuncelili imiş, muhtemelen ikisi de en azından sosyal demokrat! Neredeyse herkesin solcu olduğu yerde işçi haklarının Türkiye’nin herhangi bir yerinden farkı yok. Oysa en azından yasal standartların korunmasına özen gösterilebilirdi. Ama kimse emekçilerin gözünün yaşına bakmıyor. Çünkü bu ülkenin ne hükümetinde ne belediyesinde ve hatta ne genel siyasetinde ne de yerel siyasetinde emeğe ve emekçilere zerre kadar yer verilmiyor. Tunceli gibi bir ilde kimse o ildeki emekçilerin hangi çalışma koşulları altında bulunduğuyla ilgilenmiyor bile… Muhtemelen herkesin daha önemli işleri var!
Oysa sol düşüncenin temeli olan eşitlik ve adalet, emek-sermaye ilişkisi ve çelişkisi üzerinde şekillenir, bu çatışmanın örgütlenmesiyle bu fikir siyasal mücadelenin ana teması haline gelebilir. Sol bu damardan beslenmediği sürece hep özürlü olarak yaşamını sürdürmek zorunda kalacak.
Sınıf siyaseti gücünü kaybettiği için işçi sorunu basitçe “üç kuruş ücret” meselesine indirgeniyor. Toplumsal zemini buraya daralmış durumda, bu daralma aynı zamanda emek siyasetinin toplumsal meşruiyetini de zayıflatıyor. Sendikaların büyük çoğunluğu da ne yazık ki, sorunu sadece bununla sınırlı görüyor. İşçi kendisindeki cevherin farkında olmadığı gibi toplumun geri kalanı da işçileri acz içerisinde başkasının yanında çalışmak zorunda kalan çaresizler olarak görüyor. Oysa işçi sınıfında potansiyel olarak var olan sınıf karakterini örgütlemek ve ortaya çıkarmak sol siyasetin en büyük maharetidir.
Ama sanırız sol siyasetin öncelikle “emek gerçeği”ni görmesi gerekiyor. Emeğin ve emekçilerin gündemin arka sıralarına itilmek istendiği ve fakat emekçilerin buna karşı ısrarla direndiği bir süreçte sol-sosyalist siyaset bütün imkanlarını emekçilerin tepkilerini açığa çıkartmasına yardımcı olmak için seferber etmelidir. Sol-sosyalist siyaset felç halinden kurtulup yeniden “doğal” reflekslerini göstermeye başladığında sadece emekçilerin hak mücadelelerini değil kendi hareket zeminlerini de genişletme imkanına kavuşacak.
* Tufan Sertlek
Dev Sağlık-İş Genel Sekreteri