Venezüella’daki ekonomik, toplumsal ve siyasal durum, Chavez hükümetine dönük bir uyarı olarak gerçekleşen Aralık 2007’deki anayasal reformun başarısızlığa uğramasından bu yana oldukça değişti [1]. Ancak, bu yenilginin sosyalist bir perspektife sahip olma ihtiyacına dönük tartışmaları yeniden canlandıran etkileri de oldu. Bu tartışmalar birkaç anahtar soru etrafında dönmektedir: daha fazla kamulaştırma, işçi denetimi, Venezüella Birleşik Sosyalist […]
Venezüella’daki ekonomik, toplumsal ve siyasal durum, Chavez hükümetine dönük bir uyarı olarak gerçekleşen Aralık 2007’deki anayasal reformun başarısızlığa uğramasından bu yana oldukça değişti [1]. Ancak, bu yenilginin sosyalist bir perspektife sahip olma ihtiyacına dönük tartışmaları yeniden canlandıran etkileri de oldu. Bu tartışmalar birkaç anahtar soru etrafında dönmektedir: daha fazla kamulaştırma, işçi denetimi, Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) konumu ve halkın katılımı.
15 Şubat 2009 Pazar günü Venezüella vatandaşlarının yüzde 54.36’sı, siyasal temsilcilere zaman sınırı olmaksızın zincirleme bir vesayet izni veren Anayasa değişikliğine “evet” dedi [2]. O zamana dek Anayasa sadece iki zincirleme vesayete izin veriyordu; başkanlık adayının yeniden başvuruda bulunabilmesi için bir ara gerekiyordu [3]. 2013’teki ikinci döneminin sonunda Hugo Chavez tekrar başkanlık için yarışma hakkına sahip olacak. Eğer yeniden seçilirse, üçüncü dönemi Ocak 2019’da sona erecek. Bazı Chavist aktivistlerin şu anda Chavez’in iktidara gelmesinden bu yana sağlanan ilerlemeyi pekiştirecek ne tür değişimlerin meydana gelebileceğine ilişkin endişeli olmalarının nedeni de budur.
Kamulaştırma ve işçi denetimi: Başarılar ve sınırlar
Nisan 2008 tarihinde, Arjantinli Techint şirketler grubunun bir parçası olan SIDOR çelik tesisindeki 15bin işçinin yaklaşık iki aydan beri grevde olmasının ardından, Hugo Chavez şirketin kamulaştırıldığını açıkladı. İşçilerin temel talebi, 9bine yakın geçici sözleşmenin süresiz kalıcı sözleşmelere çevrilmesiydi. İşverenin ret yanıtı sonucunda, kamulaştırma hükümet için işçilerin taleplerinin karşılanmasının -işçilerin büyük bir zafer olarak gördükleri bir karar olarak- garanti altına alınması açısından en iyi yoldu.
SIDOR 1950li yıllarda devlete ait bir şirket olarak kuruldu ve ardından Rafael Caldera’nın başkanlığı altında 1997 yılında özelleştirilerek yabancı sermayeye satıldı. Nisan 2008’de gerçekleştirilen yeniden-kamulaştırma, bu modern ve verimli şirketin Arjantin sermayesinin, özel olarak da Techint’in elinde tutmakta direttiği bir üretim aracı olmasından sonraki dönem açısından özel bir anlam taşıyordu.
SIDOR’un da dâhil olduğu devletin Chavist hükümetinin polise, başlamasından hemen sonra grevi bastırma emri vermiş olduğu da not edilmelidir. İlaveten, Çalışma Bakanı işçilerin taleplerini desteklemek asına hiçbir şey yapmamıştı. Bir sonuç olarak Hugo Chavez’in şirketi kamulaştırma ve bakanı azletme kararı, siyasette işçilerin lehine bir kayma olarak görüldü. Dahası, neredeyse eş zamanlı olarak Chavez, uzun zamandır üç ulusötesi şirketin (Lafarge – Fransa, Holcim – İsviçreve Cemex – Meksika) elinde bulunan çimento sanayini kamulaştırmasının yanı sıra mesleki asgari ücretlerin ve kamu hizmeti maaşlarının arttırıldığını duyurdu.
Bunu izleyen aylarda ve 2009 yılı boyunca hükümet, gıda sanayinde (hem ulusal sermayeyi – Lacteos Los Andes- hem de yabancı sermayeyi -ulusötesi şirket Cargill- etkileyen) daha fazla kamulaştırmaya imza attı [4]. Nihayet Santander şirketler grubuna ait en büyük bankalardan biri (ve İspanya’daki başı çeken iki banka grubundan biri) olan Venezüella Bankası’na da Devlet tarafından el kondu.
Daha önce (elektrik sektöründe, telekomünikasyonda, Orinoco petrol havzalarında vs.) gerçekleştirilenlerin yanı sıra bütün bu kamulaştırmalar, önceki sahiplerine cömert tazminatlar verilmesine yol açtılar. Venezüella bugün petrol gelirinin bir kısmını ekonominin belirli stratejik sektörlerinin denetimini yeniden kazanmak üzere kullanmaktadır. Bu tür tazminatların temel amacı, Venezüella tarafından imzalanmış olan yatırımlar üzerine ikili antlaşmalara uyarak yasal cezalardan korunmaktır. Uluslar arası hukuk Devletlere, sahiplerine uygun tazminatın verilmesi halinde şirketleri kamulaştırma imkânını tanımaktadır. Venezüella, yatırımlar üzerine yapılmış ikili antlaşmalardaki imzasını geri çekmek, YUÇUM’u (Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümü için Uluslar arası Merkez-Dünya Bankası’nın yatırım konuları üzerine olan mahkemesi) terk etmek ve kendi likidite ve diğer varlıklarını hacizden uzak tutmak amacıyla yurtdışında korumak suretiyle daha radikal bir yol izleyebilirdi. Kuşkusuz bu sanayileşmiş ülkelerin kurumlarının ve ülke içindeki ulusötesi şirketlerin (General Motors, Mitsubishi, Daimler-Chrysler vs.nin yanı sıra Venezüella’daki bütün mevcut büyük ulusötesi petrol şirketlerinin) düşmanlığını daha da arttıracaktı.
Hükümet tarafından tercih edilen daha ihtiyatlı bir yol ise ExxonMobil gibi bir şirketin 2008 yılında Hollanda ve İngiltere mahkemeleri tarafından bloke edilen PDVSA’ya (Petróleos de Venezuela Sociedad Anónima-Venezüella devletine ait petrol şirketine) ait olan 12 milyar $’ı elde etmeye çalışmasının önüne geçemedi. Bu, Venezüella açısından Güney’in diğer ülkeleriyle, ulusun çıkarlarına zararlı olabilecek hükümler içeren yatırımlar üzerine yapılan ikili antlaşmaları reddetmek amacına dönük bir ittifak kurmak, YUÇUM ve DTÖ’den (Dünya Ticaret Örgütü) çekilmek ve Güney’de uzlaşmazlıkları çözmek üzere çok-taraflı bir organ -başka biçimde söylersek, büyük özel ulusötesi şirketlerin çıkarlarına hizmet eden Dünya Bankası’nın YUÇUMuna karşı Güneyli bir alternatif YUÇUM- kurmak açısından da iyi bir bahaneydi.
2009’da gerçekleşen daha fazla kamulaştırma ise işçi denetimi konusunu gündeme getirdi. Solcu sendikacılar ve işçi kolektifleri, aslında, işçilerin kamulaştırılmış şirketlerin yönetimini denetleyebilecekleri kontrol mekanizmalarının hayata geçirilmesini talep ediyorlardı. Bunu, böylesi kamulaştırmaların asıl hedefine bağlı kalınmasını sağlamak adına istiyorlardı; bunlar aynı zamanda muhasebe kayıtlarının açılmasında, şeffaf ticari ve endüstriyel stratejilerinde ve bilanço ve hesapların periyodik biçimde sunulmasında ırar etmek yoluyla kötü yönetimi, israfı, görevi suiistimali, yolsuzluğu ve şirket varlıklarının kötüye kullanılmasını engellemeyi de istiyorlardı. Kamulaştırmanın ardından görevde kalan özel yöneticilerin çoğuna ve işçiler adına neyin iyi olduğundan ziyade kendi kişisel çıkarlarının peşinde koşan bazı yeni yöneticilere dönük güvensizliklerini doğrudan dillendiriyorlardı. Denetimi gerçekleştirmek ve gerçekten talep etmek, bir yandan işçilerin kendine güvenini ve sosyalist bir idare ve emek ilişkileri biçimine kolektif biçimde katkıda bulunmaya ilişkin kapasitelerini arttırırken, diğer yandan da özel sermayenin elinde bulunan şirketler dâhilinde bir karşı ağırlık da yaratıyordu.
İşçilerin özel şirketleri işgal ettiği ve kamulaştırılmalarını talep ettiği örnekler de gördük. İşçi denetimi meselesi ister istemez petrol sanayinde de gündeme gelmek durumunda kaldı. Mesele ilk olarak petrol lokavtı süresince (Aralık 2002-Ocak 2003), üretimi sürdürmek isteyen işçiler bir petrol konferansı çağrısında bulunduklarında alevlendi. Sonrasında Hugo Chavez bu kilit sanayi sektöründe işçi denetimi fikrini, sektörün stratejik önemi nedeniyle reddetti, hâlbuki tam da bu neden, işçi denetimine yönelmek için iyi bir gerekçeydi. Benzer bir yaklaşım, hâlihazırda kamulaştırılmış olan elektrik üretimi ve dağıtımında da sergilendi. Bu sektördeki işçiler Eylül 2009’da denetim talep etmeye başladılar. Venezüella’da elektrik temini, üretimin yarısından fazlasının [5] dağıtım sürecinde “kaybolması” ya da yönünün değiştirilmesi (yani çalınması) nedeniyle kritik bi
r konumdadır. Kayıplar genellikle eski teçhizatın kullanılmasına bağlı gerçekleşiyor çünkü Chavez hükümeti tarafından kamulaştırılmasından önce, (ABD devletine ait bir ulusötesi şirket olan AES’nin sahibi olduğu) Electricidad de Caracas gibi belirli şirketler, yeni makineler almak için gerekli olan yatırımları neredeyse sistemli biçimde gerçekleştirmemiş durumdalar. Diğer yandan büyük özel sanayi şirketleri, büyük miktarda enerjiyi çalıyor ve israf ediyorlar. Yerleşim alanlarında da kaçak elektrik kullanımı oluyordu ancak büyük tüketiciler olmayan işçi sınıfı haneleri söz konusu olduğunda, bu tür korsanlıklar ise sınırlı sayılabilir.
Elektrik sektöründeki işçiler, tedarik sorununu çözmek ve kaçakçılık ve kıdemli idarecilerin kötü yönetimiyle mücadele etmek -ve bu sayede elektrik kesintilerini engellemek- açısından en uygun konuma sahiptirler. Bunlar, sendika liderleri tarafından işçi denetimi talep etmek üzere geliştirilen argümanlardır. Elektrik Sektörü İşçileri Federasyonu (FETRAELEC) başkanı Ángel Navas 25 Eylül 2009 tarihinde başkent Caracas’ta 3bin civarı işçinin katıldığı bir gösteri sırasında basına şunları söylüyordu: “Biz işçiler mahallelerdeki kullanıcılarla temas halindeyiz. Bizler krizi nasıl çözebileceğimizi biliyoruz… bürokratik yapıları ve kapitalist yönetim yapılarını sosyalist bir bakış açısı dahilinde değiştirmek zorundayız. Üretim ilişkilerini değiştirmeliyiz ve şirketi öldüren bütün bu bürokrasiden kurtulmalıyız.” [6]
Hugo Chávez, 2009 yılının ilk yarısında işçi yöneticiler ile gerçekleştirdiği bir açık toplantıda kamulaştırılmış şirketlerin yöneticilerinin seçilmesi üzerine bir kanun çıkarılmasından yana olduğunu belirtti [7] ancak o günden bu yana bu açıklamayı pratiğe geçirecek hiçbir adım atılmadı.
Şirket yönetiminin işçilerce denetlenmesine dönük bu mücadele zorunlu bir mücadeledir. Bunun sonucu Venezüella’da devam eden süreç açısından kritik önemdedir. [8]
Notlar
[1] 2 Aralık 2007 tarihinde Chavez’in anayasal referandumuna katılan seçmenlerin, yüzde 49’unun “evet” oyuna karşılık yüzde 51’i “hayır” oyu verdi. Bu, Chavez’in 1998 ila 2009 yılları arasındaki tek seçim kazasıydı. Bkz. Éric Toussaint, “The failure of 2 December 2007 can be a powerful lever for improving the process currently unfolding in Hugo Chávez’ Venezuela”, December 2007, http://www.cadtm.org/The-failure-of
[2] 72. Maddenin vatandaşlara Devlet Başkanı’nı ve diğer bütün seçilmiş yetkilileri, görev sürelerinin herhangi bir zamanında geri çağırma hakkı tanıdığı hatırda tutulmalıdır.
[3] Hugo Chávez’i “ömürboyu despot” olarak tanımlayan kampanya, sınırsız seçilmenin rezil keyfiyeti üzerine oynadı. Nihayet pek çok Avrupa demokrasisi de bu şekilde işlemektedir. Bu durum İspanya, İtalya ve İngiltere’de Başbakanlık makamı açısından, Almanya’da Şansölyelik makamı (dördünde de iktidarın yönetim araçlarını gerçekten elinde tutan hükümet başkanlığı makamları) açısından geçerlidir. Fransa’da Temmuz 2008’de kurumların modernleştirilmesi üzerine anayasal değişikliğin kabul edilmesine kadar birbirini izleyen/zincirleme vesayetlerin sayısında bir sınır mevcut değildi. Bundan itibaren zincirleme vesayetlerin sayısı en fazla ikiyle sınırlandı.
[4] http://voixdusud.blogspot.com/2009/
[5] Ancak Venezüella’nın çok olumlu bir yapısal özelliğini not etmemiz gerekiyor: Venezüella’da elektrik enerjisi barajlar ve nehirlerden yoğun oranda elde ediliyor. Fosil yakıtlar ise oldukça seyrek biçimde kullanılıyor ve ülkede hiçbir nükleer santral bulunmuyor.
[6] Pek çok sendika lideriyle röportajı da içeren gösteriye ilişkin oldukça ilginç bir videoyu Marea Socialista internet sayfasından izlemek için Bkz. http://mareasocialista.com/
[7] Bu bahsedilen, 21 Mayıs 2009 tarihinde Hugo Chávez ve çelik ve alüminyum sanayinden 400 delegenin Guayana eyaletinde bir araya geldiği bir toplantıda gerçekleşmiştir. Bir başka toplantı, “Plan Guayana socialista” kapsamında bu önemli toplantıda verilen taahhütlerin pekiştirilmesi amacıyla 21 Ağustos 2009’da gerçekleştirilmiştir. Bkz. Marea socialista, no.22, p. 3.
[8] Venezüella’da işçi denetimine dair girişimler ve işçi denetimi üzerine açıklamalar için Marea Socialista dergisinin 19, 20, 21 ve 22. sayılarını okuyabilirsiniz. Ayrıca derginin Temmuz-Ağustos 2009 sayısı, SIDOR, CorpoElec, Cadafe, çimento sektörü, Cafeaca, Alcasa ve Carbonorca’daki durumu tartışmaktadır.Bkz. http://mareasocialista.com/
“Bolivarcı Venezüella yol ayrımında (Bölüm 2): Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi içindeki tartışmalar ve çelişkiler” yayına hazırlanıyor -Latinbilgi.
*Eric Toussaint, Paris VIII Üniversitesi ve Liege Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi doktoru, Üçüncü Dünya Borçlarının İptali Komitesi-Belçika başkanı, www.cadtm.org. A diagnosis of emerging global crisis and alternatives-2009; Bank of the South: An Alternative to the IMF-World Bank-2009; The World Bank: A Critical Primer-2008; Your Money or Your Life, The Tyranny of Global Finance-2005 kitaplarının yazarı.
[Venezuelanalysis’teki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Latinbilgi (Sendika.org) için çevrilmiştir]