Kapitalist kesim, kamulaştırmalara rağmen, kamu sektöründen daha hızlı büyüyor ve Venezüella ekonomisindeki ağırlığını koruyor. Venezüella’nın gayrisafi yurtiçi hâsılası (GSYİH) içerisinde (büyük oranda kapitalist kesimin ağırlıklı olduğu [2]) özel sektörün payı, 1998’de (Hugo Chavez başkan seçilmeden önce) % 64,7 iken 2008’in üçüncü çeyreğinde % 70,9’a yükseldi.[3] Hükümet; elektrik, telekomünikasyon, çelik, gıda, çimento ve bankacılık sektörlerinde çok […]
Kapitalist kesim, kamulaştırmalara rağmen, kamu sektöründen daha hızlı büyüyor ve Venezüella ekonomisindeki ağırlığını koruyor.
Venezüella’nın gayrisafi yurtiçi hâsılası (GSYİH) içerisinde (büyük oranda kapitalist kesimin ağırlıklı olduğu [2]) özel sektörün payı, 1998’de (Hugo Chavez başkan seçilmeden önce) % 64,7 iken 2008’in üçüncü çeyreğinde % 70,9’a yükseldi.[3] Hükümet; elektrik, telekomünikasyon, çelik, gıda, çimento ve bankacılık sektörlerinde çok sayıda büyük şirketi kamulaştırsa da, kapitalist sektör kamu sektörüne oranla çok daha hızlı bir büyüme kaydetti. Bu da, GSYİH içinde kamu sektörünün payı düşerken (1998’de %34,8’den 2008’de %29,1’e), kapitalist kesimin payının artmasını açıklamaktadır.[4]
Bu durum, ülkenin petrol gelirlerinin kullanımı ile açıklanabilir. Venezüella devlet gelirlerinin çok büyük bir kısmı petrol ihracından elde edilmektedir. Hükümet, petrolden elde edilen kaynakları büyük oranda nüfusun yoksul çoğunluğunun sağlık (ki sonuçları çok çarpıcıdır), eğitim (aynı şekilde çarpıcı) alanlarında yaşam koşullarının iyileştirilmesi (aynı zamanda ortalama gelir desteği), düşük fiyatlı temel ürünlerin dağıtımı ve Mercal [5] ya da Pdval [6] gibi (ev halkı için gıda ve diğer temel ürünler satış yerleri) pazarlama kanalları aracılığıyla sübvanse edilmesi, konut yapımı, altyapının inşası ve toplu taşıma (metro ve tren), kamu çalışanlarının ücretlerinin artırılması, çok miktarda bağış ve sosyal yardım sayısında artış için kullanmaktadır. Kültür ve spor alanındaki harcamalara ayrıca değinmeye gerek yok. Kooperatifler ve komünal konseyler için önemli bağışlar sağlanmaktadır. Sonuçlar açıkça olumludur: 2003 ilâ 2008 arasında yoksulluk sınırının altındaki Venezüellalıların oranı, nüfusun %62,1’inden %31,5’ine olmak üzere, yarı yarıya düşmüştür. Aşırı yoksul kesim için bu düşüş oranı, 2003’teki %29’dan 2008’deki %9,1’e olmak üzere, üçte iki olarak gerçekleşmiştir.[7] Okuma-yazma bilmeyenlerin oranında keskin bir düşüş yaşanmış, parasız sağlık olanaklarına erişim büyük oranda artmış ve kitlesel tüketim çoğalmıştır.
Ancak kapitalist kesim de, bankacılık sektöründe, ticaret ve gıda endüstrisinde ağırlığını hâlâ koruduğundan, hükümet harcamalarından büyük oranda yararlanmıştır. Kamu harcamalarından halka giden munzam kazanç, sonuç olarak kapitalistlerin ceplerine girmektedir. Çünkü, bireylerin (ve kooperatiflerin, belediye konseylerinin, belediyelerin ve pek çok diğer kamu tüzelkişiliğinin) paralarını yatırdıkları yer kapitalist bankalardır. Tüketicilere kredi kartları aracılığıyla kredi kolaylığı sağlayan ve tüketimi büyük oranda teşvik eden (ve bunun karşılığında yüksek faiz alan) yine bankalardır. Kitleler tarafından tüketilen gıda ürünlerinin büyük çoğunluğunu üreten ya da pazarlayan gıda endüstrisinin kapitalist şirketleridir. Venezüellalılar tarafından tüketilen ithal ürünleri yurtdışından getiren kapitalist ihracat şirketleridir. Mercal ve Pdval temel ürünlerin tedarikinde önemli rol oynuyorsa da, özel perakende zincirleri hâlâ ticarette ağır basmaktadır. Devlet, ulusal çaplı sermayeye ait özel şirketleri kamulaştırırken, çoğunluk hisselerinin satın alınmasından kaynaklanan bedeli elde eden yerel kapitalistler olmuştur.
Özetle, kapitalist kesim devletin yoksullara ya da nüfusun orta gelir kesimine yardım etmek amacıyla harcadığı parayı emmeyi sürdürmektedir.
Mark Weisbrot ve Luis Sandoval’ın çalışmasına göre [8], Chavez hükümeti bu konuda olumludur. Özel finans sektörü 2004’te %37,9; 2005’te 34,6; 2006’da %39,2 büyümüştür. Aynı dönemde kamu sektörünün büyüme oranı, (bütün kesimler birlikte ele alındığında) 2004’te %12,5; 2005’te %4,1 ve 2006’da %2,9 olmuştur.
Victor Alvarez’in de belirttiği üzere, “Başkan Chavez’in önceki başkanlık döneminde (2000-2006) finansal, mali, döviz kuru teşviklerinin pek çoğu, kamu harcamalarının ve teknik yardımların vb.’nin büyük kısmı, temelde ticari şirketlerden oluşan mevcut üretim aygıtlarına gitmiştir. Bu durum, paradoksal olarak, sona erdirmeye ve galebe çalmaya çalıştığımız kapitalist üretim tarzının yeniden üretimini sağlamıştır.”
Böylece, Chavez yönetimini, Venezüella ekonomisi üzerinde devlet kontrolünün fütursuzca uygulanması olarak gören ana akım medyanın iddialarının çok uzağında olduğumuz ortadadır.
Bankalara kıyak
Bir başka mesele de, Venezüella para biriminin dolar karşısında aşırı değerlenmesi politikasından kaynaklanmaktadır. Bu sorun açıklanmayı gerektiriyor. 2003’ten beri mal ya da hizmet ithal etmek isteyen şirketler, dolarları, CADIVI olarak adlandırılan devlet idaresinden almak zorundadır. Bu, sermaye kaçışıyla mücadele etmek için faydalı bir önlemdir. Ne var ki, bolivar ile dolar arasındaki değişim kuru, bolivarın aşırı değerlenmesine neden olmuştur. Bu da, habis bir modeli körüklemektedir: Yüksek miktarlarda bolivarı olan bir kapitalist için, elindeki bolivarları devlet tarafından daha ucuza satılan dolarlarla değişip, ABD’den ya da herhangi başka bir yerden ürün ithal etmek, aynı ürünleri yurtiçinde üretmekten daha kârlı hale gelmiştir. Böylece, aşırı değerli bolivar politikası, üretken yatırımları caydırıp, ürünlerin çılgınca ithal edilmesine dayalı ticareti [9] ve bu ürünlerin büyük özel perakende ağları aracılığıyla satışını yüreklendirmektedir. Özel sektöre, petrol ihracından elde edilen ucuz dolarları satan devlet olduğundan, bu yoğun ithalat esasen devlet tarafından sübvanse edilmektedir. Bir başka noktaya daha dikkat edilmelidir: Bu aşırı değerli bolivar politikası ve yüksek düzeyde ithalat, son yıllarda Venezüella’da bilhassa yükselen enflasyon oranlarını ne şekilde etkiliyor?
Bu aşırı değerli bolivar politikasının ve hükümetin özel bankalara çektiği kıyağın habisliğine ilişkin bir örnek: Venezüella Devleti, Arjantin tarafından 2004-2005 yıllarında çıkarılan borç tahvilleri satın aldı. Sorun şu ki, devlet satın aldığı, dolar üzerinden hesaplanan bu Arjantin borç tahvillerinin bir kısmını özel bankalara sattı. Bu bankalar söz konusu tahvilleri, aşırı değerli resmi bolivar kuru üzerinden satın aldılar. Bankaların bir kısmı (aslında pek çoğu) bu tahvillerle ne yaptı dersiniz? Bankalar, Arjantin borç tahvillerini ABD’de ya da herhangi başka bir yerde dolar karşılığı elden çıkardı. Bu da onlara, Venezüella Devleti’nin sermaye hareketleri üzerindeki kontrolünü bypass etme olanağı verdi. Resmi olarak sermaye ihraç etmediler; yalnızca, Arjantin borç tahvillerini ülke dışına çıkardılar.
O günden beri devlet, özel bankalara, bu gibi manevralar sayesinde, kıyak yapmayı sürdürmektedir. PDVSA ve diğer kamu tüzelkişilikleri dolar üzerinden kamu borç tahvilleri çıkarmakta ve bu tahviller, Venezüella bankaları tarafından resmi kur üzerinden bolivar ödenerek satın alınmaktadır. Ardından bankalar bu tahvillerin bir kısmını, uluslararası piyasalara dolar üzerinden satmaktadır.[10] Kısacası, devlet politikasının iki olumsuz sonucu ortaya çıkmaktadır: Birincisi, sermayenin, dolambaçlı ama tümüyle hukuksal bir yoldan uçup gitmesine izin verilmektedir. İkincisi, üretken yatırımlara zarar veren (borç tahvilleri satın almak gibi) asalak bankacılık hareketleri cesaretlendirilmektedir.
Bundan çıkartılacak sonuç, her ne kadar devlet, içten kalkınma politikasını sürdürmeye çalışıyorsa da, petrolden elde edilen gelirin yeniden dağıtımı usulünün, aşırı değerli bolivar politikası ile de birleşerek, kapitalist k
esimi ve ithalat modelini güçlendirme eğiliminde olduğudur.
CIM tarafından düzenlenen bir entelektüeller toplantısında yaptığı konuşmada yazar ve hukukçu Luis Britto durumu pek güzel özetlemektedir: “İkili bir toplumda yaşıyoruz. Yazmış olduğum bir fablda da açıkladığım üzere, bir tavuk kümesinde tavuklar ve tilkilerden oluşan karma bir sistem oluşturmaya çalışırsanız, sonraki haftaya yalnızca tilkiler kalır ve ardından çiftçiyi de yerler.”[11]
Zorlu kur oranları sorununu çözmek: Ocak 2010 devalüasyonu
Ocak 2010’da, hükümet devalüasyon ilan etti. Bu devalüasyon nelerden oluşmaktadır? İki resmi oran belirlendi: Birincisi, bolivarın dolar karşısında %21 (1$=2,15 bolivar yerine 1$=2,6 bolivar) devalüe edilmesine ilişkindir; ikincisi ise %100 oranında (1 dolara 2,15 yerine 4,3 bolivar ödenmesi şeklinde) bir devalüasyondur. İlk oran (1$=2,6 bolivar), hayati ya da en azından önceliği olan masraflar için uygulanmaktadır: Gıda, ilaç, teknoloji, sanayi ve tarımsal üretim araçları ithalatı gibi… Bu oran ayrıca, kamu sektörü ithalatında, yurtdışında öğrenim gören Venezüellalı öğrencilere yapılan burs ödemelerinde ve yine yurtdışında yaşayan emekli maaşlarının hesaplanmasında da geçerlidir. İkinci oran (1$=4,3 bolivar) ise, otomobil, meşrubat, tütün, cep telefonu, bilgisayar, ev aletleri, tekstil, kimyasallar ile metalürji ürünleri, kauçuk vb.’nin ithalinde uygulanmaktadır.
Kısa vadede bu devalüasyon, devletin vergi gelirlerini artıracaktır. Devletin petrol ihracından elde ettiği dolarlar daha büyük miktarlarda bolivar karşılığında satılacaktır. Bu elbette, vergi gelirlerinin, uluslararası bunalımın ülke ekonomisi üzerindeki etkisi nedeniyle giderek azaldığını gören hükümetin hedeflediği temel amaçlardan birisidir. Ancak bu, Venezüella Devleti’nin her alanda kazanç elde edebileceği anlamına gelmiyor. %67,8’i dolar karşılığı olan kamu borçlarının geri ödenmesi, hükümete daha pahalıya mal olacaktır. Dolar karşılığı borç senetleri satın almış bulunan Venezüellalı bankacılar ve diğer kapitalistler bir kez daha zenginleşeceklerdir.
Elbette başka sonuçlar da söz konusudur: Gelirlerini ulusal para birimi olarak elde eden işçiler ve düşük ücretliler açısından devalüasyon, satın alma gücünün düşmesi anlamına gelir. Tükettikleri ürünlerin bedelleri yükselecek, zira, pek çok ürün ya ithal ya da yurtiçinde ama büyük oranda ithal parçalara dayalı olarak üretiliyor. İthalatçılar, perakendeciler, üreticiler, perakende fiyatlarına ek bir masraf daha ekleyeceklerdir. Satın alma gücündeki kayıp ancak, ücretler, hayat pahalılığı oranında yükseltilirse sınırlanabilir ya da telafi edilebilir -ki şu andaki durum hiç de öyle değil. 1 Mayıs 2010’da Hugo Chavez asgari ücrette ve emekli maaşlarında %15’lik bir artışa hükmetti ancak 2009 yılındaki enflasyon %25’e ulaştı ve bu oran 2010’da muhtemelen daha yüksek olacak.
Devalüasyon, uzun vadede başka amaçlar da taşımaktadır. Ancak bu amaçlara ulaşılıp, ulaşılamayacağını şimdiden söylemek risklidir. Bu amaçlar arasında en önemlisi elbette, ithal ikamesinin teşvikidir. İthalat masrafları şu anda (ithal edilen ürüne bağlı olarak) %21 ya da %100 arttığına göre, ithalat azalmalı ve yerli üreticiler, ürünlerinin ulusal pazarda satılması noktasında daha iyi bir konumda olmalıdırlar. Daha iyisi; devalüasyon, yerli üreticileri, ürünleri ithal etmek yerine yurtiçinde üretmenin daha kârlı olacağı konusunda ikna etmelidir. Bu, ülkenin, ithal ürünleri yerli ürünlerle ikame ederek, sanayi ve tarımını güçlendirebileceği faziletli bir çevrim yaratabilir.
İngilizceye çevirenler: Stephanie Jacquement ve Judith Harris, Francesca Denley ve Christine Pagnoulle’in katkılarıyla..
dipnotlar
[1] “Bolivarcı Venezüella Yol Ayrımında” adlı bu dizinin ilk bölümü CADTM sitesinde 14 Nisan 2010’da “Venezüella. Kamulaştırma, işçi denetimi: Çabalar ve Sınırlar” başlığıyla, ikinci bölümü 18 Haziran 2010’da aynı sitede “Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) içindeki tartışmalar ve çelişkiler” başlığıyla yayımlanmıştır.
[2] Örneğin, özel sektör içerisinde toplumsal ekonominin payı hayli düşüktür: 1998’de %0,5 iken, 2008’in sonunda GSYİH’nın %1,6’sına ulaşmıştır. 2008’de, toplam 11.692.071 kişiden oluşan çalışan sayısı içinde toplumsal ekonomi kooperatiflerinde çalışanların sayısı yalnızca 201.773’tür, ki bu da ancak %1,7 yapmaktadır.
[3] Bkz. Victor Álvarez “The transformation of the Venezuelan productive model: Review of ten years of government”, Revista La Comuna n°0, p. 37 to 55. Victor Álvarez Ocak 2006-Ağustos 2007 arasında Chavez Hükümeti’nde Temel Sanayi Bakanlığı yapmıştır.
[4] Bu yargı açıklanmalıdır: 2002’ye kadar bir kamu şirketi olsa da PDVSA (Petróleos de Venezuela Sociedad Anónima) kademeli olarak özel sektör lehine işlemiştir. Gelirlerinin büyük bir kısmı ABD’de beyan edilmekte ve vergilendirilmektedir. Chavez hükümetinin aldığı ve 2002’den bugüne uygulanmakta olan tedbirlerle devlet, şirketin idaresini ele aldı. Bu da daha sonra sosyal politikaların finansmanında kullanılacak gelirlerde ciddi artış yarattı.
[5] Misión Mercal S.A. (MERCado de ALimentos), Venezüella hükümetinin uyguladığı sosyal programlardan biridir. Resmi olarak 24 Nisan 2003’te uygulamaya konan Misión Mercal, gıda sektörüne hizmet etmek amacıyla, Gıda Bakanlığı tarafından yürütülmek üzere tasarlanmıştır. Program, dükkân ve süpermarketler inşa edilmesi ile bunlara, ihtiyaç sahiplerinin karşılayabileceği kadar düşük bedellerle temel gıda ve ürünler tedarik edilmesini içermektedir. Gıda ürünleri sübvanse edilmektedir ve raflara ulaşana kadar aracılar devre dışı bırakılmıştır. Böylece, fiyatlar, diğer dağıtım kanalları ile gelen mallara nazaran %30 ilâ %40 oranında daha düşüktür. http://es.wikipedia.org/wiki/Misi%C3%B3n_Mercal.
[6] Productora y Distribuidora Venezolana de Alimentos (Pdval) Ocak 2008’de ortaya çıkmıştır. http://www.abn.info.ve/go_news5.php?articulo=117377.
[7] Aktaran Victor Álvarez
[8] Bkz. Mark Weisbrot ve Luis Sandoval, The Venezuelan Economy in the Chávez Years, Center for Economic and Policy Research, Washington, 2007,www.cepr.net.
[9] Kişisel bir anekdot: 2006 yılı Kasım sonu-Aralık başında Caracas’ta, orta sınıf yerleşimlerde, Kanada’dan ithal edilen binlerce Noel ağacının satılmakta olduğunu görerek şoke olmuştum. Bu dükkânlarda, ağaçlar üzerine yapay kar yağdırmayı sağlayan çok miktarda aygıt da satılmaktaydı. Noel civarında Caracas’ta sıcaklığın 20o C olduğunu hatırlatmalıyım. Aşırı değerli bolivar sayesinde, Great North’tan çok sayıda Noel ağacı ithali hayli kârlı bir iştir. Chavez’in bu tür sistematik ithal modelini, bunun yine ithal edilmiş olan ve yerel kültürlere zarar vermesine rağmen sorgulanmaksızın kabul edilen kültürel bir geleneğe dayandığı (Noel Baba gibi) gerekçesiyle eleştirdiği doğrudur.
[10] The Economist ve Financial Times gibi yabancı ekonomi gazeteleri, bankaların, devlet tarafından kendilerine tanınan sermaye hareketleri denetimini bypass etme olanağından son derece memnun olduklarını düzenli olarak vurgulamaktadır.
[11] Bkz. http://www.cadtm.org/IMG/article_PDF/article_a4492.pdf ve Martha Harnecker “Selección de las opiniones más destacadas de los intelectuales reunidos en el CIM” (CIM toplantısında entelektüellerin nn göze çarpan görüşleri seçkisi). http://www.rebelion.org/noticia.php?id=88131 adresinde, 2009’un Haziran başlarında CIM’in düzenlediği entelektüeller toplantısında yapılan farklı konuşmaların çeşitli bölümler yer almaktadır.
“Bolivarcı Venezüella yol
ayrımında (Bölüm 4): Venezüella’da 21. Yüzyıl Sosyalizmi için yol haritası” yayına hazırlanıyor -Latinbilgi.
Bölüm 1: “Kamulaştırma ve işçi denetimi”, Bölüm 2: “Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) içindeki tartışmalar ve çelişkiler”
Eric Toussaint, Paris VIII Üniversitesi ve Liege Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi doktoru, Üçüncü Dünya Borçlarının İptali Komitesi-Belçika başkanı, www.cadtm.org. A diagnosis of emerging global crisis and alternatives-2009; Bank of the South: An Alternative to the IMF-World Bank-2009; The World Bank: A Critical Primer-2008; Your Money or Your Life, The Tyranny of Global Finance-2005 kitaplarının yazarı.
[Venezuelanalysis’teki İngilizce orijinalinden Kasım Akbaş tarafından Latinbilgi (Sendika.org) için çevrilmiştir]