Geçtiğimiz Kasım ayında yazdığım bir Köşe Vuruşu yazısında “Bir gün herkes Yılmaz Özdil olacak!” diye bir kehanette bulunmuştum. Twitter’ı kastederek yapmıştım bu kehaneti. Tüm köşe yazarlarının Twitter pratiğinden sonra Yılmaz Özdil gibi kısa yazacağına ilişkin bir ironiydi bu. Üzerinden sekiz ay geçtikten sonra bu kehanetimin tersinden gerçekleştiğini görüyorum. Köşe yazarlarımız sağolsunlar, kavgaları, gürültüleriyle Twitter’ı da […]
Geçtiğimiz Kasım ayında yazdığım bir Köşe Vuruşu yazısında “Bir gün herkes Yılmaz Özdil olacak!” diye bir kehanette bulunmuştum. Twitter’ı kastederek yapmıştım bu kehaneti. Tüm köşe yazarlarının Twitter pratiğinden sonra Yılmaz Özdil gibi kısa yazacağına ilişkin bir ironiydi bu. Üzerinden sekiz ay geçtikten sonra bu kehanetimin tersinden gerçekleştiğini görüyorum. Köşe yazarlarımız sağolsunlar, kavgaları, gürültüleriyle Twitter’ı da kendilerine benzettiler. Öte yandan Twitter’da bir Twitle yapabilecekleri yaftalamayı kocaman köşe yazısına yayanlar da var. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun asıl meselesi bu.
Fatih Altaylı geçtiğimiz haftaki bir yazısında “elinizde koca koca köşeler varken, Twitter’a dalmanın orada etrafa bulaşmanın alemi ne?” diye soruyordu. Bense, özellikle referandurum sürecinde yazılan yazıları okuyunca tam tersini sormak istiyorum: Madem ki derdiniz bir cümlede yaftalamak, o köşede işiniz ne? Bir Twit yeter niyetinizi anlatmaya. Neden mi, örneklerle inceleyelim bu haftaki Köşe Vuruşu’nda.
Kim demokrat?
Referandumda “hayır” oyu verecekleri bir çırpıda yaftalayanlardan biri Star gazetesinden Mustafa Karaalioğlu. “Demokratlık başka nasıl sınanır?” başlıklı yazısında referandumu kayıtsız şartsız bir demokratlık sınavı olarak addeden Karaalioğlu, “hayır” verecekleri topyekun demokratlıktan çıkardı bile. Demokratik bir oylamada demokrasiden kaynaklanan hakkını kullanacakları anti-demokrat ilan etmek de şahane bir paradoks tabii. Karaalioğlu, bununla yetinmeyip medyada henüz rengini belli etmeyen ‘derisi kalınların’ (Karaalioğlu’nun tabiri) zevahiri kurtarma derdinde olduğunu ilan etti. Yani bırakın evet ya da hayır demeyi, sessiz kalsanız bile yapıştıracağı bir yafta var Karaalioğlu’nun. Ne yapacaksınız? Kayıtsız, şartsız “evet” diyeceksiniz. Türkiye’yi demokratlık sınavına sokan Karaalioğlu, ‘büyük bir demokrat’ olarak, demokratik bir oylamaya saygısını böyle gösteriyor işte. Madem ki, yaftalamak bu kadar kolay, o halde uzun uzun köşe yazmaya ne hacet, gelsin Twitter’a; “Referandumda hayır diyecekler anti-demokrattır” yazsın geçsin. Upuzun yazıyla ulaşacağı sonuç buysa, niye zahmet ediyor ki?
Kim şaşkın?
Hiç kuşkusuz yaftacıların bir başka temsilcisi de Akif Beki. Köşe Vuruşu’nda Türkiye’nin hem sağ beki, hem sol beki diye andığımız Akif Beki elbette ki, referandum meselesinde en solcudan en solcu, en demokrattan en demokrat. Beki’nin “Hayır” diyeceklerin tümünü, ‘Ret Cephesi’ diye yekpare bir hareket sanması zaten büyük yanılgı. Bunun üzerine tüm ‘hayır’ diyeceklerin bunu sadece AKP karşıtlığı için yaptığını sanması da öyle. İçeriğe dair yapılan itirazların hiçbirini değerlendirmiyor. Yetmiyor, ‘hayırcı’ları; “Anayasa Şaşkını,” “darbeci general destekçisi,” vs. vs. gibi sıfatlarla etiketliyor.
Akif Beki, bir köşe yazarı olarak madem hiç itiraz gerekçelerine girmeden yaftalamayı seçiyor, o halde kocaman köşeyle ne işi var? Girsin Twitter’a, kendi tabiriyle ‘ret cephesi’ni 140 karakter boyunca yaftalayabildiği kadar yaftalasın. Bu haliyle Twitter röntgencileri diye etiketlediği kimi Twitter’cılardan da bir farkı yok. Yazdığı gibi hayırcılar mı şaşkın, yoksa bizzat Akif Beki’nin kendisi mi? diye sormadan edemiyor insan.
Medya Derneği’ne tavsiye
Yer sıkıntısı nedeniyle sadece iki örneğe yer verebildik. Hiç kuşkusuz, hükümete yakın medyada yaftalama yarışına giren irili ufaklı daha pek çok yazar var. Tesadüf o ki, Medya Derneği de tam bu süreçte “Gazeteciler için sosyal medya” başlıklı bir atölye çalışması başlatmış. “Türk gazetecileri sosyal medyadaki potansiyeli anlamakta gecikmemeli” diye çalışmalarının amacını özetlemişler. Bahsettiğimiz yaftalayan köşe yazarlarını da kendilerini daha net ifade edebilecekleri Twitter’a yönlendirseler iyi olur. Ne de olsa Medya Derneği’nin yönetimi, bu yazarlara çok yabancı sayılmaz. Bir ihtimal daha var ki, o da bu köşe yazarlarını yine geçtiğimiz günlerde Medya Derneği’nin açtığı Medya Etiği Kursu’na göndermek olabilir. Belki o zaman, karşılarındaki herkesi, yekpare görüp, bir çırpıda darbeci, 12 Eylül destekçisi, anti-demokrat ilan edemeyeceklerini öğrenirler. Keşke öğrenseler.
Sonuçta referandum özü itibariyle demokratik bir oylama. Hayır diyenlerin tümü nasıl aynı değilse, evet diyenler de aynı değil. Evet diyenlerin tümünü bir çırpıda “AKP’li”, “Fettullahçı”, “Dinci”, “liboş” vs. diye yaftalayacaklar olursa, onların da bu yazıda bahis açılanlardan çok büyük bir farkı olmayacak. Her iki grup için de en doğru adres, her şeyin 140 vuruşta ifade edilebildiği Twitter. Gelsinler burada kapışsınlar. O köşeleri de, yaftalamadan yazabilecek kalem ehline bıraksınlar.