‘Dünyanın en güç siyasi vazifesi Kürt olmaktır!’ diyen Diyarbakırlı terzi Niyazi usta ile karşılaştığınızda, Muhsin Kızılkaya’nın ‘Bir Dil Niye Kanar?’ adlı kitabının (İletişim Yayınları) ortalarında bir yerdesinizdir. Kürt olmayı, insanlık halinin mizah yüklü bir dramı olarak tasvir etme yeteneklerinin her sayfadan taştığı bir kitap vardır elinizde. “Kürtler daha ne istiyor, her şey olabiliyorlar işte” diyen […]
‘Dünyanın en güç siyasi vazifesi Kürt olmaktır!’ diyen Diyarbakırlı terzi Niyazi usta ile karşılaştığınızda, Muhsin Kızılkaya’nın ‘Bir Dil Niye Kanar?’ adlı kitabının (İletişim Yayınları) ortalarında bir yerdesinizdir. Kürt olmayı, insanlık halinin mizah yüklü bir dramı olarak tasvir etme yeteneklerinin her sayfadan taştığı bir kitap vardır elinizde. “Kürtler daha ne istiyor, her şey olabiliyorlar işte” diyen o sinirli ve tiz ses beyninizde yankılanmaktadır.
Hakkarili, Türkçeyi bölge yatılı ilkokulunda öğrenen Muhsin Kızılkaya, “Evet”, diyor yukarıdaki soruya yanıt olarak, “Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtler Türkiye’de her şey oldular. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, rütbesi düşük asker, er, öğretmen, hemşire, overlokçu, son ütücü, hatta ara ütücü bile olabildiler ve hâla olmaya devam ediyorlar. Şimdiye kadar Kürtler sadece bir tek şey olamadılar: Kürt olamadılar! Kürt oldukları zaman hiçbir şey olamadılar!”
Yatılı ilkokulda oğlunu ilk kez görmeye gelen annenin, ‘ez gori’ (kurban olduğum) diyerek, yere eğilip çocuğuna sarılmasıyla küçük çocuğun sırtında patlayan zincir darbesi bugün Kürt yarılmasını özetliyor: “Sabri Hoca meğer arkamızda duruyormuş. Ana oğul, kendi dillerinde birbirine sarılıp hasret gideriyordu. Kürtçe hasret, yasaktı!”
Yere yığılmış çocuğunun üzerine kapaklanırken, başını kaldırıp o sarkık bıyıklı devlet memuruna öfkeyle bakan anne, o an bir daha tek bir kelime olsun Türkçe öğrenmemeye yemin edecektir. “Şimdi
80 yaşını çoktan geride bırakmış. Susuzluktan ölse, sadece suyun adını Türkçe bilse sanırım istemez” diyor, zinciri 40 küsur yıl önce sırtında yemiş Muhsin Kızılkaya. Kendisi ise o an sırtında zincir olarak şangırdamasına rağmen o dile öfkelenmemeye, ‘o dili, o zebaniden daha iyi öğrenmeye’ ahdediyor.
Günümüzde Türkçeyi ve Kürtçeyi en iyi kullananlardan biri Muhsin Kızılkaya. Türkiye’de ‘her şey olabilen’ ama ölülerinin ölüm haberlerini bile kendi ana diliyle akrabalarına ulaştıramayanların hallerini aktarıyor. Yaşadığı işkencelerle, çevresinde gördüğü eziyetlerle öfkesi bilenmiş gençleri anlatıyor. Çaresizlik içinde köylerini, kentlerini terk edip, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir köşesine savrulan insanları kederli bir ince mizah içinde sunuyor. İğneyi gereğinde Kürtlere batırmayı ihmal etmeden.
Diyarbakırlı terzi Niyazi ustanın bilgece sözü sadece Türkiye’deki Kürtler için mi geçerli? Bugün 20 milyona yaklaşan Suriye nüfusunun bazı hesaplara göre yüzde 8’ini, bazı iddialara göre yüzde 15’ini oluşturan Suriyeli Kürtler için de geçerli bu değerlendirme. Her şey olabilmenin ama Kürt olamamanın daha ağdalısını yaşıyorlar orada. 350 bin civarında Kürt hiçbir nüfus kaydı olmadan ‘yaşıyor’ 40 yıldan beri. 1960 başlarında, Arap milliyetçiliğinin patlama döneminde alınan bir kararla, 1935 öncesinde Suriye vatandaşı olduğunu ispat edemeyenlerin kaydı nüfustan silinmişti. O tarihten beri haymatlos statüsünde bile olmayan yüzbinlerce Kürt yaşıyor güney komşumuzda. Baas partisinin ‘Arap kemeri’ politikası çerçevesinde topraklarına el konmuş, devletin verdiği her an geri alınabilir izinle çifçilik, işyerini bir Arap’ın üzerine tescil ettirerek ticaret yapan ‘sözde yurttaş’ Suriyeli Kürtler bu ‘var olmayan’ Kürtlere ilave oluyor. Kadim Kürt bölgelerinden yerli Kürtleri göç ettirmeye özen gösteren Suriye’de de Kürtler Kürt olmadıkları sürece her şey olabiliyor.
Muhsin Kızılkaya’nın kitabını okurken, Suriye’de 400 Suriye’li PKK’lının tutuklandığı haberiyle seviniyordu medyamız. Suriye devletinin “PKK’ya lojistik destek sağlayan Kürt kökenli ailelere yönelik sert yaptırım uygulama kararı aldığı” belirtiliyordu. Yaptırım, bu kişilere ‘devlet tarafından kullanım hakkı verilen toprakların’ geri alınması. Kendi mülkleri olmuş olan topraklar üzerinde kullanım hakkıyla iğreti oturtulan Kürtler, bu topraklardan sürülecek demekti bu. Gazetelerimiz bu uygulamanın yaygınlaşabileceğini olumlu bir tonla belirtiyordu.
Anadolu Ajansı’nın dağıttığı ve Suriye’nin ve PKK’nın yalanladığı bu tutuklama haberine göre, tutuklananlar ‘Suriye topraklarını bölerek ayrı devlet kurma girişimiyle’ de suçlanmaktaydılar. 1977’de ölen terzi Niyazi ustanın 12 Mart’ta Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nde, onu vatanı bölmekle suçlayan savcıya, “Niye ki… vatan hıyar mı ki böleyim?” dediğini aktarıyordu Muhsin Kızılkaya. Türkiye’de Kürt olamadan Kürt olmanın hallerini okurken, Suriye’de Kürt olamadan Kürt olma hallerine bu nedenle dalıp gittim. Bizim için varlıklarının örgütün taşeronluğunun ispat edilmesinden başka anlamı olmayan Suriye’li Kürtlere.
‘Türk olmak zor’ denir zaman zaman. Öyle ise, Kürt olmayı tarif etmeye zor kelimesi dar geliyor.