10 Temmuz’da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı sonunda su üstüne çıkan hile belgeleri, insanın kanını dondururcasına. Cemaatlere yakınlığı ile billinen dershanelere soruların servis edilmesi, ÖSYM de görevli kişilerin dershane sahibi olmaları, yeni evli çiftlerin bir yılda gelen mükemmel (!) başarıları… Bunlar bu sene ortaya atılan iddaalardan sadece birkaçı. Bazıları iddaa olmaktan çıkıp belgeler ile kanıtlanırken, […]
10 Temmuz’da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı sonunda su üstüne çıkan hile belgeleri, insanın kanını dondururcasına. Cemaatlere yakınlığı ile billinen dershanelere soruların servis edilmesi, ÖSYM de görevli kişilerin dershane sahibi olmaları, yeni evli çiftlerin bir yılda gelen mükemmel (!) başarıları… Bunlar bu sene ortaya atılan iddaalardan sadece birkaçı. Bazıları iddaa olmaktan çıkıp belgeler ile kanıtlanırken, bazıları Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu tarafından incelenmeye devam ediliyor.
Dünya’daki en büyük sınav merkezleri arasında gösterilen ÖSYM, bu sene ayyuka çıkanlar sonucu çuvallamıştır. ÖSYM başkanı Ünal Yarımağan, konuşmalarında sonuç ne olursa olsun görevi bırakacağını açıklaması bunun en basit göstergesidir.
Yılardır, özellikle öğretmenlerin korkulu rüyası haline gelen KPSS, ilk defa bu sene bütün çevreler tarafından bu denli tartışılmaya başlanmıştır. Peki bunun sebebi nedir? Küçük bir örnek ile başlamak istiyorum. 10 Ağustos 2007 yılında ataması yapılmayan öğretmenler olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde eylem yapmıştık. Ve sonunda o zamanın Personel Daire Başkanı Remzi Kaya ile görüşme imkanımız olmuştu. Konuşmanın detaylarına girmeye gerek yok. Televizyonlarda bakanlık müsteşarlarının, bakanın dediği gibi ‘ülkesini seven bir eğitim neferi’ olarak ellerinden geleni yaptığını söylemiş, atama sayısının arttırma talabimize karşılık olarak:
– ”Maliye Bakanı’nı ikna edin bende istediğiniz kadar atama yapayım” demişti.
Konuşmanın devamında ise, daha samimi (!) davranarak:
– ”IMF bize yıllık bütçe belirler ve bunun sonucunda öğretmen atama sayısını belirleyebiliriz”demişti.
Bir büroktak açıkça, İMF’ye bağlı olduğunu söylemişti. İşte o günden sonra AKP hükümeti daha acımasız oldu. Yeni istihdam yaratmadan, atamalara hülle yolu (sözleşmelileri kadroya geçirerek) ile devam etti. Ama yandaş medya atama günlerinde müjdeli haber başlıklarıyla, atama bekleyen öğretmenlerin yaralarına tuz basmıştı.
İte kalka bu güne kadar geldiler. Bu sene ne olduysa her yıl şüphelendiğimiz kopya olayları, belgeler ile ispatlanır hale geldi. Bunun arkasından binlerce komplo teorileri üretilebilir. Soruları sızdıranların paralarını alamamaları, ÖSYM’nin pasifize edilmek istenmesi vs.vs. Sonuç olarak burada ortaya çıkan tek gerçek; bu sınavın zaten olmayan güvenilirliğinin tamamen ortadan kalkmış olması.
Sınava giren öğretmenler, sabırsızlıkla haklarında verilecek kararı bekliyor. Sınav iptal mi? Değil mi? 31 Ağustos’ta ertelenen atamaların ne zaman yapılacağı belli değil. İşin komik olan tarafı ise kopya iddiaları ortaya atıldığında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yaptığı konuşmaydı. Şöyle diyordu sayın bakan:
–KPSS’nin iptal edilmesi söz konusu olamaz. Sayısız öğretmen bekleyen okullarımız var. Öğrencilerimizi düşünmek zorundayız.
Komik değil mi? 180 Bin öğretmen açığı olduğunu bildiği halde sadece 30 bin öğretmen ataması yapan, 70 bine yakın ücretli öğretmen (ki ben buna mevsimlik işçi diyorum) çalıştıran, üniversitelerin vermiş olduğu diplomaları önemsemeyerek KPSS’ye göre atama yapan bir Milli Eğitim Bakanı’ndan bunları duyunca gerçekten çok şaşırdım.
Gelelim, bundan sonra ne olacağına. Sınav iptal olursa, emeği ile yüksek puan olan öğretmenler ayrı bir çöküntü içerisine girecekler. Bir daha sınav stresi çekmek zorunda kalacaklar. Sınav iptal olmaz ise de 0,001 puanın bile sıralamada yüzlerce kişi ilgilendirdiğini düşünürsek, kopya çekenler diğer öğretmen adaylarının hakkını gasp ederek, ayrı bir soruna neden olacaklar.
Aslında bu sorunu tartışmak bile bir açıdan KPSS’yi meşrulaştırmış oluyor. Başta Eğitm-Sen olmak üzere KPSS’nin tamamen ortadan kalkmasını söyleyenler, yıllardır sayısız çözüm önerileri getirmiştir. Mezuniyet tarhinine göre öğretmen alımının yapılması, üniversite kontenjanlarının azaltılması ve bunun gibi bir çok çözüm önerisi vardır. KPSS tamamen kaldırılırsa çözüm konusunda sıkıntı çekmeyecekleri aşikardır. Daha somut bir gerçek ise, ülkedeki yakşalık 180 bin öğretmen açığının acilen kapatılması sonucunda zaten böyle bir sorun bile kalmayacaktır.
Peki biz ataması yapılmayan öğretmenler olarak ne yapmalıyız? Zor olsa bile sadece 3 ay ücretli öğretmenlik yapmama kararı almak, Milli Eğitim Bakanlığı’nı zor durumda bırakacak ve atama sayılarını arttırma yoluna sürükleyecektir. 400-500 liraya evini ücretli öğretmenlik ile geçindirenler için zor bir karar olsa da, sonuçları düşünüldüğünde denenmesi gereken yöntemlerden sadece biridir bu.
Atanma hakkımızı almak istiyoruz artık. Yıllarca KPSS kitaplarında Pavlov’un denek köpeğini anlamak çin uğraştık, Freud’un psikoseksüel kuramlarını ezberlemeye çalıştık.Bazen de düşündük ki Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en üst basamağı olan kendini gerçekleştirmiş bireyleriz artık. Bu kavramlar arasında kaybolmaktayız. İptal olsun mu, olmasın mı? Konusunda bile birleşemeyen biz ataması yapılmayan öğretmenler, artık iş başına geçmeliyiz. Milli Eğitim Bakanı’nın dediği gibi 30 bin öğretmen ataması ile öğrencilerimizin ihtiyaçları giderilmeyecek. Hepimizin ataması için artık birlik olma zamanı.
Yusuf Dönergüneş, Tarsus’dan ataması yapılmayan bir öğretmen