Uluslarararası İşçi Filmleri Festivali bu yıl açılışını ‘Sultan’la yaptı. Festivalin açılış gecesine katılan Türk sinemasının ‘Sultan’ı Türkan Şoray’a sinemadaki emeklerinden dolayı teşekkür edilirken Şoray da set işçilerine sunulmak üzere Sine-Sen Genel Başkanı Zafer Ayden’e plaket verdi. Şoray’ın ‘Sultan’ filmi de festival kapsamında yıllar sonra yeniden izleyicilerle salonlarda buluştu. Şoray kendisiyle Festival Gazetesi için yapılan söyleşide […]
Uluslarararası İşçi Filmleri Festivali bu yıl açılışını ‘Sultan’la yaptı. Festivalin açılış gecesine katılan Türk sinemasının ‘Sultan’ı Türkan Şoray’a sinemadaki emeklerinden dolayı teşekkür edilirken Şoray da set işçilerine sunulmak üzere Sine-Sen Genel Başkanı Zafer Ayden’e plaket verdi. Şoray’ın ‘Sultan’ filmi de festival kapsamında yıllar sonra yeniden izleyicilerle salonlarda buluştu.
Şoray kendisiyle Festival Gazetesi için yapılan söyleşide emeği, ‘Emek’i ve ‘Sultan’ı anlattı
Sayın Türkan Şoray, sık röportaj vermeyi tercih etmediğinizi biliyoruz bu yüzden bize zaman ayırdığınız için öncelikle teşekkür ederiz. Sinemaya ve hayata emeğin merceğinden bakan bir festivalin gazetesi olarak sormak istiyoruz. Türkiye’de sinemaya emek veren oyuncusundan set işçisine insanlar sosyal haklarının ne kadarına sahipler?
Türk Sineması sektör olamadığı için yıllardır sinema emekçilerinin sosyal güvenceleri için mücadele hep sürdü. Sinema emekçileri (oyuncuları) bir filmde çalıştıktan sonra belki üç ay, beş ay geçince başka bir filmde çalışıyorlardı, fabrika işçileri gibi her gün işe gitmiyorlardı ve iş devamlılığı olmadığı için sigorta yapılamıyordu. Sendikalar bu konuda mücadele verdiler, tam örgütleneceklerdi sendikalar kapandı.
Sinemacılar 75-76 yıllarından itibaren yeniden örgütlenerek sosyal hakları için hükümete talepte bulundu ve bu kanun çıktı. Benim de başkanlık yaptığım SODER (Sinema Oyuncuları Derneği) bu borçlanma yasasından hak kazanmış olanların listesini Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirdi. SODER primlere katkıda bulunarak 70-80 oyuncunun emekli olmasını sağladı. Geri kalan 300’e yakın oyuncu kendi olanaklarıyla emekli oldular. Ama ne yazık ki bu yıllar içinde sinemaya emek vermiş birçok emekçi, oyuncu çok zor yaşam koşulları içinde, çok acıdır parklarda, orada burada yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Bir huzurevi bile yapılamadı. Merasimle huzurevinin temeli atıldığı halde sonu gelmedi, tamamlanmadı.
Sinema-TV sektöründe yaşanan hak gasplarına karşı Sinema Emekçileri Sendikası’nın son dönemde yeni bir örgütlenme atağına geçtiğini görüyoruz. Özellikle ağır çalışma koşulları ve güvencesiz çalıştırma üzerine yoğunlaşan bu mücadele hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şimdi dizilerde çalışanlar çok daha ağır şartlarda çalışıyorlar. Beş altı günde neredeyse bir sinema filmi yetiştiriyorlar, sosyal hayatlarını yaşayamıyorlar. Ağır çalışma şartlarının normalleşmesi için verilebilecek mücadelede her zaman yanlarındayım.
Festivalde bu yıl Sultan filmi gösteriliyor. Sultan’ın sizin filmogrofinizdeki yeri nedir?
Sultan filmimi çok severim. Sultan evlere temizliğe giderek çocuklarına bakan, hayatını emeğiyle, alın teriyle kazanan güçlü bir kadın; çalıştığı için kimseye muhtaç olmayan, sağlam, kendine güvenli, ayakları yere basan bir kadın. Filmografimdeki yeri çok özel, çünkü film gerçek bir yaşam, Sultan o yıllarda da var olan, bu yıllarda da çalışan kadınların gerçek bir örneği.
Bu yılki festivali Emek Sineması’nın yok edilme tartışmalarıyla karşılıyoruz. Bu tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şehrimizin kültürüne mal edilmiş tarihi binaların, sanat merkezlerinin yok edilmesine karşıyım. Emek Sineması’nın yıkılmadan, restore edilerek seyircisiyle buluşmasını diliyorum.
Son olarak film festivalinin izleyicilerine neler söylemek istersiniz?
Emeğin değerini bilen herkesin bu festivale ilgi göstereceğini tahmin ediyorum. Tüm emekçileri sevgiyle kucaklıyorum.
Bu söyleşi Festival Gazetesi için Mahmut Hamsici tarafından yapılmış ve Sendika.Org’dan önce Festival Gazetesi’nde yayımlanmıştır