Yok, bizde “sivil toplumu” ve devlet aygıtlarını ele geçirmekte olan “Cemaat” değil bu. Bu Mısır’da sivil toplumu ve devlet aygıtlarını ele geçirmekte olan “Cemaat”. Daha doğrusu, ramazan döneminde Mısır televizyonunda başlayan “Al Cemaat” dizisi etrafında yoğunlaşan ilginç tartışmalara değinmek istiyorum. Bir dizi üç yaklaşım “Al Cemaat”, dizisinden bazı Arap gazetelerinde dikkatimi çeken tartışmalardan haberim oldu. […]
Yok, bizde “sivil toplumu” ve devlet aygıtlarını ele geçirmekte olan “Cemaat” değil bu. Bu Mısır’da sivil toplumu ve devlet aygıtlarını ele geçirmekte olan “Cemaat”. Daha doğrusu, ramazan döneminde Mısır televizyonunda başlayan “Al Cemaat” dizisi etrafında yoğunlaşan ilginç tartışmalara değinmek istiyorum.
Bir dizi üç yaklaşım
“Al Cemaat”, dizisinden bazı Arap gazetelerinde dikkatimi çeken tartışmalardan haberim oldu. Mısır’ın önde gelen TV yazarlarından Wahid Hamid’in elinden çıkan “Al Cemaat” dizisi Müslüman Kardeşler hareketinin kurucusu Hasan El Banna’nın yaşamını konu alıyor.
İlgi çektiği anlaşılan bu dizi karşısından üç yaklaşım şekillenmiş. Birincisi, seküler yorumcular dizinin çok yararlı, uyarıcı olduğunu düşünüyorlar. (Al Ahram, 28/08) İkinci yaklaşım, El Banna’ya haksızlık yapıldığını, güvenlik güçlerinin olduklarından çok daha insancıl gösterildiklerini düşünüyor (Asharq al Awsat, 20/08). El Banna’nın oğlu, TV yapımcısına dava açmaya hazırlanıyormuş. Müslüman Kardeşler gençlik örgütü de, internette Müslüman Kardeşler Caydırma Taburları/Entelektüel Terorizmle Mücadele Birimi başlıklı bir örgüt kurmuş (Al-Masry Al-Youm, 24/08). Bir üçüncü yaklaşım ise, bu tartışmalardan, aslında Müslüman Kardeşler’in yararlandığına inanıyor (Al-Masry Al-Youm, 23/08)
El Ahram’dan Abdul-Maneim Said’e göre Mısır bölgede tarihsel açıdan en büyük revizyon sürecini yaşayan ülke. Tüm tarihsel isimler yeniden ele alınıp yorumlanıyor. El Banna’nın yaşamını gündeme getiren dizi de bu sürecin bir parçası.
Bu dizinin gösterdiği gibi, “Cemaat”, yalnızca Mısır’da değil tüm İslam dünyasında kendini bir siyasi alternatif olarak sunuyor. Geçen hafta BBC’nin aktardığına göre, Cemaat’in etkisi bölgeyle de sınırlı değil, Avrupa ve ABD’deki Müslümanlar arasında da giderek artıyor.
Seçim de olabilir, ‘Cunta’da
Cemaat bir siyasi hareket olarak içinde en ılımlısından en radikaline kadar birçok kanadı barındırıyor. Diğer taraftan iki yıldır uluslararası basında, en dogmatik eğilimlerden Selefi akımın hızla güçlendiği, bu sürecin Cemaat üzerinde de basınç yaparak radikalleşme eğilimini güçlendirdiğine ilişkin yorumların arttığını görüyorum. Bir örnek olarak, El Aloui’nin denemesine bakabilirsiniz. (Le Monde Diplomatique Ağustos, 2010)
Cemaat bir siyasi hareket olarak, barışçı ve/veya şiddete dayalı her türlü yöntemi benimsiyor; Ürdün, Fas, Cezayir, Malezya’da sivil toplum örgütlerinden, seçimlerden yararlanıyor. Türkiye ve Malezya’da bu yolla önemli başarılar elde edebiliyor. Ama aynı zamanda, Pakistan, Sudan ve Yemen gibi ülkelerde askeri cuntalarla birlikte çalışmaktan, hatta Gazze’de Filistin yönetimine karşı bir askeri darbe gerçekleştirmekten de çekinmiyor.
Cemaat, hedef olarak “ulus devlet”i reddediyor, “umma” kavramını benimsiyor. Devlet başkanlığınıysa, dini olarak onaylanmış bir halifelik gibi anlıyor. Cemaat’in siyasi söylemi, yöntemleri de ulaştığı güç düzeyine göre değişiyormuş. BBC İzleme Servisi’nin aktardığına göre, TV dizisi üzerine yapılan bir tartışmada konuşan Fu’ad Allam (Cemaat’i soruşturmakla görevli eski bir üst düzey güvenlik görevlisi) Cemaat’in Tekfiri ideolojisini (kendileriyle aynı görüşte olmayan Müslümanları gavur ilan ederek dışlamak) benimsediğini, ancak halk arasında yeterli meşruiyete ve güce ulaşmadan bunu harekete geçirmediğini ileri sürmüş.
İktidarsızların son sığınağı
Cemaat’in başarısının bir kaynağını da, toplumsal muhalefet içinde başarı gösteremeyen, umudunu yitirmiş, entelektüellerin, grupların desteği oluşturuyor.
Kimi liberal, liberal-sol gruplar, entelektüeller, ayakta kalabilmek, siyasi gelişmeleri etkilemek için gereken mali ve insan kaynaklarını oluşturamadıklarından gidip Cemaat’e sığınıyorlarmış. Bu olgunun son örneğini, başkanlık seçimleri sürecine liberal-seküler bir aday olarak katılan El Baradei oluşturuyor. Amaçladığı yeterli imza sayısına ulaşamayan El Baradei ve etrafındaki liberal, sol-liberal gruplaşma, Cemaat’ten yardım istediler. Sürecin bu yönde işlediğini daha önce saptamıştık: (‘El-Baradei ve Mısır’da “değişim”, 26/04/2010).
Abdul-Maneim Said’e göre El Baradei İran’da Humeyni’yi destekleyen demokratların ve solcuların izlediği yoldan gidiyor, böylece de Cemaat’e yeni bir siyasi kanal açmış, daha önce ulaşamadığı toplumsal kesimlerle diyalog kurma olanağı da sağlamış oluyor. İnsanın aklına ister istemez Dr. Faust gelmiyor mu?