Gerileme başladığından bu yana ABD’de Şirket Kârları ve İstihdamın Değişimi. (Kırmızı çizgi: İstihdam. 2010’un ilk çeyreğinde, 2007’nin dördüncü çeyreğinden %5.9 daha düşük. Mavi çizgi: Şirket kârları. 2010’un ilk çeyreğinde, 2007’nin dördüncü çeyreğinden %5.7 fazla İlericiler ve solcular “kapitalizmin krizleri” üstüne yazadursun, Atlantik ve Pasifik’in iki yakasındaki fabrikatörler, petrol şirketleri, bankerler ve diğer büyük şirketlerin çoğu, […]
(Kırmızı çizgi: İstihdam. 2010’un ilk çeyreğinde, 2007’nin dördüncü çeyreğinden %5.9 daha düşük.
Mavi çizgi: Şirket kârları. 2010’un ilk çeyreğinde, 2007’nin dördüncü çeyreğinden %5.7 fazla
İlericiler ve solcular “kapitalizmin krizleri” üstüne yazadursun, Atlantik ve Pasifik’in iki yakasındaki fabrikatörler, petrol şirketleri, bankerler ve diğer büyük şirketlerin çoğu, paralarını yığarken kıkır kıkır da gülmekteler.
Bu yılın ilk çeyreğinden itibaren şirket kârları yüzde yirmi ile yüzde yüzün üzerindeki rakamlarla yukarı fırladı, (Financial Times, 10 Ağustos, 2010, s.7). Aslında, şirket kârları, 2008’de ekonomik durgunluk başlamadan önceki miktarlarından çok daha fazla yükseldi (Money Morning 31 Mart, 2010). İlerici internet sitelerinde yazanların aksine, özellikle de büyük şirketlerinki olmak üzere, kârlar düşmüyor, yükseliyor (Consensus Economics, 12 Ağustos, 2010). Şirket kârlarının batmaması ve canlı halde sürmesi; çalışan sınıfın, kamu ve özel sektör işçilerinin ve küçük ve orta işletmelerin maruz kaldıkları, gittikçe derinleşen krizin doğrudan sonucu.
Durgunluğun başlamasıyla büyük sermaye, milyonlarca işçiyi işten çıkardı (2010 yılında dört Amerikalıdan biri işsiz kaldı), sendika patronlarından tavizler kazandı, vergi muafiyetleri, devlet destekleri elde etti, yerel ve federal idarelerden ve devletten faizsiz krediler aldı.
Durgunluk geçici olarak dibe vurduğunda da, büyük işletmeler, çalışmaya devam eden işçiler üzerindeki sömürüyü yoğunlaştırıp (işçi başına daha fazla verim alarak) kalan iş gücünün üretimini ikiye katladı ve işçilerin sağlık sigortası ve emeklilik primlerinin işverenin ödemesi gereken büyük bölümünü, milyoner sendika patronlarının da uyumlu tutumlarıyla, işçilerin, işçi sınıfının üstüne yükleyerek, kendi maliyetlerini düşürdü. Sonuçta gelir düşerken büyük şirketlerin kâr ve bilânçoları arttı (Financial Times 10 Ağustos, 2010). Şirket CEO’ları ise, bunun tam aksini iddia ederek, işçilerin gittikçe artmakta olan kârlardan daha fazla pay talep etmelerini engellemek üzere, endüstriyel faaliyette, onların yerine çalışmak için gittikçe artan işsiz ve kısa süreli çalışanların büyüyen havuzundan işçi bulacakları tehdidinin yardımıyla, ilerici gazetecilerin kalemlerinden “kriz” bahanesini ve retoriğini olabildiğince kullandılar.
Bu kâr patlamasından kapitalizmin tüm sektörleri aynı şekilde yararlanmadı: yalnızca büyük şirketler ikramiyeye garkolma olanağını elde etti. Birçok orta ve küçük işletme, aksine, büyük oranlarda iflaslar ve kayıplarla karşılaştı, bu da onları, ‘büyük adamların’ hisselerinin hepsini satın almaları için ucuz ve kolay yem haline getirdi (Financial Times 1 Ağustos, 2010). Orta büyüklükteki sermayenin krizi, sermayenin yoğunlaşması ve merkezîleşmesine ve bu yolla en büyük şirketlerin kâr oranlarındaki yükselmeye neden oldu.
II. Dünya Savaşı sonrası, bize, kapitalizmin “durgun-hareketsiz” olduğu ve bir sona doğru gittiği söylendiğinden beri, kapitalist krizlere ilericiler ve sol tarafından yanlış teşhisler konulması, daimî bir sorun haline geldi. Son peygamberler, vahiylerinde, 2008-2009 ekonomik durgunluğunun, dünya kapitalist sistemin tümden ve kesin çöküşü olduğunu görüyor ve bu yönde vaaz veriyorlardı. Avrupa-Amerikan etnomerkezciliğinin körlüğüyle, Asya sermayesinin “son krize” asla girmediğini, ve Lâtin Amerika’nın bu çöküşün ılımlı ve yumuşak geçen bir versiyonunu atlattığını görmüyorlardı (Financial Times 9 Haziran, 2010, s.9). Sahte peygamberler, değişik kapitalizm tiplerinin krize hassasiyetlerinin değişik olduğunu… ve bazı kapitalist varyantların çabuk toparlanmaya meyilli olurken (Asya-Lâtin Amerika-Almanya), diğer tiplerinin (ABD, İngiltere, Güney ve Doğu Avrupa) kan kaybetmeye ve istikrarsız iyileşmeye karşı daha kırılgan yapıda olduğunu fark etmediler.
Exxon-Mobile petrol şirketi, 2010 yılında yüzde 100’ün üzerinde artan kârlarının hasatını toplarken, ve de araba imalât şirketleri son yılların en büyük, rekor derecedeki muazzam kârlarını yaparken, işçilerin ücretleri ve yaşam standartları düştü, ve kamu-sektörü çalışanları insafsız ücret kesintilerine ve kitlesel işten çıkarılmalara maruz kaldılar. Çok açık ki, şirketlerin kârlarının bu artışı, emeğin şimdiye kadarki en acımasız sömürüsü, ve kamu kaynaklarının büyük özel şirketlere şimdiye kadarki en büyük aktarımı sonucu gerçekleşmişti. Demokratik Başkan Obama liderliğindeki kapitalist devlet, milyarlarca dolarlık kaynağı büyük sermayeye transfer etti; ve bunu, iflas eden şirketleri kurtarma ödemeleriyle, bunlara verdiği gerçek faizsiz kredilerle, bu şirketlere tanıdığı vergi indirimleriyle, ve, çalışanlara dayatılacak olan düşük ücretleri, düşük sağlık güvencesini ve emeklilik aylıklarını kabul etmeye zorlamak için, emekçiler üzerinde kurduğu büyük baskı mekanizması yoluyla yaptı. Beyaz Saray ‘iyileştirme’ plânı, beklenenin de ötesinde sonuç verdi – şirket kârları yerine geldi; “yalnızca” çoğunluk olan emekçi kitlesi krizin içine daha da battı.
İlericilerin, kapitalizmin sonu hakkındaki yanlış tahminleri, sermayeyi tekrar diriltmek için Beyaz Saray ve Kongre’nin, kamu hazinesini ne ölçüde talan edebilecekleri konusundaki yanılgılarından dolayıdır. Sermayenin, kârını iyileştirmenin tüm yükünü emeğin sırtına bindirmek için ne dereceye kadar serbestleştirilebileceğini tahmin edemediler. Bu bakımdan “işçi direnişi” ve “sendika hareketi” gibi ilerici retorik, bir anlayış eksikliğini yansıtıyordu; sosyal kazanımların ve parasal ücretlerin silindirle ezilmiş gibi yok edilmesine karşı hiçbir direniş ortaya çıkmadı, çünkü sendika yoktu. Sendika olarak geçinenler, tümden kemikleşmişti ve Beyaz Saray’da, Wall Street’i savunan Demokratik Parti üyelerinin hizmetindeydiler.
Eşitsiz ve dengesiz kapitalizmin şimdiki etkisi, bize, kapitalistlerin, yalnızca, sömürüyü arttırarak ve emekçilerin onyıllar boyunca kazanmış oldukları “sosyal hakları” bir silindir gibi ezerek, krizlerini atlattıklarını söylemektedir. Ancak şimdiki kâr iyileştirme süreci yüksek oranda istikrarsızdır çünkü eldeki envanterlerin sömürülmesine, düşük faiz oranlarına ve emek maliyetlerinin azaltılmasına dayanmaktadır. (Financial Times 10 Ağustos, 2010, s.7). Dinamik yeni özel yatırımları ve üretim kapasitesinin arttırılmasını temel almamaktadır. Diğer bir deyişle bunlar “tesadüfî kazanımlardır” – artan satışlardan gelen kârlar değil ve genişlemiş tüketici pazarlarından gelen kârlar değil. Nasıl olabilir ki? Ücretler düşmekteyken… , işsizlik/kısa süreli çalışma/işçi kaybı oranı %22’lerin üzerindeyken… Açıkça söylemek gerekirse, bu kısa vadeli, politik ve sosyal avantajlara ve ayrıcalıklı güce dayanan kâr patlaması sürdürülebilir değildir. Çalışanların kitlesel olarak işten çıkarılmalarının ve emekçilerin yoğun sömürüsünden kazanılan üretim kârlarının da sınırları var… bir şeyler kopmak zorunda. Kesin olan tek şey var: Kapitalist sistemin çöküşü ve yerine başka bir sistemin getirilişi kendi iç çürümesinden ve “çelişkilerinden” dolayı olmayacaktır.
***
James Petras, 29 dilde yayımlanan 62’nin üzerinde kitabın, American Sociological
Review, British Journal of Sociology, Social Research ve Journal of Peasant Studies dahil profesyonel dergilerdeki 600 üzerinde makalenin yazarıdır. New York Times, The Guardian, The Nation, Christian Science Monitor, Foreign Policy, New Left Review, Partisan Review, Temps Moderne, Le Monde Diplomatique gibi profesyonel olmayan dergilerde 2000’in üzerinde makale yayımlamıştır ve İnternette de, yorumları geniş bir alanda yayımlanmaktadır. James Petras, New York Binghamton Üniversitesinde eskiden Sosyoloji profesörü olarak çalışmıştır, 50 yıldır sınıf savaşında savaşan bir mücadelecidir, Brezilya ve Arjantin’de topraksızlar ve işsizlerin danışmanıdır, Globalization Unmasked (Zed Boos) ve Zionism, Militarism and the Decline of U.S. Power (Clarity Press, 2008) kitaplarının ortak yazarıdır. James Petras’ın en son kitabı, “Global Depression and Regional Wars: The United States, Latin America and the Middle East” (Clarity Press, Eylül 2009)’a bakınız.
[Bu makale Hatice Aksoy tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]