İzmir Bornova İlçesi, Atatürk Mahallesi’ndeki Seyit Şamlı Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi Anıl Erden’in (17) 3 Haziran günü kafasının okul kapısına sıkışması sonucu feci şekilde can verdiğini basından öğrenmişsinizdir. Zavallı öğrenci teneffüs arasında dışarı çıkmış; ancak okula girişinde aralık duran kapı bilinmeyen bir nedenle hareket etmiş, öğrenci başı ezilerek feci şekilde can vermiştir. Parasızlıktan […]
İzmir Bornova İlçesi, Atatürk Mahallesi’ndeki Seyit Şamlı Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi Anıl Erden’in (17) 3 Haziran günü kafasının okul kapısına sıkışması sonucu feci şekilde can verdiğini basından öğrenmişsinizdir. Zavallı öğrenci teneffüs arasında dışarı çıkmış; ancak okula girişinde aralık duran kapı bilinmeyen bir nedenle hareket etmiş, öğrenci başı ezilerek feci şekilde can vermiştir. Parasızlıktan ya da tasarruf amacıyla okulun güvenlik görevlisi işten çıkarıldığı için kapının denetimi nöbetçi öğrencilere bırakılmış. Şimdi polis kapının kendiliğinden mi yoksa öğrenciler tarafından mı hareket ettirildiğini araştırıyormuş.
Yani suçlu kapıdaki nöbetçi öğrenciler mi, kapı mı ortaya çıkarılacak(!)
Haberin ertesinde gazetece satıcısından gazete alırken bir gazetedeki başlık ilgimi çekti. ‘Allah Allah, köpek balıklarının katil olduklarını falan duymuştum ama; cansız bir varlığın örneğin bir yıldırımın, bir maden ocağının, bir arabanın vb katil olduğunu hiç duymamıştım. Kapının katil olduğunu da ilk kez duyuyorum…’ diye mırıldanarak hiç okumadığım bu bölge gazetesini aldım. (Yeni Asır gazetesi, 4 Haziran 2010) Sürmanşette, boyu 4cm uzunluğunda, kalın siyah harflerle KATİL KAPI yazıyordu. Hani olur ya, vurgu için bu başlık atılmış olabilir. Başlığın üzeride daha küçük yazılarla yazılan açıklamayı okuyunca ağzımdan istem dışı bir sözcük döküldü. Satıcıya ‘Affedersin, ‘ dedim.
Şöyle yazıyordu orada: OTAMATİK KAPI 17 YAŞINDAKİ ÖĞRECİNİN CANINI ALDI. Öyle anlaşılıyor ki kapı bu suçu bilerek ve isteyerek yapmış, üstelik bir başına.
Sürmanşetin altındaki açıklama yukarıdakileri destekliyordu: OKULA GİRMEK İSTERKEN BİRDEN HAREKETE GEÇEN DEMİR KAPIYA BAŞI SIKIŞAN ANIL ERDEN, HAYATINI KAYBETTİ.
Demek ki kapı öğrenciye pusu kurmuş, onun geçmesini bekliyormuş. Kafası tam hizaya geldiğinde birden harekete geçerek eylemini gerçekleştirmiş.
Katil aramaya gerek yoktu. Gazete onu çoktan bulmuştu işte:
KAPI!
Haberin ayrıntısının bulunduğu 4. Sayfanın başında gene büyük puntolarla atılan başlık ilk sayfadaki önermeyi aratmıyor, ondan kuşkusu olanların kuşkularını gidermeye çalışıyordu. Katil kapıydı. Ana başlık şöyle: ANIL’ın KATİLİ KAPI. Üstündeki küçük başlık birinci sayfadakinin hemen aynı: OTAMATİK KAPI, TENEFFÜSE ÇIKAN 17 YAŞINDAKİ LİSE ÖĞRENCİSİNİN CANINI ALDI.
Gazete döne döne katilin kapı olduğunu kafamıza kakıyordu. Başka yerlerde katil aramamız için dişini tırnağına takmış gibiydi.
Olayın ayrıntısında İzmir Milli Eğitim Müdürünün açıklamasına yer veriliyor. Müdür ilk izlenimlerinin kapının kulübedeki nöbetçi öğrenciler tarafından kapatılmak istendiği sırada Erden’in geçmeye çalıştığı yönünde olduğunu söyleyerek, ‘Ancak olayın nasıl olduğu müfettişlerin incelemesinin ardından netleşecek’ demiş. İzmir vilayetinin eğitiminden sorumlu Müdürü, gazeteden farklı olarak bir zanlıyı daha işaret ediyor: Kulübedeki nöbetçi öğrenciler! Sayın Müdür bununla da yetinmeyerek ölen öğrencinin de olayda payı olduğunu ima etmiş. Diyor ki, ‘Güvenlik görevlisi olsa ne yapabilecekti? Çocuk kafasını tam kapı kapanacakken sokmuş. Olacak iş değil….’
Değil mi ya, çocuk kapı tam kapanacakken kafasını soktuysa kapı ne yapsın, okul müdürü ne yapsın, koskoca milli eğitim müdürü ne yapsın?
İnsanın şöyle diyesi geliyor. Tabi ki olacak iş değil sayın eğitim müdürü; ama sayenizde olabiliyor demek..
Bir okulun müdürü ne iş yapar? Okulundaki tüm öğrencilerin fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinden sorumlu kişidir. Adı geçen okulun müdürü (ki zannımca teknik bir öğretmendir) bu kapıyı hiç mi görmedi, hiç mi aralığından geçmedi? Bir elektrik kesintisi ya da hatalı bir kullanma sonucu bu kapının öğrencilerine zarar vereceğini nasıl göremez, bilemez? Bu kapıyı yaptıran ve kullanan sorumlular böyle bir kazayı öngörmelilerdi. Eğer öngöremeyecek nitelikteyse müdür olacak nitelikte değillermiş demek ki. Tüm bunlar bize okul müdürü seçimindeki ölçülerin neler olduğunu değil belki ama neler olmadığını gösteriyor. İktidarları yerine çocukların sağlığını düşünen siyasetçiler başka türlü davranırlardı kuşkusuz.
Olayın sorumluları apaçık belliyken gazetenin ve İl Milli Eğitim Müdürünün tavrı gerçekleri halktan saklamak üzerine kuruludur. Sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışan eğitim müdürünü az çok anlayabiliyorum da gazetenin tutumu gerçekten tipik bir davranış ve ilerde medya hakkında araştırma yapacaklar için önemli veriler sunuyor. Gerçek katiller ile ilgili ima yollu bir dokundurma bile yapmayan gazete tüm suçu kapıya yıkmış ve buna bizim inanmamızı istiyor. Bu kadar ayan beyan ortada olan bir olayda gerçek sorumluları saklamak için her yola başvuran bir gazetenin pek bilgimiz olmayan olaylarda bizi nasıl yönlendirdiğini bir düşünün isterseniz.
Siz olayın veriliş biçimini küçümseyebilir, ‘gazete ne yazarsa yazsın, ben gerçek sorumluları biliyorum’ diye düşünebilirsiniz. Ama bu haberi okuyacak çoğu kişinin zihninde hareket eden bir kapının öğrencinin başını ezdiği şeklinde bir izlenim kalacak, olayı sorgulama gereği bile duymayacaktır; zaten düşünme tembelliğine yatkın okuyucu, kendisine hap biçiminde verilen bilgiyi kolayca yutacaktır. Böylece giderek sorgulamayan insan türü ortaya çıkacaktır.
Başbakanın madencilerin ölümünü ‘alın yazısına’ bağlaması da benzer sonuçları doğurur. Bu sözü her maden faciasında yinelediğini düşününüz, ki farklı söylemlerle aynı şeyi yapıyor; her seferinde birçok insan maden ölümleri konusundaki duyarlılığını yitirecek, giderek işi kadere bağlamaya başlayacaktır.
Yukarıda adını verdiğim gazete medyamız içinde görece olarak küçük bir yer işgal eder ve bilgi çarpıtma konusunda kimi medya gruplarının eline su dökemez. Bu nitelikte ulusal ve ulus dışı dev medya ordusunu düşündüğümüzde korkunç bir gerçekle karşılaşıyoruz. Bu ordu sistemin istediği bilgileri bize her gün başka biçim, içerik ve söylemlerle pompalıyor. Bu yalan, yanlış bilgilerin insanların hangi ruhsal, duygusal, zihinsel süreçlerinden geçtiğini uzmanlar daha iyi bilir ama; bunların insanlarda farklı izler bıraktığı (kiminde yüzeysel, kiminde derinden) kuşkusuz.
Nesnel düşünenlerimizde bile bu izlere rastlayabilirsiniz.
8 Haziran 2010