Referandum sürecinde giderek sertleşen ve zenginleşen “Evet-Hayır- Boykot” tartışmaları, hem Türkiye’nin toplumsal yapısının siyasi durumunu anlamaya, hem de sosyalist hareketin önü açmaya yardım edecek önemli ipuçlarını sergiliyor. Sosyalist hareketin yeni konumu Türkiye toplumunun siyasi durumunun en önemli özelliklerinden birinin sosyalistlerin yeni konumuyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Referanduma giderken yaşanan gelişmeler, Türkiye sosyalist hareketinin, tüm akımlarıyla birlikte, […]
Referandum sürecinde giderek sertleşen ve zenginleşen “Evet-Hayır- Boykot” tartışmaları, hem Türkiye’nin toplumsal yapısının siyasi durumunu anlamaya, hem de sosyalist hareketin önü açmaya yardım edecek önemli ipuçlarını sergiliyor.
Sosyalist hareketin yeni konumu
Türkiye toplumunun siyasi durumunun en önemli özelliklerinden birinin sosyalistlerin yeni konumuyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Referanduma giderken yaşanan gelişmeler, Türkiye sosyalist hareketinin, tüm akımlarıyla birlikte, kendini liberal soldan ve “Struve”nin çağdaş örneklerinden ayırmayı başardığını, 1970’lerden bu yana ilk kez dikkate alınması gereken bir güç olmaya başladığını gösteriyor.
Bu yeni durumu saptayabilmek için, hükümet yanlısı medyanın, sol içinde hiçbir ağırlığı olmayan kimi, “yetmez ama evet”çilere, “bak sosyalistler de evet diyor” uyanıklığıyla ‘gösteri toplumu’nun ekranlarında açtığı propaganda alanına bakmak yeterli.
Liberal entelektüellerin sosyalist harekete akıl vermekle, küfür etmek arasında gidip gelen şizofreni krizlerinin hızlanması da, bir taraftan sosyalistlerin tartışmanın ahlaki boyutuna egemen olduklarını kanıtlıyor. Diğer taraftan, liberal entelektüellerin arasında, referandumda “evet”i garanti edebilmek için sosyalistlerin kazanılması gerektiğine ilişkin bir algının oluştuğunu gösteriyor. Belli ki liberal entelektüel, kendi konumunu, ahlaki açıdan, olumlayabilmek için, güncel “Struve”lerden öte, sosyalistlerin, devrimcilerin, AKP anayasasına “evet” diyen bir desteğine ihtiyaç duyuyor.
Şunları da ekleyebiliriz: Hükümet sözcüleri, hayırcı düzen partilerine karşı, sık sık onları solu tanımlayan sıfatlarla tanımlayan, sosyalistlerle aynı tavrı almakla suçlayan bir söylem geliştirmeye çalışıyorlar. Güvenlik güçlerinin solun partilerinin, gruplarının “Hayır” kampanyalarını engellemeye çalışıyor hatta açıkça saldırıyorlar. Nihayet AKP liderliğinin, Gülenci hareketin, siyasal İslam’ın sözcülerinin söyleminde, bu siyasi hareketin hakikatini sergileyen bir sertleşme yaşanıyor. Siyasal İslam’ın ılımlı, demokrat, liberal taklidi yapan kesimi, demokrasi anlayışının sınırlarını, soy sop, sünnet vb kavramlarının da yardımıyla hızla, komünizme ve İslam düşmanlarına karşı çizmeye başlaması da, bir bütün olarak sosyalist hareketin “düzenin başkası”/ “ötekisi” olarak algılanmasına yol açmaya başlayan bir güce ulaştığını gösteriyor.
Referandumun sonucu çok önemli ama…
Referandum oylamasından çıkacak sonuçların siyasi açıdan çok önemli olacağına hiç kuşku yok. “Hayır” diyen sosyalist gruplar partiler, birçok kez bu tavırlarının nedenlerini etraflıca açıkladılar. Bu bağlamda eklenecek pek bir şey yok. Ben yalnızca, iki noktayı vurgulamak istiyorum. Referandumdan “Evet” çıkması halinde “Siyasal İslam”ın ‘pasif devriminin’ yukarıdan aşağı tamamlanmasına (bu bir şeriat düzeninden daha çok totaliter – günlük yaşamı yakından denetleme; şiddeti açık ve kuralsız uygulama- eğilimli giderek güçlenen otoriter bir burjuva toplum anlamına geliyor) olanak verecek son yasal adımların önü açılacak. Referandum tartışmaları sertleşirken belirginleşen ırkçılık, açıkça dile getirilen kadın düşmanlığı, bu ülkedeki egemen sınıfların kendi iç tartışmalarının geleneksel jargonlarıyla uyuşmayan söylemlerle (bertaraf olursun gibisinden) açığa vurulan totaliter eğilimler, referandumdan “Evet” çıkması halinde bu ülkenin halklarını nelerin beklediğini haber veriyor.
Buna karşılık “referandumdan “hayır” çıkması halinde iki çok önemli durum gerçekleşmiş olacak: Birincisi bu ‘pasif devrimin’ yedi yıldır bir türlü kırılamayan momentumu bu kez kırılmış olacak. Böylece, genel seçimlere giderken, yeni olasılıkların önü açılabilecek. İkincisi, “hayır” sonucu, esas olarak sosyalistlerin yaptığı katkıdan, diğer bir değişle onlar sayesinde çıkmış olacağından, sosyalistlerin gücünün de bir kanıtı olacak.
Kimi sosyalistlerin / devrimcilerin, bu iki olasılığı görememesi, “Evet” ve “Hayır” cepheleri arasında bir fark gözetmemeleri, bence, “pasif devrim sürecini” önemsememelerinden, bu da devlet tahlillerinden kaynaklanıyor. Bu konuyu umarım referandum bittikten sonra etraflıca tartışma olanağı buluruz.
Evet, referandumun sonucu Türkiye siyasi ortamının geleceği açısından çok önemli ama, sosyalistlerin (bütün akımlarıyla) bu referandum kampanyası sırasında toplumda yükselen profillerinin, saygınlıklarının, ulaştıkları gücün düzeyinin ayırtına varmaları da ayrıca, çok önemli.
Referandum’dan “Evet” çıkarsa sosyalistler, kendilerini, “Hayır” ve “Boykot” çağrılarıyla ‘Evet’ cephesinden ayırmış, kendi aralarında canlı bir tartışma yaşamış, liberal bir anayasalcılığa (“yapının” kendini yeniden üretme refleksine) pirim vermemiş ve birlikte davranmayı başarmış olacaklar. Böylece, sosyalist hareketin, farklı eğilimlerden oluşan tek (ama adeta çoğulcu) bir akım olarak şekillenebileceği, birleşme saplantısına kapılmadan, ortak hedefler etrafında, kampanyalarda, adeta çok partili bir birliktelik kurulabileceği (alt kümelerin-grupların- toplamının, evrensel kümeden- sosyalist hareketinin tümünden- daha büyük olduğu) de görülmüş olacak.
Referandumdan “Hayır” çıkarsa, bu sosyalistlerin bir zaferi olacak. Tekrar vurgulamakta yarar var: Daha şimdiden belli oldu ki, ‘Hayır’, eğer çıkarsa az bir farkla çıkacak ve bu az fark sosyalistlerin dinamizmi sayesinde hareket geçen ve gerçeklesen bir fark olacak. O zaman sosyalistlerin, bu sonuca sahiplenerek, yeni durumu büyük bir dikkatle irdelemeleri gerekecek.
Siyasal hareketler gelişmelerini ancak zaferlerin, ama daha da önemlisi, doğru algılanmış ve kolektif bilince çıkmış zaferlerin üzerinde inşa edebilirler. “Hayır” diyen sosyalistler, üzerinde bir hareket inşa edilebilecek bir zafer tanımlama şansına, referandum sonucu ne olursa olsun, sahip olabilecekler. Diğer bir değişle ‘Hayır’ sloganı sosyalistlere gerçekliği, müdahale etmeye uygun bir biçimde tanımlama olanağı sağlamış oluyor.
“Boykot” sloganında ısrar eden sosyalistlerin/devrimcilerin gözden kaçırdığı bu gerçeği bir kez daha vurgulamakta yarar var. “Boykot” sloganı bu günkü konjonktürde, zafer getirme olasılığı vaat etmeyen bir silah. Bu anlamda, sonuç ne çıkarsa çıksın, oluşacak durumdan, sosyalistler açısından bir kazanç elde etmek olanaklı olmayacak. Diğer bir değişle “boykot” sloganı sosyalistlere realiteyi müdahale etmeye uygun bir biçimde tanımlama olanağı vermiyor. Boykotçu sosyalistlerin, bu yolla, düzene karşı bir savaş çığlığı atmalarının, bu çığlık üzerinde kitle hareketi, bir direniş inşa etme niyetlerinin, onurlu ve devrimci bir tasarım olduğundan hiçbir şüphem yok. Ancak, bu sosyalistlerin bugünkü konjonktürde boykot gibi hedefini vurma şansı olmayan bir silaha başvurmaya gerek kalmadan da, günlük mücadele, çalışma içinde bu direnişi ve hedefledikleri kitle hareketliliğini örgütleyebilecek deneyime ve araçlara sahip olduğuna inanıyorum.