Bu meselenin esas muhatabı Türklerdir. Kürtlerin anadilde eğitim hakkını savunanların yüzünü Türklere çevirerek onlara bu gerçeği anlatmaları kalıcı bir barışın tesisi için şarttır. Bunca kan döküldükten sonra artık kimse “etle tırnak gibiyiz” “bin yıllık kardeşliğimiz var” gibi lafların arkasına sığınmamalıdır, madem öyle bunun gereği yapılmalıdır Kürt meselesinde taraflar arasında “barış” sözünün sıkça edildiği bir dönemi […]
Bu meselenin esas muhatabı Türklerdir. Kürtlerin anadilde eğitim hakkını savunanların yüzünü Türklere çevirerek onlara bu gerçeği anlatmaları kalıcı bir barışın tesisi için şarttır. Bunca kan döküldükten sonra artık kimse “etle tırnak gibiyiz” “bin yıllık kardeşliğimiz var” gibi lafların arkasına sığınmamalıdır, madem öyle bunun gereği yapılmalıdır
Kürt meselesinde taraflar arasında “barış” sözünün sıkça edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Devlet de Kürt hareketi de elindeki kozları kendi siyasetlerini güçlendirmek için kullanmaya çalışıyor. Hükümet bir taraftan bugüne kadarki resmi söylemin dışında bir tutum almaya ve bunu güçlendirmeye çalışırken diğer taraftan en azından seçimlere kadar milliyetçi bir söylemi de elden bırakmamaya çalışıyor. Hükümet açısından bu gerilimin en çok hissedildiği konu “anadilde eğitim” olsa gerek…
Başbakan’ın “kendiniz ne yaparsanız yapın ama hükümetten bir şey beklemeyin” anlamına gelecek açıklaması belki 15 sene öncesi için olumlu bir söylemdi ama artık bugün için bir anlam ifade etmiyor. Anadilde eğitim konusu bir kez daha açıkça göstermiştir ki Kürt sorununun çözümünde anahtar Türkiye’nin muhafazakar tabanındadır. Hükümetler, partiler toplumun büyük çoğunluğunun milliyetçi-muhafazakar tepkisinden çekiniyor. Buna bir de demokrat(!) toplulukların “Ulasalcı-milliyetçi” tepkisi eklenince durum iyice içinden çıkılmaz hale geliyor.
Referandum sonuçları Türkiye toprağındaki milliyetçi damarda bazı değişimler olduğu görüntüsü yarattı. Bu tablonun gerçekliğini öğrenmek önem taşıyor kuşkusuz. Öyle ya da böyle Kürt sorununun temel konularından biri olan anadilde eğitim konusunda Kürt vatandaşların haklarını açıkça savunmak ve bunu Türklere anlatabilmek şart… Zira gerçekten de Türklerin içine sinmemiş bir “Kürt barışı” hiçbir zaman kalıcı bir toplumsal huzuru sağlamayacaktır. En fazla, Amerikanın zorlamasıyla konjonktürel çözümler üretilmiş olacaktır. Oysa esas mesele Kürtlerin Türklerle beraber eşit haklara sahip olduğu bir coğrafya yaratabilmekte…
Bu süreç Türklerin Kürtlerle ilgili iki yüzlü değerlendirmelerinden kurtulmalarıyla eş zamanlı ilerleyecektir. “Cumhuriyeti birlikte kurduk, niye birbirimize düşman oluyoruz” ya da “etle tırnak gibiyiz ayrılamayız” gibi lafların içi doldurulmalıdır. Birlikte kurduysak niye birimiz efendi diğerimiz ikinci sınıf, etle tırnak gibiysek niye birimiz anadilde eğitim hakkına sahip diğerimiz değil, niye Sakarya’da Yunan’a karşı savaşmış bir Türk olarak ben, kendi çocuğuma kendi anadilinde masallar okuyabiliyorum, devletin okulunda eğitim aldırabiliyorum da Maraş’ta Fransız’a karşı savaşmış Kürt kardeşim bu haklardan yoksundur?
Türkler her şeyden önce bunun hesabını vermek zorundadır. 90 seneye yakın bir süre bunu görmezden gelip de Kürtlerin talepleri yükselince “kendiniz ne yaparsanız yapın, devletten bir şey beklemeyin” diyerek işin içinde sıyrılamazsanız. Zira bu bal gibi bölücülük anlamına gelir. Devlet bütün vatandaşlarına eşit mesafede durmak zorundadır. Bu anlamıyla sorun sadece Kürtlerle de sınırlı değildir. Bu coğrafyanın diğer etnik bileşenleri de bu haklarını sonuna kadar kullanmalıdırlar.
Kuşkusuz bu siyasal bir sorundur ve muhatabı devlettir, hükümettir. Ancak bundan daha açık bir gerçek var ki o da bu meselenin esas muhatabı Türklerdir. Kürtlerin anadilde eğitim hakkını savunanların yüzünü Türklere çevirerek onlara bu gerçeği anlatmaları kalıcı bir barışın tesisi için şarttır. Bunca kan döküldükten sonra artık kimse “etle tırnak gibiyiz” “bin yıllık kardeşliğimiz var” gibi lafların arkasına sığınmamalıdır, madem öyle bunun gereği yapılmalıdır.
Bu gerçeğin Türklere anlatılmasının sorumluluğu sadece Kürtlere ve onların sözcülerine bırakılmamalı bütün demokratik örgütler, sendikalar, partiler bu talebin arkasında durmayı bilmelidirler. Zira bu ülkede bir kısım vatandaşların anadilde eğitim hakkını kullanması engellendiği sürece bilinmelidir ki başka hiç kimse hiçbir hakkını kullanamayacaktır.