17 Ağustos 1999 tarihinde merkez üssü Gölcük olan ve 45 saniye süren 7.4 şiddetindeki depremde, resmi rakamlara göre 17 bin 480, resmi olmayan verilere göre ise 50 bin civarında İNSANımız yaşamını yitirmiştir. Deprem felaketi nedeniyle yaklaşık 100 bin kişi yaralanmış, 600 bin kişi ise evsiz kalmıştır. Bu ürpertici rakamlar arasında yeni bir 17 Ağustos yaklaşmakta. […]
17 Ağustos 1999 tarihinde merkez üssü Gölcük olan ve 45 saniye süren 7.4 şiddetindeki depremde, resmi rakamlara göre 17 bin 480, resmi olmayan verilere göre ise 50 bin civarında İNSANımız yaşamını yitirmiştir. Deprem felaketi nedeniyle yaklaşık 100 bin kişi yaralanmış, 600 bin kişi ise evsiz kalmıştır.
Bu ürpertici rakamlar arasında yeni bir 17 Ağustos yaklaşmakta. Mağduriyetin “Anayasa mağdurları”, “12 Eylül mağdurları” sözleriyle tartışıldığı bugünlerde mağduriyetin gerçekte ne olduğunu (mağdur-muhatap konusuna değinmeyeceğim) görmek istiyorsak, en fazla canı yanan, 17 Ağustos depremini yaşayan insanlarımıza bakmak gerekir. Mağdur olmalarından dolayı binlerce mahkeme açmalarına rağmen göstermelik birkaç mahkemeleri sonuçlanmış, birçok mahkeme de zaman aşımı kapsamına alınmıştır. 17 Ağustos’un mağdurları, yani halk, bugün gelinen noktada MUHATAP kabul edilmemektedir. Bunu en yakıcı biçimde yaşayanlar ise Arızlı halkıdır. 17 Ağustos’un mağdurları mücadelelerine devam ediyorlar; onlar artık 17 Ağustos’un Muhatabılar.
Biz 17 Ağustos 1999 öncesine dönelim. 17 Ağustos 1999 öncesi yurdumuzun bir deprem bölgesi olduğu, ERZİNCAN depremi, SAMSUN Ladik depremi gibi yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen büyük, orta ve küçük ölçekte depremlerle hafızalara kazınmakta ve yurdum coğrafya kitaplarında deprem sık sık hatırlatılmakta ise de önlem alma konusu nedense Takdiri İlahiye havale edilmiştir. (Burada önlemler olarak biz deprem öncesi kent ve rant sorununa değil doğal afet sonrası arama, kurtarma ve yardım konularına değineceğiz.)
17 Ağustos 1999 öncesi devlet tüm doğal afetlerde ‘arama ve kurtarma ve iaşe yardımı götürme’ işlerini yürütmek için 9 Haziran 1958’de 7126 sayılı kanuna tabi olarak Sivil Savunmayı kurmuştur. Sivil Savunma il müdürlükleri tüm illerde Arama ve Kurtarma Birlikleri ise 17 Ağustos depremi öncesi sadece Erzurum, Ankara ve İstanbul olmak üzere üç ilde vardır. 17 Ağustos 1999 günü toplam kadro sayısı 150 kişi olan Arama ve Kurtarma birlikleri resmi olmayan rakamlara göre 50 bin kişiyi Arama ve Kurtarmaya sevk edilmiş tir. Bunu fark eden yurdum medyası tam da keşfedilmeyeni keşif edip Nasuh Mahruki ve ekibi AKUT’u, yani Arama ve Kurtarma Timi’ni, yani daha önce dağcılık, rafting vb doğa sporu alanlarında faaliyet gösteren ve toplam elaman sayısı 1999’da 20’yi geçmeyen Akut’u parlatıp, pazarlayarak Arama ve Kurtarma nasıl olur tüm dünyaya göstermiştir.
Küreselleşen dünyamızda tabii ki ülkemizin dışında var olan ve daha önce bu tür afetlerde görev almış kurtarma dernekleri ise binlerce dolarlık kurtarma cihazları, üniformaları, kurtarma köpekleri ile yurdum insanına ilham vermiş olup 17 Ağustos 1999 öncesi bir elin parmaklarını geçmeye çek sayıda olan AKUT’lar bugün 400’ün üzerinde dernek, kulüp vb. şekilde faaliyet yürütmekte, piyasayı keşfetmektedir. Devlet ise 17 Ağustos 1999’dan sonra Sivil Savunma Genel Müdürlüğü bünyesinde toplam arama ve kurtarma birlik sayısını 11’e çıkarıp tüm illerde arama ve kurtarma ekipleri kurmuştur. Tüm bunlar doğal afetlerde arama ve kurtarmanın bir kamusal ihtiyaç olması açısından önemli gelişmeler ise de kamu hizmetlerinin tasfiyesini-piyasalaştırılmasını amaçlayan ve merkezden yerele, yerelden özele devretme şeklinde işletilen Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nun bir parçası olarak, Afet-Kurtarma hizmetlerinin de piyasaya terk edilmesi hedeflenmektedir.
Bu amaca yönelik olarak çıkarılan 5902 sayılı yasayla Sivil Savunma Genel Müdürlüğü kapatılmış, yerine kurulduğu iddia edilen Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ise “düzenleyici-denetleyici bir kurum olduğunu ve kendisinin taşra teşkilatının olmadığını” söyleyerek, illerdeki Sivil Savunma ve Arama Kurtarma Müdürlüklerini ve çalışanlarını sahiplenmemektedir. Eğitim ve sağlık alanında olduğu gibi afet acil işleri de piyasalaştırılarak hem paralı hale getirilmekte hem de 657 sayılı yasa taslağı kapsamında çalışanların iş güvencesi ortadan kaldırılmak istenmektedir. Kamunun tasfiyesi ve piyasalaşma sonucu nitelikli hizmet verme ve almada diğer alanlarda olduğu gibi doğal afetlerde de sıkıntı ve sorunlar giderek büyümekte arama ve kurtarma hizmetleri piyasanın ihtiyacına sunulmaktadır.
Sonuç olarak, 17 Ağustos depremini yaşayanların sıkıntısı hala ortada durur iken yeni 17 Ağustos acılarının yaşanmaması için sosyal devlet bilinci ile hareket edilmeli, doğal afetler tüm boyutları ile ele alınıp ‘afet sonrası arama, kurtarma ve yardım’ nitelikli kamusal bir hizmet olarak herkesin ve her kesimin yararlanabileceği şekilde parasız, ulaşılabilir ve nitelikli olmalıdır. 17 Ağustos depreminde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı buradan bir kez daha saygıyla anarken, deprem öncesi ve sonrasındaki türlü ihmal, aymazlık ve usulsüzlükler nedeniyle sağlığını, yakınlarını ve evlerini kaybeden, tüm deprem mağdurlarının acılarını da içtenlikle paylaşıyoruz.
*Erbil Karakoç
KESK Yapı-Yol Sen İşyeri Temsilcisi
Not: KESK’e bağlı Yapı-Yol Sen emekçileri nitelikli afet acil durum hizmetleri için 17 Ağustos’ta basın açıklamaları düzenleyecek.