Faşist 12 Eylül cuntasının üniversiteleri baskı altına almak için kurduğu, AKP iktidarıyla birlikte üniversitelerin neo-liberal eğitim politikalarına geçiş çalışmalarını yoğunlaştıran ve gerici kadrolaşma iddialarıyla sürekli gündeme gelen Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) iki tuhaf kararın altına imza attı YÖK’ün ilk tartışmalı kararı üniversitelere yurtdışından öğretim üyesi ithal etme planı oldu. Maliye, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanlıkları […]
Faşist 12 Eylül cuntasının üniversiteleri baskı altına almak için kurduğu, AKP iktidarıyla birlikte üniversitelerin neo-liberal eğitim politikalarına geçiş çalışmalarını yoğunlaştıran ve gerici kadrolaşma iddialarıyla sürekli gündeme gelen Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) iki tuhaf kararın altına imza attı
YÖK’ün ilk tartışmalı kararı üniversitelere yurtdışından öğretim üyesi ithal etme planı oldu. Maliye, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanlıkları ve TÜBİTAK ile birlikte çalışma yürüttüğünü açıklayan YÖK, yeni açılan onlarca üniversitenin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak için ülke dışından öğretim elemanı alacağını duyurdu. Ülke dışından getirilmesi planlanan öğretim üyelerini teşvik etmek üzere sözleşme ücretleri dışında döner sermayeden de pay aktarılacağı belirtiliyor. Öğretim üyelerine Türkiye’yi cazip hale getirebilmek için çalışma ve ikamet izinlerinin önündeki bürokratik engeller kaldırılacak ve çocuklarına burs imkanı tanınacak.
Son dönemde onlarca yeni ‘tabela’ üniversitesi açan AKP ve YÖK’ün, ülke dışından akademik kadro tesis etmeye çalışırken Türkiyeli asistanların önünü 50/D gibi uygulamalarla tıkaması dikkat çekiyor. Üniversitelerde görev yapan araştırma görevlileri akademik kadronun yüzde 45’ini oluşturuyor. 26 Kasım 2008’den önce 33/a uygulamasıyla kadro alabilen araştırma görevlileri, YÖK’ün aldığı bir kararla 50/d kapsamında ‘burslu öğrenci’ statüsünde istihdam edilmeye çalışılıyor. 50/d uygulamasında araştırma görevlilerinin eğitim bittiğinde okulla ilişikleri kesilebiliyor.
Tabela üniversitesinin tabela rektörü
YÖK’ün ikinci tartışmalı kararı ise ‘tabela üniversitesi’ olarak nitelendirilen üniversitelerden biri olan Giresun Üniversitesi için alındı. YÖK, rektörlük seçimlerinde en yüksek oyu alan iki adayı eleyerek, kendi oyu dışında sadece 1 oy alabilen adayı Cumhurbaşkanlığı’na ‘rektör adayı’ olarak gönderdi. 18 Haziran’da yapılan seçimlerde 89 akademisyen oy kullanmış, Halil İbrahim Bahar 31, Mustafa Türkmen 29, Aygün Attar 21, Ayhan Bölük 4, Yılmaz Can 2 oy almıştı. YÖK’ün Cumhurbaşkanı’na gönderdiği listede ise 21,4 ve 2 oy alan adaylar yer alıyor. Kendi oyu dışında sadece 1 kişiden oy alabilen Prof. Dr. Yılmaz Can, ‘Türbana Özgürlük Bildirisi’ni imzalayan öğretim üyelerinden biri.
Daha önce benzer bir olay da Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yaşanmıştı. YÖK Prof. Dr. Emin Alıcı’nın rektör olmasını engellemek için sadece kendi verdiği oya sahip olan adayı Cumhurbaşkanlığı’na göndermişti.
Üniversite rektörlük seçimlerinde sadece yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler oy kullanabiliyor. Araştırma görevlilerinin, üniversite öğrencilerinin ve üniversite çalışanlarının katılımına kapalı olarak gerçekleştirilen seçimlerde en yüksek oyu alan 6 aday YÖK’e bildiriliyor. YÖK’te bu 6 adaydan üçünü eleyerek, üç kişilik bir liste hazırlıyor. Son olarak da Cumhurbaşkanı YÖK’ün gönderdiği 3 adaydan birini seçiyor. YÖK’ün, demokrasinin söz konusu olmadığı temsili rektörlük seçimlerine dahi müdahale etmesi, üniversitelerde yaşanan AKP kadrolaşmasının giderek daha gözü kara bir şekilde yürütüldüğü şeklinde yorumlanıyor.
Sendika.Org