Hatay’ın Dörtyol ilçesinde yaşananları büyük televizyon ve gazetelerden izleyenler aslında gerçeklerden habersizdi. Yine bildik, “Öfkeli hassas vatandaş” masallarıydı anlatılan. Oysa gazetecilerin olayları izlemesi engellenmiş, bildik resmi kalıplar medyaya servis edilmişti. Ancak gerçekleri her türlü tehlikeyi göze alarak kendi gözleriyle takip eden gazeteciler de vardı. Hatay Söz gazetesi Haber Müdürü Murat Altunöz, kendisine pusulayla iletilen “Öldürüleceksin” […]
Hatay’ın Dörtyol ilçesinde yaşananları büyük televizyon ve gazetelerden izleyenler aslında gerçeklerden habersizdi. Yine bildik, “Öfkeli hassas vatandaş” masallarıydı anlatılan. Oysa gazetecilerin olayları izlemesi engellenmiş, bildik resmi kalıplar medyaya servis edilmişti. Ancak gerçekleri her türlü tehlikeyi göze alarak kendi gözleriyle takip eden gazeteciler de vardı. Hatay Söz gazetesi Haber Müdürü Murat Altunöz, kendisine pusulayla iletilen “Öldürüleceksin” tehdidine rağmen olayları bire bir takip etti. Ayrıca Anta Haber Ajansı ve Dicle Haber Ajansı’nda da çalışan Altunöz’le canlı tanıklıkları üzerinden Dörtyol olaylarını konuştuk. Altunöz yaşananların planlı olduğunu, kentte linç girişimi yeni olsa da ayrımcılığın öteden beri var olduğunu söylüyor.
Olaylar başladıktan sonra Dörtyol’a başta ülkücülerin yoğun olduğu Belen’den ve farklı ilçelerden, hatta köylerden arabalarla insanlar taşınmıştı
Kürtler, mahallelerine kapandı. Kendi yaşadıkları kentte açık bir cezaevinde gibiydiler. Şu an durum biraz normalleşti ama hala tedirginlik var
Dörtyol’da yaşananları yerel bir gazeteci olarak canlı izlediniz. Dörtyol’da gerçekte ne yaşandı? Siz olayları nasıl takip ettiniz?
Olayların patlak verdiği ilk gece geç saatte Dörtyol’a gittim. Durum çok kötü idi. Sokaklarda çok sayıda ülkücü intikam sloganları atarak dükkanlara saldırıyordu. Yani tablo tam hani filmlerde izlediğimiz 6-7 Eylül olayları gibi idi. Bir grup önüne çıkan her şeyi yıkıp yakıyordu.
Sonra grup Emniyet Müdürlüğü’ne yöneldi, birden binler oldu. Yani bana göre çok organize bir olaydı. Kendiliğinden bu kadar anlık refleks göstererek toplanabilecek bir kitleye benzemiyordu. Sanki provası yapılmış bir olay gibiydi. Akşam Antakya’ya geri döndüm.
İkinci gün ise yeniden gittim ama maalesef polisler karşıladı ve kimlik sordular. On dakika sonra küçük bir çocukla bana bir not yollandı. Notta “öldürüleceksin” yazıyordu. Orada olanları gerçek anlamda görmemizi istemiyorlardı. Ölümle tehdit etmeleri bu yüzdendir.
Ondan sonra özellikle direnişin olduğu Mezbahane Mahallesi’ne gittim. Mezbahane Mahallesi Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bir mahalle.
Mahalle halkının yaşananlar karşısındaki refleksi nasıldı?
Mahallede geceleri nöbet tutuluyordu. Halk kendi arasında sabaha kadar sohbet ediyordu.
Mahalle ilk bakışta tipik bir taşra kentinin gecekondu mahallesi ama mahallenin içerisine girince bambaşka bir dünya ile karşı karşıya kalıyor insan. Mahalle özellikle bir bölgede ve tek bir cadde üzerinde bulunuyor. En üst yerde bir tane kahvehane var ve genelde mahalle sakinleri bu kahvehaneye takılıyor. Mahallede ortalama 5 bin civarında Kürt yaşıyor ama bu sayı göç mevsiminde çok aza iniyor. Mezbahane Mahallesi sakinleri özellikle Amed (Diyarbakır), Urfa ve Mardinlilerden oluşuyor.
Ekrana yansıyanla, gerçekte yaşanan arasındaki fark neydi? Polislerin öldürülmesine öfkelenen Türklerin Kürtlere saldırması mıdır yaşananlar?
İlk baktığınızda öyle gözüküyor ama gerçek bir gözle baktığınızda kesinlikle öyle değil.
Zaten ilk geceden sonra Dörtyol’a, başta ülkücülerin yoğun olduğu Belen ve farklı ilçelerden hatta köylerden bile insanlar arabalarla taşınmıştı. Sokaklarda olanlar tamamen yabancı insanlardı.
Keza benim görüştüğüm yerli esnaf yaşanan olaylardan dolayı çok sıkıntılıydı. Hepsi “Biz yıllardır yan yana çalışıyoruz” diyordu. Esnafın büyük bir bölümü yaşananlardan rahatsız. Yani orada saldıran ilçe halkı değildi. Dışarıdan getirilen ülkücülerdi.
Kamyonlarla çevre köylerden insan taşındığını söylüyorsunuz. Gerçekten kentte özel bir tezgah mı söz konusu? Hükümetin “bu işler o kadar da masum değil” dediği şeyin gerçek karşılığı nedir?
Tabii ki, bire bir insanlar dışarıdan getirildi. Zaten olayların sonlarına baktığımızda tamamen organize edilmiş, içinde derin devletin de olduğu bir ilişki yumağı ortaya çıktı. Yeni bir 6-7 Eylül senaryosu veya bir Maraş katliamı sahnelenmek istendi orada.
Ama Kürtler bu konuda duyarlı davrandı. Eğer Kürtler şehre inmiş olsaydı veya karşılık verseydi katliam olurdu ve derin devletin istediği de olurdu bana göre. Ama yine belirtelim; çok ciddi anlamda dışarıdan insan getirildi.
Çatışmalar sırasında kolluk güçlerinin tutumu nasıldı? Saldırganlara nasıl Kürtlere nasıl muamele edildi?
Aslında genel bir kanı var orda, yani linç girişimi yeni orada ama ayrımcılık eskilere dayanıyor.
En bariz örneği, gençlerin anlatımlarıyla size aktarayım: “Ben uzun süre Dörtyol’da iş aradım. Bir işyerine gidiyoruz. ‘İşçi lazım mı?’ diyoruz, ‘Lazım’ diyorlar. Sonra bize ‘Nerelisin’ diye soruyorlar. Kürt olduğumuzu anlayınca ‘Şu an işçiye ihtiyacım yok’ diyor. Bize insan gibi davranmıyorlar, sanki bizi öcü görüyorlar. Eğer Kürt isen sana iş yok, eğer Kürt değilsen iş bulmak daha kolay…”
Veya Dörtyol’da karakola düşen bir Kürt gencinin yaşadıkları: “Bizi sıradan bir günde sokakta sırf Kürt olduğumuz için kimlik kontrolünden geçiriyorlar. Bazen gözaltına alınınca eğer Kürt değilsen normal prosedür işliyor. Ancak Kürt’sen sana daha farklı davranıyorlar, hemen işkence ediyorlar. Orada kendimizi ifade edemiyoruz, sorunlarımızı dile getiremiyoruz, çünkü bizi dinlemiyorlar hemen bizi suçlu ilan ediyorlar.”
Yani orada ikinci sınıf muamele görüyorlar. Kısaca orada devletin bir ayrımcılığı söz konusu.
Polislerin öldürülmesinin ve çatışmaların ardından kentte bir normale dönüş söz konusu mu? Yoksa kent Türkler ve Kürtler olarak ikiye mi ayrılmış durumda? Böylesi katı bir ayrımdan söz edilebilir mi?
Kesinlikle öyle bir durum var. Özellikle 6 güne kadar süren durumda, tamamen iki kutup vardı, biri sokaklarda olağanüstü önlemler alan polisler, sokaklarda ve köşe başlarında Kürt avına çıkan ülkücüler ve diğeri de Mezbahane Mahallesi’ne hapsolmuş Kürtler.
Yani orada kendi yaşadıkları şehirde açık bir cezaevinde gibiydiler. Ama şu an bu durum biraz azaldı şehre bireysel inişler oluyor. Ama yine tedirginlik var.
Kürt mahallelerinde yaşayan halkın şu anki durumu ne? Çatışmanın ardından göç etme, mahalleye kapanma, kendince güvenlik tedbirleri alma gibi şeylerin gündelik hayatta bir karşılığı var mı?
Mezbahane Mahallesi’nde özellikle Kürt kökenli vatandaşların kendi aralarında kurduğu dünya diğer dünyalara hiç benzemiyor.
Bir kere burada insan ilişkileri, akrabalık ve en önemlisi dostluk halen en ön planda yer alıyor. Kahvehanede oturan, vatandaşlar akşam yemeği vakti gelince hangi evde sofra kurulmuşsa o meclisteki vatandaşlar birlikte kardeşlik sofrasına giderek akşam yemeği yiyor ve ardından çaylarını demliyor ve bu mahallede en fazla dikkatimi çeken genelde Roj TV izlenmesidir. Girdiğim her evde Roj TV açık bir şekilde duruyor. Zengin sofraların kurulduğu evlerde, kardeşlik sofrası denildiği gibi, ne bulduysa insanlar ortak bir şekilde yemek yiyor.
Zaten bu mahallede yaşayanların büyük bir bölümünün yerleşik bir hayatı yo
k. Çoğu farklı illere mevsimlik işçi olarak gidiyor. Sanırım bu ay sonunda da Ankara’ya kendi deyimleriyle soğana gidecekler. Mahallenin büyük bir bölümü şu an Konya ve Amik ovasının çeşitli bölgelerinde çalışıyor.
Güvenlik için ise gençler gece nöbet tutuyor. Mezbahane Mahallesi’nde akşamları uzun oluyor. Çünkü olası bir saldırı dolayısıyla mahalleliler sokakta nöbet tutuyor. Akşam sohbetleri özellikle ana cadde üzerinde sağlı sollu oturan insanlar ile kahvehanede oturan insanların bir araya gelmesiyle başlıyor. Gündem Dörtyol’da yaşanan linç girişimleri ve ülke gündemi oluyor genelde. Herkes sohbeti bir kenarından alarak geceyi sürdürüyor.
Gençlerin çoğu işsiz. Mevsimlik işçi oldukları için düzenli işleri yok. Gençlerin en büyük sorunu Kürt oldukları için kendilerine iş verilmemesi. Gençler Kürt oldukları için hem iş bulamadıklarını hem de iş kurmak istediklerinde zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını söylüyor. Yani ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlar.