Başbakan Erdoğan’ın gündeme getirdiği ‘özel ordu’ fikri, son günlerin en önemli tartışma konusu oldu. Özel ordu denildiğinde ilk akla gelen bölge Latin Amerika. James Petras’ın Kolombiya seçimleri sonrası kaleme aldığı son dönemde Türkiye’de yapılan tartışmalarla yakından ilgili yazısını yayınlıyoruz Kolombiya’da bu yılın Haziran ayında gerçekleştirilen son başkanlık seçimlerini görev süresi biten Alvaro Uribe’nin rejiminin kötü […]
Başbakan Erdoğan’ın gündeme getirdiği ‘özel ordu’ fikri, son günlerin en önemli tartışma konusu oldu. Özel ordu denildiğinde ilk akla gelen bölge Latin Amerika. James Petras’ın Kolombiya seçimleri sonrası kaleme aldığı son dönemde Türkiye’de yapılan tartışmalarla yakından ilgili yazısını yayınlıyoruz
Kolombiya’da bu yılın Haziran ayında gerçekleştirilen son başkanlık seçimlerini görev süresi biten Alvaro Uribe’nin rejiminin kötü şöhretli ve açıkça insanlığa karşı büyük suçlar işlediği kanıtlanmış olan Savunma Bakanı Juan Manuel Carlos “kazandı”. CNN, FOX News, Washington Post, The New York Times, The Wall Street Journal gibi büyük internet medyaları ve basılı medyalar ve de vaktiyle liberal olan Financial Times (FT), Santos’un seçilmesini demokrasi adına büyük bir zafer olarak selamladılar. Finencial Times’a göre, Latin Amerika için en iyi model Venezüella değil Kolombiyadır” (FT 6/23/2010 s. 8). Santos’un “karşı konulmaz” çapından bahsediliyordu – FT oyların %69’unu alan Santos’un “güçlü bir vekalet” kazandığını iddia ediyordu (FT 6/22/2010). Yakın tarihteki en aşikâr örtbas etmelerden biri olmakla birlikte, medyadaki açıklamalar seçimler hakkındaki en rezil gerçekleri ve son on yıl boyunca Santos tarafından izlenen son derece otoriter politikaları dışarıda bırakıyordu.
Seçimler: Silahlar, Elitler ve Terör
Seçimler, sonucu kendisinden önceki siyasal koşullar tarafından belirlenen bir süreçtir -sadece bir etkinlik değildir. Görev süresinin sonuna gelen devlet başkanı Uribe’nin ve Savunma Bakanı Santos’un yönetiminin geçen sekiz yılı süresince, çoğu köylü yoksullar olan 2 milyon kişi köklerinden zorla koparıldı, evlerinden ve topraklarından sürüldü ve komşu ülkelerin sınır bölgelerine ya da kentteki gecekondulara sığınmalarına sebep olundu. Uribe-Santos rejimi, milyonlarca kentli ve köylü yoksulu etkileyecek biçimde, silahlı isyana “sempati duydukları” düşünülen bütün yaşam merkezlerinde katliamlar yapmak ve buraları terörize etmek üzere, hem orduya hem de 30bin üyesi olan kontrgerilla ölüm timlerine dayandı. Büyük bir Kolombiyalı insan hakları örgütüne göre 20binden fazla insan gerilla sanılarak “yanlışlıkla” katledildi. Savunma Bakanı olarak Santos, mahkemelerce “sahte gerçekler” olarak adlandırılan şeyle doğrudan suçlandı. Ordu bir sürü yoksul genci rastgele biçimde etrafına topluyor, onları vuruyor ve FARC-EP gerillalarına karşı muazzam bir zafer kazanıldığı iddiasında bulunuyordu.
Ele geçirilen en önemli ölüm timi liderlerinin birçoğu Uribe-Santos’u destekleyen kongrenin yüzde 60’nın kendilerinden maaş aldığını ve denetimleri altındaki bölgelerin oylarını “emniyete aldıklarını” itiraf ediyorlardı. Bu tahrip edici şahitliğe karşı, Uribe-Santos kendi narko-ölüm timlerine ihanet ettiler ve onları, yargısal sürecin bu narko-ölüm timlerini Uribe-Santos’un emriyle gerçekleşen kitlesel katliamlarla bağlantısını kuran kanıtları yok sayan Birleşik Devletler’e “iade ettiler”.
Uribe-Santos’u eleştiren ikibinden fazla sendikacı, insan hakları aktivisti, gazeteci ve milletvekili rejime hizmet eden ölüm timi tetikçilerince katledildi. Dünyanın en büyük sendikal konfederasyonları heyetler yolladılar ve Kolombiya’yı işçi temsilcileri için en tehlikeli ülke olması nedeniyle kınayan raporlar yayınladılar.
Bir diğer anlatımla, rejime karşı toplumsal ve siyasal şikâyetleri bulunan bütün toplumsal kesimler, sürekli bir bağımsız sosyo-politik örgütlenme ihtimalinin altını oyacak biçimde terörize edildi, bunların yerel kamuoyu önderlerinin birçoğu katledildi, yerinden yurdundan edildi ya da sürgüne yollandı.
Yaygın devlet terörü birkaç yerel önderin ancak hayatta kalmasına yol açarak özgür ve bağımsız bir örgütlenmeyi tecrübe edecek bir seçmen kapasitesini de ortadan kaldırdı.
Seçim günü, rejim, çoğu on yıllık uzun baskı döneminde görev yapmış 350binden fazla asker ve polis memurunu, seçimleri “gözlemlemek” ve seçmenlere “resmi adayın” arkasındaki gücü hatırlatmak üzere seferber etti (La Jornada 5/30/2010).
Seçim sonuçları, kitle medyası tarafından iddia edilen Kolombiya halkının “vekâletini almak”tan çok uzaktı. Seçimin “galibi” seçmenlerin %56’sına karşılık gelen ve FARC-EP tarafından da savunulan pozisyon olan “çekimserler”di. Kuşkusuz çekimser oyların çoğunluğu FARC-EP’e dönük bir desteği ya da sempatiyi doğrudan yansıtmamaktadır; ancak rejimin şiddetli baskısına, milyonların kitlesel biçimde yersiz yurtsuzlaşmasına ve ekonomi olarak aktif olan nüfusun yüzde 40’ının mustarip olduğu eksik istihdam ve işsizlikle baş etmedeki nihai başarısızlığına dönük hoşnutsuzluğu yansıtmaktadır.
Aslında Santos seçmen oylarının yüzde 30’unu toplamıştır; güç bela bir vekâlet. Seçmenlerin toplumsal-ekonomik zeminini gözden geçirdiğimizde, bunun elitlerin vekâleti olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Birkaç farklı gruplar arasında en yüksek çekimserlik oranlarına rastanmaktadır. Baskı ve ihmalden zarar gören gecekondu bölgeleri ve kırsal alanlarda çekimserlik oranı yüzde 80’e kadar çıkmaktadır. Buna karşılık büyük şehirlerin orta ve üst sınıf kesimlerinde rejimin adayına yüzde 60’ın üzerinde oy çıkmıştır. Uribe-Santos, kitlesel çekimserliği hava durumuyla (yağmurla) ve Dünya Kupası maçlarının olmasıyla açıklamaya çalıştılar. Ancak düşük katılım, kuru havalarda da fırtınalı havalarda da, ülke çapında ortaya çıktı. Ve maçlar da bütün bir oy verme saatini meşgul etmiyordu. Kitle medyası Savunma Bakanı Santos’un emri altında gerçekleşen tüyler ürpertici suçları, “sahte gerçek” cinayetlere dönük suçlamaları, onun ölüm timleriyle ve uyuşturucu trafiğini teşvik eden Uribe rejimleriyle uzun dönemli ve geniş ölçekli işbirliğini sistematik biçimde görmezden geldi. Bunlar, yüzbinlerce Kolombiyalı küçük yatırımcının dolandırılmasıyla sonuçlanan finansal sistemdeki düzenlemeleri kaldırmasına desteğini de görmezden geldi.
Kolombiya’yı Venezüella’yla karşılaştırmak
Nihayet Financial Times (6/23/2010) Uribe-Santos yönetimindeki Kolombiya ile Chavez yönetimindeki Venezüella’yı hayırlara vesile olacak biçimde karşılaştırmaktadır: “Caracas’ın kaçıkları mı? Latin Amerika bunun yerine Bogota’daki çılgınlardan olmalıdır”. Financial Times’a göre Chavez yönetimindeki Venezüella emniyetsiz, otoriter ve ekonomik olarak düşüşte olarak görünmektedir. FT editörleri, medyanın geri kalanını da yankılayarak, Kolombiya’nın fren ve denge sistemine ve yoksul mahallelerinin işsizliği protesto etmeleri ya da köylüler toprak ağalarının finanse ettiği silahlı kişilerin toprak gasplarına karşı yürüyüş yapmaları haricinde güvenli ve barışçıl mahallelere sahip, refah içinde bir demokrasi olduğunu iddia etmektedir. FT, Kolombiya kırsalını terörize eden kontrgerilla çetelerinin dirilmesinden bahsetmeyi unutmaktadır (La Jornada 5/28/2010) ancak bunun yerine Caracas’taki sokak suçlarına odaklanmaktadır.
Venezüella hükümeti, ABD medyasının aksine, Bogota’da askeri baskınların hedefleri olacak olan topluluk temelli toplumsal hareketleri teşvik etmektedir.
Venezüella’daki yegâne “kontrgerilla” grubu Kolombiya’dan ülkeye sızanlardır ve Venezüella Ulusal Muhafızları tarafından izlenmekte ve cezalandırılmaktadırlar. Venezüella’da sendikalar, büyük Koka Kola, kömür, petrol ve muz endüstrilerinde çalışan işçiler de dâhil katledilmelerinin aksine, büyük endüstriyel tesislerin yönetimine katılmaktadırlar.
Medyanın Kolombiya’nın seçimi ve siyasi liderleri hakk