15 Şubat 1969. Ankara, Tandoğan Meydanı, sabahın erken saatlerinden başlayarak Türkiye’nin dört bir yanından gruplar halinde gelen öğretmenlerle; öğrenci örgütlerinin, işçi ve memur sendikalarının flamaları altında marşlar söyleyerek alana giren öğrencilerle, işçilerle dolmaya başlamıştı. Konuşmaların yapılacağı kamyon ve basın kamyonu alanda yerlerini almıştı. Alanı çevreleyen apartmanların terasları, balkonları, pencereleri insanlarla doluydu. Öğle saatlerine doğru Tertip […]
15 Şubat 1969. Ankara, Tandoğan Meydanı, sabahın erken saatlerinden başlayarak Türkiye’nin dört bir yanından gruplar halinde gelen öğretmenlerle; öğrenci örgütlerinin, işçi ve memur sendikalarının flamaları altında marşlar söyleyerek alana giren öğrencilerle, işçilerle dolmaya başlamıştı. Konuşmaların yapılacağı kamyon ve basın kamyonu alanda yerlerini almıştı. Alanı çevreleyen apartmanların terasları, balkonları, pencereleri insanlarla doluydu. Öğle saatlerine doğru Tertip Heyeti ile birlikte çok kalabalık bir öğretmen grubu Anıtkabir’den döndüğünde meydan tamamen dolmuştu. Gelenler yapılan yerleşme planına göre kendileri için ayrılan yerlere gidemediler, kamyonların arkasında kaldılar. Alanda 30 binden fazla insan vardı.[1] Geniş güvenlik önlemleri alınmış; Meydan ve caddeler “toplum polisi”, yüzlerce sivil polis ve kilit noktalardaki polis araçları tarafından kontrol ediliyordu. Saat 12.30’u vurduğunda başlama sinyali verildi. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) tarafından düzenlenen tarihsel, “Büyük Eğitim Yürüyüşü” başlamıştı. Kürsüden yükselen, öğretmenin sesiydi:
“… Uzak illerden, kerpiç köylerden geldik. Beton Ankara’nın asfalt caddelerinde yürüyeceğiz. Bir koca kışı yarım teneke gazla geçiren ve yirminci yüzyılın sonlarına doğru çocukları kızamıktan ölen, kadınları karanlıkta; ve baskıların boğaza çıktığı, sabrın sinirin kalmadığı yerlerden geldik. Kendilerini egemen sınıfların emir kulu sayan, kraldan çok kralcı yöneticilerin yol bağlarını, telefon zincirlerini kırarak geldik. Uzaklardan tek tek seslendik, işitilmedi.”[2]
Neden yürüyordu öğretmen? Kürsüden yükselen ses, Büyük Eğitim Yürüyüşü’nün, “Eğitimi çıkmaza sokan zihniyetin kınanması, öğretmene baskı yapan, öğretmen hak ve hukukuna saldıran tutum ve davranışların yerilmesi” toplantısı olduğunu söylüyordu. Bu, ülkeye “Eğitim hedeflerini gösterecek” bir büyük uyarıydı.
“Bağımsız Türkiye”, “Grev hakkı istiyoruz” sloganları arasında kürsüye gelen TÖS Başkanı Fakir Baykurt uzun ve çok etkileyici konuşmasında, öğretmenin taleplerini ortaya koydu. “Montajcı”, halkın gerçek ihtiyaçlarıyla ilgili olmayan eğitim sistemine ve yabancı uzmanlara karşı; emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı öğretmen hareketinin tepkisini dile getirdi: “…Yirmi haneli köydeki emektar eğitmenimizi Amerikalı uzman Philip Kenneth Ness’ten üstün görüyoruz… Amerika’nın üretim artığı bayat süttozunu, barış gönüllüsünü, daha dün 6. Filonun gölgesinde limanlarımıza boşaltılan artık donyağını istemiyoruz!”[3] Baykurt, “Eğitimde eşitlik” istedi. Bu, öğretmen üzerinde yoğunlaşan idari/siyasi baskılara bir tepkiydi aynı zamanda. Nihayet Büyük Eğitim Yürüyüşünün dikkat çektiği öğretmenin önemli iki talebi adil ücret ve grev hakkıydı.
Ve yürüyüş başladı. Bayraklar öne geçti, pankartlar açıldı. Bayrakların arkasında TÖS Başkanı Fakir Baykurt, 2. Başkan İ. Safa Güner, Mucip Ataklı, Haydar Tunçkanat, Kadri Kaplan, Suphi Karaman, Sami Küçük… Kalabalık Bahçelievler-Cebeci yolunu kesti. Kaldırımlara birikmiş halk yığınları yürüyüşü izliyor. Samanpazarı doruğunu aşan kalabalık Dikimevi’ne uzanıyor. Yönetim arabasıyla kalabalığın arasından ilerleyen görevliler daha sonra manzarayı şu satırlarla anlatacaklardır:
“Yönetim arabası daha fazla kalamazdı oracıkta. Biz de yürüdük. Bizim şoför Hacı dehşetli direksiyon biliyor, çekti çıkardı bizi kalabalıktan. Türk Hava Kurumu’nun orada yakalayabildik Büyük Eğitim Yürüyüşü’nün öncülerini. (…) Sağlı sollu halk yığınları. Halkevi’nin orada durdurduk arabamızı. İndik arabadan. İstasyona doğru baktık. Kolbaşı Samanpazarı’na doğru sarmıştı. Arkası daha İstasyon’dan kopmamıştı Büyük Eğitim Yürüyüşü’nün. Yürüyüş kolu ağır ve vakur, dalga dalga ilerliyor. Büyük Eğitim Yürüyüşü Dikimevi’ne ulaştı. Sağa kıvrılıp Gürsel Meydanı’na yöneldi. Taşıyordu cadde. İçcebeci’de bir işçi sendikası hoparlörü konuşuyor: ‘Devrimci Öğretmenlerle beraberiz. Devrimci Öğretmenin davasını destekliyoruz.’ (…) Kurtuluş Lisesi ve İlkokulu bahçeleri dolup taşıyor kalabalıktan. Kurtuluş İstasyonu ve Hacettepe Parkı hınca hınç. Bayraklar dikildi. Pankartlar yükseldi. Kalabalık dalgalandı, dalgalandı ve yerleşti. Duruldu. Gazetecilere ve yöneticilere ait kamyonlar çoktan yerlerini almıştı. Kestirmeden gelmişti onlar. ‘Bağımsız Türkiye’, ‘Kahrolsun Amerika’ haykırışları iki kamyonu da sarmış, meydanı doldurmuştu.”[4]
Kapanış konuşmasını TÖS 2. Başkanı Safa Güner yaptı. Ve “Büyük Eğitim Yürüyüşü” hep bir ağızdan öğretmen andı okunarak sona erdi. “Devrimci Türk öğretmeni olarak / Ulusumuzu / Geri kalmışlıktan kurtarmak için / Hep birlikte / Var gücümüzle çalışacağız / Halkımızı, iç ve dış sömürüden kurtaracağız / Ülkemizi, Atatürk’ün gösterdiği yönde / İleri üretim ve yönetim aşamalarına ulaştıracağız / Bütün karşı güçlere rağmen, tarihsel görevimizi / Başarıyla yapacağımıza ANT içeriz!”
Yürüyüşün tamamlanmasından ve katılanların dağılmaya başlamalarından sonra kimi olaylar meydana geldi. Yürüyüşün ardından Gürsel Meydanı’ndan Kızılay yönüne yürüyüşe geçen 200 kişilik bir öğrenci grubu ile Kolej önünde beklemekte olan toplum polisi arasında bir çatışma yaşandı. Toplum polisi, dağılmaları için yapılan ihtara uymayan öğrencileri coplamaya başladı. Yaralananlar oldu. Polis yakaladığı gençleri döverek, gözaltına aldı; olaylar sırasında bir binbaşı da toplum polisi tarafından tartaklandı, bir foto muhabirinin makinesi, polis copuyla parçalandı. Bu çatışmadan sonra öğrenciler, Kızılay’da Amerika’yı protesto eden bir yürüyüş yaptılar. Bu sırada, bindirilmiş bir askeri kıt’a Genel Kurmay Başkanlığı civarında hazır bekletildi.[5]
Büyük Eğitim Yürüyüşü, öğretmenin 19. Yüzyılın ortalarına kadar uzanan, 160 yılı aşan serüveninin en önemli uğrak noktalarından biridir.[6] Öğretmenlerin örgütlenmeleri ise Temmuz 1908’de kurulan Encümen-i Muallimin (Öğretmen Topluluğu) ile başlar.[7] 1969 Büyük Eğitim Yürüyüşü’nün gerisinde, Türkiye’de 100 yılı aşan örgütlülüğün öğretmen hareketine kazandırdığı birikim yanında Cumhuriyet’in daha ilk yıllarından başlayarak öğretmene yaklaşımı, zamanla değişen devlet politikaları vardır.
ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA…
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk, Millet Mektepleri’nde yazı tahtasının başında dersler verir. 1928 Kasım’ında Bakanlar Kurulu’nca kendisine, “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanı verilir. “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir”, “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” özdeyişleriyle Cumhuriyet, öğretmene taşınması güç bir misyon yükler. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesilleri yaratacak olan öğretmendir.
Kendisi de bir öğretmen olan Reşat Nuri Güntekin’in, Kurtuluş Savaşı yıllarında kaleme aldığı Çalıkuşu (1922), İstanbul’da Dam De Sion‘da okumuş bir genç kızın, Feride’nin öğretmen olarak atandığı Anadolu’nun kasaba ve köylerindeki çetin eğitim mücadelesini konu alır. Güntekin Yeşil Gece‘de (1928) bir köylü çocuğu olan Şahin’in öğretmenliği seçmesini ve öğretmen olarak gittiği bir Anadolu kasabasında softalarla kavgasını anlatır. Halide Edip Adıvar, Vurun Kahpeye (1923) romanında, idealist Cumhuriyet öğretmeni tipini, Aliye Öğretmenin şahsında işler. Tatarcık
‘ta (1939) bir kadın öğretmenin, genç Cumhuriyet’in Batılılaşma, modernleşme yolundaki örnek, şaşırtıcı öyküsünü anlatır. Ve Yaban‘da (1942) Yakup Kadri, köylü ve aydın arasındaki uçurumu ve aydının toplumsal misyonunu ortaya koyar. Samim Kocagöz’ün Bir Şehrin İki Kapısı (1948), kötülüklerle savaşan bir öğretmenin öyküsüdür. Halkın ancak yüzde 5’inin okuma yazma bildiği ve yüzde 80’inden fazlasının köylerde yaşadığı genç Cumhuriyet’e aydınlığı taşıyacak olan idealist kentli aydındır; öğretmendir. Bir öğretmen kuşağı yaratılır. 1926’da, daha ilkokuldayken sınıfına gelen Mustafa Kemal’in, “Çocuk, büyüyünce ne olacaksın?” sorusunu, hiç tereddütsüz “Öğretmen” diye cevaplayacak olan Refet Angın, bu romantik, idealist kuşağın son temsilcisidir.
17 Nisan 1940 gün ve 3803 sayılı Kanunla; dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Milli Eğitim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla Köy Enstitüleri’nin kurulması, öğretmenin serüvenindeki en önemli dönüm noktalarından biri belki de en önemlisi olur. Köy Enstitüleri kısa zamanda çok esaslı bir dönüşüm gerçekleştirir. Eğitim uygulamalı olarak yürütülür; 1940-1946 yılları arasında 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilir, 750 bin yeni fidan dikilir, bağlar, işlikler, öğretmen evleri, uygulama okulları, ambarlar, ahır ve samanlıklar yapılır. 12 elektrik santrali kurulur. Su depoları, balıkhaneler, yollar yapılır. Köy Enstitüleri’nde, kapatıldıkları 1954 yılına kadar 17 binden fazla köy öğretmeni yetişir.
Köy Enstitüleri, öğretmeni/öğretmen hareketini şekillendiren en önemli faktörlerden biri olmuştur aynı zamanda. Köy Enstitüleri, “bir yandan kırsal kesimde yeni ve daha ileri üretim teknik ve yöntemlerinin, yani tarımın modernleşmesinin gerek duyduğu ve duyacağı bir kısım kadroları yetiştirmek, diğer yandan burjuvazinin üst yapıdaki atılımlarını burjuva ideolojisi ve yaşam tarzını köye taşıyacak kadroları oluşturmak isteğinden doğmuştur. “Gerek kırsal kesimde tarımın modernleştirilmesi yönündeki çabalar, gerek köy çocuklarının bu amaçla, feodal dünya görüşüne göre daha ileri düzeyde olan burjuva dünya görüşünü köylere taşımaları” hâkim sınıfların istek ve hedeflerinin ötesinde sonuçlar da yaratmıştır.[8] Duyarlı, toplumsal kaygılar taşıyan, kurulu sömürü düzenine tavırlı, antiemperyalist, mücadeleci bir öğretmen modeli ortaya çıkarmıştır. TÖS, kökleri 1936’da, Saffet Arıkan’ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde açılan ilk Eğitmen Kurslarına ve dört köyde açılan Köy Öğretmen Okullarına kadar uzanan bu yılları, “halkçı ve devrimci eğitim” dönemi olarak niteler.[9] Artık öğretmen kentten değil, köyün içinden gelmektedir.[10]
Bu dönüşüm, Mahmut Makal’ın 17 yaşında bir öğretmenken kaleme almaya başladığı “Bir Köy Enstitülü Öğretmenin Notları” Bizim Köy (1950) romanı ile başlayacak olan ve “köy romanı” olarak adlandırılan bir edebiyat akımına da kaynaklık eder. Önsözünde de belirtildiği gibi Bizim Köy’de karşılaştığımız bir yenilik “Köy Enstitüleri’nin kuruluşundan sonra girişilen okutma seferberliğinin seyri ve neticeleri üzerinde bizi düşünmeğe sevkedecek müşahadelerle dolu olmasıdır.” Makal’ın köye açtığı kapıdan sökün eden Köy Enstitüleri’nin yetiştirdiği yazarlarla, köy kökenli romancılarla büyüyecek, bir döneme damgasını basacaktır köy edebiyatı. Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Talip Apaydın, Kemal Burkay, Ümit Kaftancıoğlu, Osman Şahin, Behzat Ay, Hasan Kıyafet, Mecit Aşkan, Enver Atılgan, Yusuf Ziya Bahadınlı, Pakize Türkoğlu, Mehmet Başaran, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu… Bu akımın temsilcilerinin pek çoğu öğretmen hareketinin, TÖS mücadelesinin de başında, içinde olacaktır.[11]
Bunlar, Cumhuriyet’in eşi benzeri görülmemiş bir eğitim seferberliğinin, aydınlanma çabasının en ön saflarındaki idealist, romantik öğretmenin hayattan romana, romandan hayata yansıyan görüntüsüdür. Bu kez köyden bir öğretmen modeli yaratılmakta, yaşatılmaktadır. Sarsılmaz bir görev bilinci/inancıdır tanık olduğumuz. Büyük dava adamı, Köy Enstitüleri’ne benliğini vermiş, bir dönemin İlköğretim Genel Müdürü Tonguç’u, Köy Enstitüleri’ne ilk darbenin vurulduğu 1946 yılından sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sürgünde, öğretmen olarak görevinin başında görürüz. Danıştay’ın hakkındaki “Bakanlık emri” kararını iptal etmesinden sonra Antep’in Fevzipaşa Bucağı’na sürülen Fakir Baykurt’un gözünde, “Fevzipaşa Ortaokulu Türkçe Öğretmenliği her işten azizdir.”[12]
Süleyman Üstün, “köy enstitüsü çıkışlı olanlarla öğretmen okulu çıkışlı olanlar” arasındaki gerilime işaret eder. Bu gerilim bazı yetkililerce körüklenir de. Ama öğretmen hareketi, bunu yenecek kadrolar çıkarmayı başarır.[13]
Eğitim, okulu da aşan, hayatla bütünleşen bir büyük uyanıştır. Öğretmen eğitimi “ders kitabı, müfredat programı, vakit çizelgesi, Bakanın genelgesiyle” sınırlamaz. Ülkenin temel sorunlarıyla uğraşan; “tarımı, ticareti, savunmayı, sağlığı, yer altı, yer üstü ürünlerimizi dert edinen” bir eğitime yönelir. Görevi “egemen sınıflara emir kulu yetiştirmek olmayıp, çocuklarımızı hayata karşı devrimci tavırlı, bilinçli ve üretken yetiştirmek ve halkımızın gözündeki kara perdeyi kaldırmak”, onu uyandırmaktır. Hayatın bütününü kavramayı esas alan bu yönelme, TÖS’ün politikalarına damgasını vurur. Baykurt, şunları yazar: “Evet, lokallerde toplanalım. Oynayalım ve dinlenelim. Çünkü yoruluyoruz. Çünkü alışmışız. Fakat bir yere kadar! ‘Üye olmayanlar giremez!’ yazıları hemen kalkmalı. Lokallerimize halk da gelmeli. Ve biz halkın kahvesine koşarak gitmeliyiz.”[14]
2. Dünya Savaşı’nın ve çok partili döneme geçişin ardından devlet politikalarında bir değişim başlar. İktidar gücünü tek parti; CHP aracılığıyla yürüten burjuvazi, kendi oluşturduğu Köy Enstitüleri’ni savunmaz, kendi eliyle yozlaştırır ve kapatır. Öğretmen ve devlet arasında Demokrat Parti (DP) iktidarının öncesinde başlayan gerilim, 50’lerde DP, 60’larda ise Adalet Partisi (AP) hükümeti dönemlerinde de sürer. İşte bu süreç, halkı uyandırmak misyonunu yüklenen öğretmenin kendi uyanışına da tanıklık eder. Ve kökleri Osmanlı’nın son yıllarına, 1908’e[15] dayanan örgütlülük geleneğine karşın, “Övülecek bir alçakgönüllülükle kendi geçim durumlarını tartışma konusu yapmaktan çekinen” öğretmen, bu çekingenliği yener.[16]
BÜYÜK EĞİTİM YÜRÜYÜŞÜ’NE GİDEN YOL…
Büyük Eğitim Yürüyüşü hâkim sınıfların, “eğitimi saptırmak, soysuzlaştırmak, halktan koparıp yararsız biçime sokmak, öğretmeni halk gözünde kötülemek, halkın ona olan güvenini sarsmak, öğretmeni ekonomik güçten düşürüp etkisiz duruma sokmak” için kurduğu ekonomik, siyasi ve idari baskıya[17] karşı öğretmenin ilk tepkisi değildi.
14 Şubat 1962’de Kırıkkale Öğretmenler Derneği’ne üye öğretmenler, Başkan Dursun Akçam’ın önderliğinde Ankara’da TBMM’ye yürüyüş düzenlemişlerdi. TÖDMF tarafından 20 Şubat 1963 günü Ankara’da “Büyük Eğitim Mitingi” yapılmış, mitinge 14 binden fazla öğretmen katılmıştı. Büyük Eğitim Mitingi, Milli Eğitim Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu’nun istifasına neden olmuş, maaşlarda artış sağlamıştı. 1961 Anayasası’nın ardından 1965’te gecikmeyle de olsa Devlet Personeli Sendikaları Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ve TÖS’ün kurulması öğretmen hareketine çok güçlü bir ivme kazandırmıştı. Artık, 1963 Büyük
Eğitim Mitingi’ni aşacak yeni bir eylemin şartları hazırdı.
Eyleme geçişin ilk işareti, Genel Başkan Fakir Baykurt’un Yürütme Kuruluna verdiği bir önergedir. Bu önergeyi Yürütme Kurulu karara bağlar: “26 Ocak 1969 günü bir kapalı salon toplantısı ve 8 Şubat 1969 günü de yurt çapında ikinci bir açıkyer toplantısı düzenlenmesine, her iki toplantının planlanması ve yürütülmesi için gerekli ön hazırlıkların yapılmasına ve toplantıların yürütülmesinde görevlendirileceklerin saptanmasına, İsmet Baran ile Mehmet Cihangir’in görevlendirilmesine, nihai yönetim komitesinin 10 Ocak 1969 tarihinde yapılacak olan Yürütme Kurulu toplantısında saptanmasına” karar verilir.[18] Yönetim Kurulu, 14 Ocak günü yaptığı toplantısında kimi görevlendirmeler de yaparak yürüyüşün 15 Şubat’a alınmasına karar verir.[19] Karar TÖS ve TÖDMF örgütlerine bildirilir.[20] Hazırlıklar başlar, sonradan Yürütme Kurulu adını alacak olan bir danışma kurulu oluşturulur. Kurul, Fakir Baykurt’un yönetiminde ilk toplantısını 21 Ocak günü yapar. Toplantıya, M. Rauf İnan, Hürrem Arman, Nevzat Helvacı, H. Cemal Başbay, Yaşar Bağ, Şevki Öcal, Hüseyin Yılmaz, Hasan Başçiftçi, M. Cihangir, İsmet Baran, Safa Güner, Dursun Akçam, Ahmet Kamacı, Dursun Kut, Rıfat Kelecioğlu, Mehmet Durukan katılırlar. Toplantıda tertip komitesine İ. Safa Güner, H. Cemal Başbay, Nevzat Helvacı ve Hürrem Arman seçilir, İ. Safa Güner başkan, Hürrem Arman ikinci başkan, İsmet Baran sekreter olarak görevlendirilir. Alt komiteler kurulur.[21] TÖS ve TÖDMF dışındaki öğretmen örgütlerinin ve kamu personel sendikalarının yürüyüşe, “yönetime ortak olmalarına gerek duyulmadan” ve “örgüt flamalarıyla değil, öğretmenlik flamalarıyla” katılmaları kararlaştırılır. Ayrıca “sanat ve kültür kuruluşlarıyla kişiler” de “sempati grubu” olarak katılabileceklerdir. Toplantıda yürüyüşe katılımı arttırabilmek için genelge yayınlanması, lider öğretmenlere özel mektuplar gönderilmesi, basma haber bültenleri dağıtılması, basın toplantısı düzenlenmesi, ziyaretler gibi çeşitli etkinlikler planlanır, TÖS ve İmece’ye bir özel sayı yayınlatılması karar altına alınır. Bu kararlar Yürütme Kurulunca da onaylanır ve ilkeler tespit edilir:
“TÖS Şubeleri, öğretmen dernekleri ve başkaca öğretmen kuruluşları bu yürüyüşe bulundukları il ve ilçeler olarak (Çorum Öğretmenleri), (Tarsus Öğretmenleri) gibi flamalarla katılacaklardır. Yürüyüşte hiçbir öğretmen kuruluşunun özel adı bulunmayacaktır. Öğretmen, işçi ve memur toplulukları istek belli ettikleri takdirde kuruluş adı gösteren flama taşımaksızın sadece genel adlar ifade eden flamalar taşımak suretiyle yürüyüşe katılacaklardır. Yürüyüşten önce, toplantıda yapılacak konuşmalar esas olarak eğitim sorunlarını konu alacak, kademe vesair ölçülerle konuşma yapılmayacak ve daha önceden bütün konuşmalar tertip veya yönetim kurulunun incelemesinden geçirilecektir.”[22]
Kararlar ayrıntılı bir genelge ile TÖS ve TÖDMF örgütlerine bir genelgeyle iletilir. Genelgede olası engelleme çabalarına karşı öğretmenler uyarılmaktadır: “Belli tutumu ile idare, bazı yerlerde, öğretmenlerin bu yürüyüşe katılmalarını engellemeye kalkışabilir. Bu yüzden bütün arkadaşlarımızın bunu bilerek, yasa dışı baskılara aldırış etmemeleri gerekir. Dinlenme tatilinde öğretmenlerin görev yerlerinden ayrılmaları, herhangi bir makamın iznine bağlı değildir. Öğretmenler bu tatili, diledikleri yerde geçirebilirler.”[23]
TÖS, “meslekte bütünlük ve tek sendika” ilkesinden hareketle belli başlı sendika merkezlerini davet eder. Kimi memur sendikaları, “öğretmen dostları” ve “bütün devrimci örgütler” toplantıya çağrılır.
Bu arada bir değerlendirme yapan TÖS ve TÖDMF yürüyüşü “tertiplemek ve yönetmekten” vazgeçer. Bunun gerekçesi 624 sayılı Kanunun 14. Maddesinin (i) fıkrası hükmüdür.
624 sayılı Kanunun bu fıkrası, “Devlet personeli hukukuna veya kamu görevlilerine ilişkin mevzuatın uygulanmasına dair isteklerini açıklamak veya desteklemek amacıyla açık yer toplantıları ve gösteri yürüyüşleri yapamazlar” hükmüne yer vermekteydi. Esasen 624 sayılı Kanunun bu hükmüne TÖS Hukuk Bürosu tarafından daha önce de dikkat çekilmiş ve 14 Ocak günlü genelgede Hukuk Bürosunun yorumunun bu maddenin, “mail, idari ve siyasi baskıları protesto etmek ve ilgilileri uyarmak” amacıyla yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini kapsamadığı yönünde olduğu da duyurulmuştu. Üstelik “Şayet bir dava açılacak olursa, maddenin Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmek fırsatı” da doğacaktı.[24] Ancak bu defa TÖS ve TÖDMF yöneticileri, Büyük Eğitim Yürüyüşünün yasaklanan amaçlar dışında planlanmasının ve bu yasağa uyma zorunluluğunun kısıtlamalar, darlıklar yaratacağı ve sakıncalar getireceği değerlendirmesini yapacak eylemi ve uygulamayı tertip heyetine devredeceklerdi. Alınan kararla, “eğitim ve öğretmen sorunlarının kamuoyuna duyurulması amacını taşıyan açık hava toplantısı ve yürüyüşünün 624 sayılı Kanunun 14. Maddesi ile çelişkisi” nedeniyle örgütler olarak tertiplenmesinden vazgeçilecek; 14.1.1969 ve 25.1.1969 tarihli iki genelge de hükümsüz sayılacaktı. Ancak TÖS ve TÖDMF eylemi “her yönden” destekleyecekti.[25]
Karar, TÖS ve TÖDMF Genel Merkezleri adına TÖS Şube Başkanlıklarına, Öğretmen Derneklerine, Bölge Temsilciliklerine gönderilen 03.02.1969 tarihli ve Genel Başkan Fakir Baykurt’un imzasını taşıyan üçüncü bir genelgeyle duyuruldu. Genelgede, TÖS ve TÖDMF olarak Büyük Eğitim Yürüyüşü’nü tertiplemek ve yönetmekten vazgeçilmesinin nedeninin, 624 sayılı yasadaki sınırlayıcı hükmün, talepleri açıklamaya yetmeyecek kadar dar oluşu biçiminde açıklandı: “Bundan böyle 15 Şubat 1969 Büyük Eğitim Yürüyüşünü, özel kişilerden meydana gelme bir Tertip ve İdare Heyeti yürütecektir. 171 sayılı yasanın istediği de budur. TÖS ve TÖDMF bu yürüyüşün tertip ve yönetiminden çekilirken, yürüyüşü desteklemekten kaçınmış değildir. Sendikamız şubesi ve öğretmen derneği olarak sizlerin de böyle davranmanızı, gerekli hizmetleri yüklenecek özel kişiler çıktığı takdirde desteklemenizi ve yürüyüşün yönetim, tertip v.s. gibi hizmetlerini özel kişilere bırakmanızı saygı ile rica ederim.”[26]
Eyleme, sayıları 90’a yakın öğretmen örgütünden sadece İLKSEN katılma kararı alır. Genel Başkan Kenan Keleş ve Genel Sekreter İsmail Başbuğ imzalı bir mektupla bu kararını bildirir.[27] İLKSEN’in mektubuna Tertip Komitesi tarafından verilen cevapta, katılma kararının sevinçle karşılandığı bildirilir. Ancak küçük bir de sürtüşme yaşanır. İLKSEN, TÖS ve TÖDMF’ye “gereğinin yapılması” ve tertip komitesine de “bilgi edinilmesi” için gönderdiği yazıda, “11 Şubat 1969 tarihli Basın Bülteninin orijinal metni ile basında yayınlanan metni arasında büyük ve belirgin farklar” olduğunu dile getirir. Bu fark, İLKSEN’in bültenden çıkarılmasıdır. İLKSEN, beyanatlarda üç örgütün ismi ve ağırlığının aynı şekilde yer almasını ister.[28] Bunun üzerine yürüyüşle ilgili her çeşit haber bülteni, bildiri, çağrı ve bu gibi belgelerin Tertip Komitesi adına imzalandıktan sonra yayınlanmasına karar verilir.[29]
Teknik hazırlıklar tamamlanır. Büyük Eğitim Yürüyüşü Yönetim Kurulu’nun kendi arasından seçtiği Yürütme Kurulu, 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gereği yazılı bildirimi 31 Ocak günü Ankara Valiliği’ne elden verir. “Toplantı 15 Şubat 1969 günü saat 13.00’te Tandoğan Meydanı’nda başlayacak, yürüyüş, İstasyon Caddesi, Devl
et Konser Salonu önü, Opera Meydanı, Samanpazarı, Konservatuar, Dikimevi ve Cebeci yoluyla Cemal Gürsel Meydanında son bulacaktır.” Anayasa ve 171 sayılı Kanun herkese “izin almaksızın” saldırısız yürüyüş yapma hakkı tanımaktadır. Tertip Heyetinin 48 saat önceden Vali’ye toplantı yerini, saatini, yürüyüş yolunu ve amacı bildirmesi yeterlidir. Ve Tertip Heyeti 48 saat değil, daha 15 gün önce bildirimi Ankara Valiliği’ne vermiştir.
“KOMÜNİSTLERİN NEFES ALIŞINI BİLE DİNLİYORUM!”
Ancak yasalarda yer alsalar da demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesi, Türkiye’de hiçbir zaman kolay olmamıştır.
Vilâyet, Tertip Komitesine vermesi gereken “alındı ilmühaberini” yazılı olarak bildireceği gerekçesiyle vermez. Tertip Heyetinden Hürrem Arman ve Nevzat Helvacı, birkaç gün sonra ilmühaberini istemek üzere yeniden Vilâyete başvururlar. Kendilerine incelemenin sürdüğü cevabı verilir. Arman ve Helvacı, “zabıt tutma ve noter getirme gibi işlemlere lüzum kalmadan” ilmühaberin verilmesi için ısrar ederler. Dışarıda beklemeleri istenir, bir süre sonra Emniyet 1. Şubeden ilmühaber jeep’le getirtilerek kendilerine verilir. Verilen belgede beyannamenin, “hukukî niteliği bilâhare incelenmek üzere” alındığı belirtilmektedir.[30]30 Büyük Eğitim Yürüyüşü’ne giden yolun çetin olacağı bellidir.
1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nin (AP) oyların yüzde 52,87’sini almasının ardından 27 Ekim 1965 günü kurulan 1. Demirel hükümeti işbaşındaydı.[31]31 Gerçi yürümekle yollar aşınmazdı, ama Hükümet Programında, “… Bilhassa komünizme yönelmiş faaliyetlerden” rejimin ve cemiyet nizamının zedelenmemesi için kanunların tatbik edileceği özellikle belirtiliyordu. “Bünyemizde sinsi sinsi yaşadığı öteden beri bilinen” bu faaliyetler artık açıkça harekete geçmişti ve “Anayasadan doğan hürriyetleri, hürriyeti yok etmek yolunda kullanmağa asla meydan ve imkân vermemek” Hükümetin en önemli vazifesiydi.”[32]32 Polis, demokratik gösterilerine, özellikle de 1967 Haziran’ından başlayarak sürdürülen ABD’nin Akdeniz’deki gücü 6. Filo’yu protesto eylemlerine karşı son derece serttir. 17 Temmuz 1968’de İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) yurduna polis tarafından yapılan baskında Vedat Demircioğlu katledilir, 47 öğrenci yaralanır. İçişleri Bakanı “Ben komünistlerin nefes alışını bile dinliyorum!” sözüyle ve muhalif milletvekillerinin telefonlarını dinletmesiyle meşhur, “Zehir Hafiye” Faruk Sükan’dır. Sükan, Büyük Eğitim Mitinginden bir gün sonra, 16 Şubat 1969 günü Taksim’de iki kişinin ölümüyle sonuçlanan ve tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen gerici/faşist saldırının, “Tamamen komünistlerin tertibi” ve “Tam bir ihtilal provası…” olduğunu açıklayacak kadar aklı tutulmuş bir antikomünisttir. Ankara’da Vilayet Makamında ise Ömer Naci Bozkurt oturmaktadır.[33]33
Ankara Valisi Bozkurt, 1969 Şubat’ının başlarında da TÖS ve TÖDMF yöneticileri ile Büyük Eğitim Yürüyüşü Yürütme Kurulu’nun beş üyesi hakkında 171 ve 624 sayılı Kanunlara aykırı davranıştan Ankara C. Savcılığına suç duyurusunda bulunur.[34]34 Bunun üzerine Ankara İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargıç karşısına çıkarılan sanıklar beraat ederler.[35]35
Bununla da kalmaz. Baskılar yoğunlaşır, yaygınlaşır. İçişleri Bakanlığı’nca valiliklere tel çekilerek öğretmenlerin Ankara’ya gelmelerini engellemelerinin istendiği söylentileri yayılır. İl merkezlerinde ve ilçelerde bu yönde “telkinler” başlar.[36]36 İçişleri Bakanı Faruk Sükan, Tertip Komitesi’nden İ. Safa Güner’i makamına davet ederek yürüyüşün kanunsuz olduğunu şifahen bildirir. Ankara Valisi yürüyüşü yasakladığını söyler ama yazılı bir açıklama yapmaz. Yürüyüş komitesi resmi dilekçeyle yürüyüşün yasaklanıp yasaklanmadığını sorar, Vilayet kaçamak cevaplar verir. 10 Şubat günü Anadolu Ajansı (AA) yürüyüşün yasaklandığını bülteninde duyurur; basında yürüyüşe izin verilmediği haberleri çıkar. Buna karşılık Fakir Baykurt, “yürüyüşlerin izne bağlı olmadığını”, Büyük Eğitim Yürüyüşü’nün 15 Şubat günü yapılacağını açıklar: “Bütün baskılar, bir korkunun, eğitimi hor görmenin sonucudur. Eğitim ve öğretmen sorunlarının kamuoyu önünde tartışılmasından ödleri kopuyor.”[37]37
Baskılar yürüyüşe desteği arttırır. Demokratik kitle örgütleri ve Türkiye İlkokul Öğretmen Sendikaları Federasyonu yürüyüşü desteklediklerini açıklarlar. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) yürüyüşe yığınsal olarak katılacağını duyurur, sendikaları davet eder.
15 Şubat sabahı, bütün teknik hazırlıklar tamamlanmıştır. Ankara dışından gelenlerin konaklayacakları yerler belirlenmiştir. Gerçi okulların sömestr tatilinde olması nedeniyle boş olan yatılı okullardan, yurtlardan yararlanabilmeleri için Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na yazılan mektup cevapsız kalmıştır. Ama Ankaralı öğretmenler meslektaşlarını evlerinde misafir edeceklerdir ve Ankara halkından da öğretmenleri misafir edecek pek çok aile vardır. Ankara, Büyük Eğitim Yürüyüşü’nü beklemektedir.
SONUÇ
1969, Büyük Eğitim Mitingi, Türkiye’de öğretmen hareketinin ülke siyaseti üzerinde etkili olduğu en kitlesel çıkışlarından biridir. Büyük Eğitim Yürüyüşü bir sendika eylemidir; ancak siyasi hedeflere yönelmiş, siyasi mesajlar taşımıştır. Eylem, öğretmen hareketinin yükselişi sürecinde çok büyük bir ivme yaratmıştır. TÖS’ün, bu büyük eylemin hemen ardından İLKSEN’le 15-18 Aralık 1969 tarihlerinde örgütlediği Öğretmen Boykotu’na 109 bin öğretmen katılacaktır.[38]38 1969 Öğretmen Boykotu, gerçek anlamda bir grevdir. Siyasi sonuçlara yönelen, siyasi mesaj taşıyan, hayatı önemli ölçüde etkileyen ve eğitim sistemini işlemez hale getiren, ülke gündemini belirleyen, kritik bir çalışan sayısına ulaşarak “genel grev” özelikleri taşıyan bir kitle grevidir.
Büyük Eğitim Yürüyüşü, TÖS, TÖDMF ve İLKSEN’in birlikte örgütledikleri bir eylemdir. Bu noktada eylemin, öğretmen örgütlerini birbirine yakınlaştırıcı etkileri olduğu söylenebilir.
Nihayet, 60’ların sonunda örgütlenen Büyük Eğitim Yürüyüşü’nü, gerekse Öğretmen Boykutu’nu yaratan faktörler, esas olarak konjonktüreldir. Dünya’da “68 Baharı” yaşanmaktadır. Avrupa, birçok alanda demokratik dönüşümler gerçekleştirmekte, işçi ve öğrenci eylemleriyle özgürlüklerin sınırları genişletilmektedir. Öğrenciler okul yönetiminde; karar mekanizmaları içinde aktif olarak yer almakta, söz sahibi olmaktadırlar. ABD’de pek çok eyalette ırk ayrımına karşı eylemler yükselmekte, giderek şiddetlenen Vietnam Savaşı’na karşı güçlü bir muhalefet oluşmaktadır. Uzak Doğu’da demokratikleşme mücadeleleri, Güney Afrika’da halkların ırk ayrımcılığına, emperyalizme karşı savaşı sürmektedir. Türkiye’de de antiemperyalist, mücadeleci bir işçi ve öğrenci hareketi filizlenmekte, etkili grevler, boykotlar, kitlesel protesto eylemleri, gösterileri örgütlenmektedir. Büyük Eğitim Yürüyüşü, toplumun bütün kesimlerini saran bu güçlü dinamiğin bir parçasıdır.
Ekler:
1. Yürüyüşe katılan örgütler
MESLEK İÇİ KURULUŞLAR
Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) 506 Şubesiyle.
Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TDMF) 416 derneğiyle.
MESLEK DIŞI KURULUŞLAR
27 Mayıs Milli Devrim Derneği, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT), Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), Âşıklar Derneği, Demokratik Devrim Derneği, Devrimci Büro İşçileri Se
ndikası (BİS), Sağlık Personeli Sendikası, Gazi Eğitim Enstitüsü Öğrenci Birliği, Eğitim Fakültesi Öğrenci Birliği, Yüksek Öğretmen Okulu Öğrenci Birliği, Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü, Fen Fakültesi Öğrenci Birliği, Veteriner Fakültesi Öğrenci Birliği, Ziraat Fakültesi Öğrenci Birliği, Veteriner Fakültesi Fikir Kulübü, Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğrenci Birliği, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci Birliği, Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın-Yayın Yüksek Okulu [Öğrenci Birliği], Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği (Bütün Fakülte Derneklerini içerir), Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyalist Fikir Kulübü, Toplumcu Avukatlar Derneği, Okul Hademeleri Sendikası.
BÜYÜK EĞİTİM YÜRÜYÜŞÜNE UZAKTAN KATILANLAR
“Büyük Eğitim Yürüyüşü haberi, bütün yurt düzeyine yayılmıştı. Köylü, kentli, çok uzaklardaki kadın erkek, genç ihtiyar halkımız dava ile gönülden ve içten ilgilenmişti. Onları da bu yürüyüşe katılmış saymak gerekir.” (TÖS (1969), Büyük Eğitim Yürüyüşü, ss. 116-117).
2. Büyük Eğitim Yürüyüşü’nde taşınan dövizler
Dövizler: “Hak dedik hukuk dedik, Validen tokat yedik”, “Özel sektöre destek, öğretmene köstek”, “Beylere servet için, köylüye ahret için okul”, “Zenginin çocuğu kolejlerde, yoksulun çocuğu ne olacak?”, “Bakanın yükü çokmuş, kıyım olmasa işi yokmuş”, “Yabancı bursu, çocuklarımıza pusu”, “Aynı işe farklı para, yüreklerimize yara”, “Artık tak dedi”, “Nutuk değil hukuk”, “Ertem yok yok istifa etme”, “Danıştay’a ne zaman kıyacaksınız?”, “Pazarda biber tuz, öğretmen daha ucuz”, “Sür sürgünü, vur vurgunu”, “Öğretmen kıyımı pasifikasyona döndü”, “Bu maaşla kepek yesen yetmez”, “Tam bağımsız Türkiye, halka dönük eğitim”, “İşçi Üniversitesi istiyoruz.” (Ulus, 15.02.1969, Cumhuriyet, 16.02.1969).
Notlar:
[1] Gelen kafilelerin başkanları, görevlilere hangi il ve ilçelerden kaç kişi ile geldiklerini not ettiriyor, sayılarına göre göğüslerine takılacak rozetleri alıyordu. Böyle tespit edilen 21.400 kişi vardı. TÖS (1969), Büyük Eğitim Yürüyüşü, s. 49.
[2] TÖS (1969), Büyük Eğitim Yürüyüşü, Fakir Baykurt’un konuşması, s. 56.
[3] Baykurt, Fakir (1969), “Bugünkü Eğitimin Temel Sorunları Büyük Eğitim Konuşması 15.2.1969”, İmece, Sayı 95, Mart 1969. Bkz. TÖS (1969), ss. 59-60
[4] TÖS (1969), ss. 79-80.
[5] Cumhuriyet, 16.02.1969.
[6] “Osmanlı İmparatorluğu ilköğretimi 1824’te Padişah Fermanı ile erkek çocuklar için İstanbul’da, 1856 Fermanı ile de kız ve erkek çocuklar için tüm imparatorlukta zorunlu, 1913 tarihli Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-u Muvakkatı (Geçici İlköğretim Kanunu) ile de parasız hale getirilmişti. Öğretmen okullarının ilki ise 16 Mart 1848’de İstanbul’da açılmıştı. Ancak bu okular, 2. Meşrutiyete kadar medrese geleneğinin etkisinden kurtulamamıştı.”
[7] “2. Meşrutiyet döneminde, Mülkiyeli ünlü siyaset adamı, eğitimci ve düşünür M. Sâtı Bey’in, 1909 yılında tam yetki ile İstanbul Erkek Öğretmen Okulu (Darülmuallimin) müdürlüğüne getirilmesi, öğretmen yetiştirmede reformun başlangıcıdır.” Altunya, Niyazi (1998), Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi 1908-1998, Ürün Yayınları, Ankara, s. 17.
[8] “Köy enstitülerinin kuruluş ve biçimlenmesinde Tonguç ve arkadaşlarının çabalarının ve dünya görüşlerinin de payı vardır ve bu sübjektif etken, bu kurumların bir bakıma özgün bir yanını oluşturmaktadır. Tonguç’un köylü sorununa ve köy enstitülerine bakış açısıyla iktidarın bakış açısı oldukça farklıdır. Tonguç, soruna salt tarımın canlandırılması ya da Kemalist dünya görüşünü köylere taşıyacak kadrolar oluşturmak gözüyle bakmıyor. O, köyün kurtuluşunun aynı zamanda sömürüden kurtuluş olacağını söylüyor: ‘Köylü insanı öylesine canlandırılmalı ve bilinçlendirilmen ki onu hiçbir güç yalnız kendi çıkarına insafsızca sömürmesin, köyün sakinlerine köle ve uşak işlemi yapmasın. Köylüler bilinçsiz ve bedava çalışan birer iş hayvanı durumuna gelmesinler.'” Burkay, Kemal (1978), “Açılış, Gelişme Ve Kapatılış Süreçleriyle Köy Enstitüleri Deneyi ve Getirdikleri”, Yeni Toplum, Sayı: 16-17, Mart-Nisan, s. 9.
[9] TÖS (1969), s. 5. Ayrıca, Bkz. Arman, Hürrem (1976), “Köy Enstitüleri ve Getirdikleri”, Yeni Toplum, Köy Enstitüleri Özel Sayısı, Nisan 1976, s. 7.
[10] Bizim Köy’le birlikte “köy romanları kanonunun ve kanon içindeki öğretmen kimliğinin yeni standartları belirginleşir; artık öğretmen köyün içinden gelir, taassup yuvasına bilginin ışığını taşır, sorunları ilgili makamlara rapor eder ve romanların edebiyattan çok belgesel nitelikleri ağır basar… Yeni öğretmen tipinin (…) fedakâr kentli aydından farklı; mümkün olduğunca ‘organik’ bir aydın tipi olduğu açıktır.” Türkeş, A. Ömer (2004), Romanlardaki Öğretmen Tipleri, Milliyet Kitap, 11.04.2004.
[11] “Köy Enstitüsü çıkışlı 20000 öğretmenin çoğunluğu bugün TÖS’tedir. Türk halkını körlükten ve sömürülmekten kurtarmak ve gerçek anlamda bir ulusal bağımsızlığın eğitimini yapmak, TÖS içinde bunun mesleki mücadelesini vermek için çaba harcıyorlar. Onlar ortak bir amaç için bütün öteki meslektaşlarıyla bugün bir ağızdan aynı türküyü söylüyorlar ve hiç falso yapmadan aynı zeybeği, halayı, horonu oynuyorlar. Çıkarcılar ve onların yardakçıları dünkü gibi bugün de boş durmayıp kara kazanlarının altını habire ateşliyorlar. TÖS’ü yıkmaya çabalıyorlar.” Baykurt, Fakir (1968), “17 Nisan’dan TÖS’e”, TÖS Gazetesi, Satı 5, 20 Nisan 1968.
[12] Baykurt, Fakir (1969), “Yeni Yerim Fevzipaşa”, TÖS Gazetesi, Sayı 29, 20 Nisan 1969.
[13] Ezilenlerin Kurtuluşu (2007), Sayı: 29, 1 Haziran 2007. Gazeteci Celal Başlangıç’ın Süleyman Hoca ile yaptığı röportajdan.
[14] Baykurt, Fakir (1968), “Lokalcilik”, TÖS Gazetesi, Sayı 7, 20 Mayıs 1968.
[15] Öğretmenlerin örgütlenmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına dayanmaktaydı. İlk öğretmen örgütü, 1908 Temmuz’unda İstanbul’da kurulan Ercümen-i Muallimin idi. Aynı yılın Aralık ayında Cemiyet-i Muallimin ve Muhafaza-i Hukuk-u Muallimin kurulmuştu. Bkz. Altunya, iyazi (1998), Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi 1908-1998, Ürün Yayınları, Ankara, ss. 22-25.
[16] “Bütün yurttaşlar için temel olan hak ve özgürlükleri kullanmalarında ve örgütlenmelerinde engellenmeleri, bir ‘politik faaliyet’ taasubu yaratılarak düşünmelerine, derslerine çok dar sınırlar çizilmesi, Atatürk günü düzenledikleri için bile kovuşturma geçirmeleri ve yurdumuzda tıpkı Nijerya’daki, Bolivya’daki gibi bir öğretmen kıyımı yaratılmış olması, onların sabırlarını iyice zorlamaktadır.” Kendileri “öpöz halk aydını” oldukları halde, hakla aralarında anlaşmazlık varmış gibi bazı tertipler yapılmakta, camilerde, mescitlerde din düşmanı oldukları yayılmaktadır. Baykurt, Fakir (1969), “Öğretmenlerin Temel İstekleri”, Cumhuriyet, 15.02.1069.
[17] TÖS (1969), ss. 6-7.
[18] Karar tarihi 3.1.1969, No. 119/3. TÖS (1969), s. 9.
[19] Örgüt Yönetim Komitesinde İsmet Baran, Gereçler Komitesinde Necati Başak, Yayın Haberleşmede Mehmet Cihangir, Güvenlikte Murat Şen, Danışma Komitesinde Ahmet Cenan, Karşılama ve Yerleştirmede Necati Cebe, İlişkiler Komitesinde Safa Güner görevlendirilmiştir. Karar tarihi 14.1.1969, No. 121/2. TÖS (1969), s. 9.
[20] 14.1.1969 tarihli Genelge. Bkz: TÖS (1969), ss. 10-
11
[21] Karşılama Yerleştirme Komitesinde Necati Cebe, Ail Bozkurt, Tevfik Yılmaz, Hasan Başçiftçi; Güvenlik Komitesinde Murat Şen, Ali Rıza Kayaalp, Mehmet Güner; Yayın ve Haberleşme Komitesinde Dursun Akçam, Hüseyin Yılmaz, Mehmet Cihangir, Dursun Kut; Araç ve Gereç Sağlama Komitesinde Necati Başak, Ahmet Kamacı, Nebi Dadaloğlu, Mehmet Durukan, Rıfat Kelecioğlu ve Mehmet Emiralioğlu görevlendirilir. TÖS (1969), s. 12.
[22] Karar tarihi 21.1.1969, No. 122/8. TÖS (1969), s. 13.
[23] TÖS ve TÖDMF Genel Merkezleri, 25.1.1969 tarihli (İkinci Genelge), Fotokopi belge.
[24] 14.1.1969 tarihli Genelge. Bkz: TÖS (1969), ss. 10-11.
[25] Karar tarihi 31.1.1969, No. 125. TÖS (1969), s. 20.
[26] TÖS ve TÖDMF Genel Merkezleri, 3.2.1969 tarihli (Üçüncü Genelge), Fotokopi belge.
[27] “Devrimci güçlerin eylemini kırmak, kendi karanlık emellerini sürdürmek tutumunda olanları, kamuoyu önünde protesto etmek amacı ile 15 Şubat 1969 tarihinde Ankara’da yapılmasını kararlaştırdığınız BÜYÜK EĞİTİM YÜRÜYÜŞÜ’ne TÜRKİYE-İLKSEN olarak yürekten katıldığımızı bildiririz. Ayrıca bu yürüyüşün düzenlenmesine öncülük yapanları kutlar, bu yürüyüşe büyük bir inançla öncü olarak katılan TÖDMF ve TÖS ile birlikte yürümek için azimli ve kararlıyız [sic]. Konu ile ilgili olarak yayınlanan genelgeleri aynen benimsiyoruz. Her türlü sorumluluğu kabul ediyor, gerekli mali harcamalara oran dâhilinde katılıyoruz.” 27.1.1969 gün ve 3/169 sayılı mektup. TÖS (1969), s. 21.
[28] 3/1850 sayılı mektup. TÖS (1969), ss. 22-23.
[29] “1- Yürüyüşle ilgili her çeşit haber bülteni, bildiri, çağrı ve bu gibi belgelerin Tertip Komitesi adına imzalandıktan sonra yayınlanmasına, 2- Sorunlar üzerinde yapılacak konuşma planlarının 10 kişiye yollanmasına, gelen metinlerin Tertip Komitesinin de süzgecinden geçirilmesine, 3- Toplantıda öğretmen Kenan Keleş’in de 10 dakika ile sınırlı olarak konuşmasına; karar verilmiştir.” Yürüyüş Yönetim Kurulu’nun 4.2.1969 gün ve 3 sayılı kararı. TÖS (1969), s. 23.
[30] Alındı belgesi şöyledir: “15 Şubat 1969 günü saat 13.00 de Tandoğan Meydanından başlayıp, kanunî güzergâhı takiben Cemal Gürsel Meydanında son bulmak üzere Öğretmenler tarafından yapılacağı ifade olunan yürüyüşe dair İ. SAFA GÜNER ve 4 arkadaşı tarafından verilen beyanname, (hukukî niteliği bilâhare incelenmek üzere) 1.2.1969 günü alınmıştır.” 4.2.1969 gün ve Vali Muavini Sabahattin Çakmakoğlu imzalı Em. Ş. 1. A-2 sayılı yazı. TÖS (1969), s. 29.
[31] 30. Hükümet: 27.10.1965-03.11.1969.
[32] 1. Demirel Hükümeti Programı. http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/HP30.htm
[33] Bu tarihten on yıl kadar sonra, 27 Kasım 1979 günü Senatör olarak bulunduğu Meclis’te Bozkurt’un, dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in yüzüne fırlattığı çantası açılacak, “müspetler” ve “menfiler” olarak fişlenen valilere, kaymakamlara, emniyet müdürlerine, emniyet amirlerine ve bazı personele ilişkin belgeler ortaya dökülecektir. “Bozkurt, bu raporu kimin hazırlığını bilmediğini, kendisine vereni ise hatırlayamadığını söyledi. Raporu kimin hazırladığı hiçbir zaman öğrenilemedi.” Yalçın, Soner (2009), “Polisteki “cunta” nasıl yok edildi”, Hürriyet, 19.04.2009.
[34] “… Tertip ettiğiniz yürüyüşün, gün, saat ve maksat bakımından, mensubu, üyesi ve yöneticisi bulunduğunuz Türkiye Öğretmenler Sendikası ve Türkiye Öğretmen Dernekleri Millî Federasyonunun birlikte tertip ettiği toplantı ve yürüyüşle müştereken düzenlediği, (…) tesbit edilmiştir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri hürriyetini Anayasanın 26. maddesine göre sınırlayan 171 sayılı Kanunun 13/F ve 624 sayılı Kanunun 14/t ve K bentleri ve aynı kanunun davranışları dahi suç sayarak cezalandıran 22. maddesi gereğince suç olan ve yasaklanan fiillere iştirak ettiğiniz anlaşıldığından, takibat yapılmak üzere durum C. Savcılığına intikal ettirilmiştir. [sic]” 8.2.1969 gün ve Em. Şube 1. A-2/607 sayılı yazı. TÖS (1969), s. 30.
[35] “Savcı Oktay Tek’er (15250) işe el koydu. Arkadaşlarımızı İkinci Asliye Ceza Mahkemesinde yargıç Alaettin Ergün (10261) ün karşısına çıkardı. Bir yandan Yürüyüş’ün türlü hazırlıklarıyla uğraşan yöneticiler, bir yandan da mahkemelere taşınır oldular. İnançlı ve güvenli idiler. Valinin yenik düşeceğini biliyorlardı. Nitekim öyle de oldu. Yargıç Sayın Ergün, savcı Sayın Tek’er’in de istediği beraat kararını verdi, 1969/169. Yani Büyük Eğitim Yürüyüşünü düzenleme ve gerçekleştirmede, en güvenilir kişi diye Başkente vali olarak getirilen Ömer Naci Bozkurt’un hayal ettiği gibi bir kanunsuzluk, bir suç yoktu.” Büyük Eğitim Yürüyüşü, s. 37.
[36] İçişleri Bakanı Faruk Sükan imzalı ve daha sonra ortaya çıkacak olan bir belgede şöyle denilmektedir: “TÖS ve TÖDMF’nun 15 Şubat 1969 günü Ankara’da tertiplemek istedikleri toplantı ve yürüyüş 624 sayılı Kanunun 14. maddesinin 1 fıkrası ve son bendi hükümleri gereğince kanunsuzdur. Bu toplantı yapıldığı takdirde toplantıyı yönetenler ve iştirakçileri hakkında hem 624 sayılı Kanun ve hem de 171 sayılı Kanuna muhalefetten takibat yapılacağının münasip vasıtalarla ilgililere duyurulmasını rica ederim.” TÖS (1969), s. 41.
[37] Milliyet, 11.02.1969.
[38] Cumhuriyet, 16.12.1969 – 19.12.1969. Ayrıca, Yeni Toplum, Sayı 22, Aralık-Ocak 1978.