Önce infaz yüzü: Mektubu 27 Aralık’ta almıştım. Pazardı. Herhal evdeydim. Çocuklarım iyiydi. Kardeşim öldürülmemişti. “Mutlu” 2010 kapıdaydı. “Sayın Talu; Polis, 19 Kasım’da Esenyurt’ta, kardeşim Alaettin Karadağ’ı sokakta infaz etti. Emniyet, çatışma olduğunu, kardeşimin dur ihtarına silahla karşılık verdiğini, ‘polisin şahsı maalesef ölü ele geçirdiğini’ açıkladı. Mahalle sakinleri çatışma olmadığını, kardeşim yaralandıktan sonra Ford Transit’ten inen […]
Önce infaz yüzü:
Mektubu 27 Aralık’ta almıştım. Pazardı. Herhal evdeydim. Çocuklarım iyiydi. Kardeşim öldürülmemişti. “Mutlu” 2010 kapıdaydı.
“Sayın Talu; Polis, 19 Kasım’da Esenyurt’ta, kardeşim Alaettin Karadağ’ı sokakta infaz etti.
Emniyet, çatışma olduğunu, kardeşimin dur ihtarına silahla karşılık verdiğini, ‘polisin şahsı maalesef ölü ele geçirdiğini’ açıkladı.
Mahalle sakinleri çatışma olmadığını, kardeşim yaralandıktan sonra Ford Transit’ten inen uzun boylu sivil polis tarafından, 5 elden fazla ateşle infaz edildiğini söyledi.
Yaralı bir polis için ambulans çağrılırken, kardeşim, mahallelinin tepkisine de rağmen, yaralı halde yerde bırakılmıştı.
Adli Tıp’tan aldığımızda cesette 10’dan fazla kurşun yarası gördük. Bu cinayet.
Polis, meşrulaştırma için medyayı arkasına aldı, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nu (PVSK) dayanak yaptı.
Otopsi, aile teşhise çağrılmadan hızla gerçekleştirildi; hekim sokma hakkı gasp edildi.
Kardeşim eski hükümlü olduğu, dosyada açık adresi bulunduğu halde aileye haber verilmedi. Polisin soruşturulması işi polisin kendisine verildi.
Dikkatinizi polisin PVSK’ya dayanarak ölümüne sebep olduğu insanlara çekmek istiyorum.
Hukukun zifiri karanlığa kapatıldığı bu olay ve PVSK hukuksuzluğunda, bizlerin bilinci ve yüreğini aydınlatmanızı, ışığınızı toplumun aydınlanması için, desteğinizi de yüreği kanayan yaralarla dolu ailem adına değil, insanlık onuru adına istiyorum.”
Sonra şunlar oldu:
Otopsi raporunun çıkması 7 ayı buldu. Dava açılması da. O dava bugün.
Hükümet, “demokratikleşme, insan hakları” derken, zaten gergin, çoğu yoksul ve aşırı yorgun polisin namlusuna sürdüğü PVSK ile, 2007’den beri “dur” derken kolayca öldürülen 85 kişinin, karakollarda 20 kadar ölümün sorumluluğunu taşıyor.
Hani, “Siz adam öldürmesini iyi bilirsiniz” diyebilen hükümet!
***
Sonra insaf yüzü:
Tabii ki hepsi Transit’ten inip yerde yatana boşaltmıyor kolayca. Tabii ki Kuşadası’ndan, Esenyurt’a, hepsi hemen silahı ateşlemiyor, karakolda emanet cana kastetmiyor.
Ama PVSK kimini “mermi manyağı” kılarken, gündelik kölelik polisin çoğunu zaten çıldırtmış durumda:
“Sayın Umur Abi, ben polis memuru …
Sizden ricam, uzman erbaşlar için yapmış olduğunuzu bize de yapmanız. Biz mesaisi sonsuz, umutsuz, memur polisleriz. Büyüklerimizden paradan çok huzur talep ediyoruz. Kölelik düzeninden bıktık. Devlet Memurları Kanunu’ndan çok keyfiyete tabiyiz. Lütfen bize de söz ol, ışık ol. Kimse bizi duymak istemiyor.”
***
Bir de insaf içinde insaf:
“Yıllarca kimsenin dile getirmediklerini gündeme getirdiğiniz için saygıyla selamlıyorum.
20 yıla yakındır Emniyet’te Genel İdare Hizmetleri Sınıfı memuru (düz memur) olarak görevdeyim.
Teşkilatta maalesef tasnif dışı insan muamelesi görmekteyiz. Köle gibi çalışmaktan başka hakkımız yok.
Görevde yükselme şansımız yok. Kader arkadaşlarımla 5’inci dereceden inemeyiz, insani şartları daha iyi bir kuruma geçemeyiz.
Kendimi yarı açık cezaevinde hükümlü gibi görmekteyim. Bunu ancak kimsenin yazmadığı konuları yazanlar dile getirebilir.
Her şeyden önce insanız. Eşit şartlarda, insan onuruna yakışır mesai istiyoruz.
Dayanamadım, dilimin döndüğünce size anlatmaya karar verdim. Umarım dile getirirsiniz; dört gözle bekliyoruz.”
***
“Kölelik düzeni” şudur:
Kimi köleyi doldurup ötekinin üstüne ateşler ve hukuksuzluğunu kollarsın.
Ancak, aynı kölenin temel insani haklarını hiçe sayar, emeğini, ruhunu, gününü, geleceğini çalarsın! Madalyonun iki yüzü, derin ikiyüzlülüktür!
İşte budur!