Günlerin bugün getirdiği, baskı, zulüm ve kandır Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde 1 Mayıs! 1 Mayıs! İşçinin, emekçinin bayramı Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı “Diyalektik Tiyatro”nun kurucusu Bertolth Brecht ünlü yazar Maksim Gorki’nin Ana adlı oyununu senaryolaştırmaktadır. Oyun 1905 yılı Rusya’sını anlatmaktadır. Brecht, senaryonun […]
Günlerin bugün getirdiği, baskı, zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde
1 Mayıs! 1 Mayıs! İşçinin, emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
“Diyalektik Tiyatro”nun kurucusu Bertolth Brecht ünlü yazar Maksim Gorki’nin Ana adlı oyununu senaryolaştırmaktadır. Oyun 1905 yılı Rusya’sını anlatmaktadır.
Brecht, senaryonun bir yerinde işçilerin sahneye marşlarla girmelerini not düşer…
68 devrim dalgasının etkisini canlı tuttuğu 1974 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu bu oyunu sahnelerken işte senaryodaki o not düşülen kısma bu kez Sarper Özsan 1 Mayıs marşını besteleyecektir.
Cem Karaca ile milyonlar tarafından ezberlenecek hatta Kemal Sunal’ın baş rolünde oynadığı “Köşeyi Dönen Adam” filminin bir sahnesinin yasaklanmasına neden olacaktır.
Yine de emeğin hiçe sayıldığı, insan haklarının top yekün ihlal edildiği ve kimliksizleştirme, güvencesizleştirme bombardımanının hiç dinmediği ülkemde, emekçiler tarafından çığlık çığlığa söylenecektir.
Her yıl bu marşla ve tüm faşist baskılara karşı kararlılıkla arşınlanacaktır Taksim anıtına giden yol. Emekçinin ağzında umut olacaktır yıllar boyu.
1977’de faşist namlularla kana bulanacaktır, Taksimle buluşması 33 yıl yasaklanacaktır.
Oysa 1 Mayıs marşı en çok onlarca insanın katledildiği ve onların anısına ölümsüzleşen 1 Mayıs alanında yani Taksim’de anlamlıdır.
Devrimci sendikaların yıllar süren kararlı mücadelesi bu yıl buluşturdu 1 Mayıs marşını Taksim’le.
Yüz binler vardı Taksim’de.
Kadın, erkek, genç, yaşlı hatta bebek! Umut olmuş akmıştı Şişli’den, Şişhane’den, Dolmabahçe’den. Ellerinde pankartlar, kortej kortej akıyorlardı meydana.
Hey Tarih!
Tanıklık ettin mi dün Taksim Meydanındaki coşkuya?
Sanki Kemal Türkler, DİSK’in o ölümsüz başkanı yürüyordu en önde.
Sanki en çok o söylüyordu 1 Mayıs Marşı’nı. Sırf 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak istedikleri için katledilen onlarca can geliyordu ardından.
Gördün mü?
Kortejler alana geldiğinde onlarca gül açtı Kazancı Yokuşunda.
Güvenli bir gelecek için çığlık çığlığa haykırıyordu emekçiler.
Yönetenlerin içini boşaltmaya, anlamsızlaştırarak bir şenlik havasına sokmaya çalıştığı 1 Mayıs emeğin birlik ve mücadele günü olarak yaşanıyordu.
Siz umudun düşmanları! Bekleyin!
1 Mayıs 2010 göstermiştir ki; yıllar yılı öldürdüğünüz, Mamak’ta, Diyarbakır’da, Metris’te işkencelerden geçirdiğiniz, faşist baskılarınızla her hakkını gasp ettiğiniz ama umudunu yetirmeyerek sizi şaşkınlığa düşüren emekçiler geliyor!
Ayak takımı dediğiniz, Ankara’da, Tekel Direnişinde, özlük hakları uğruna girdikleri ölüm orucunu şov olarak değerlendirdiğiniz emekçiler geliyor!
Sırf hamile diye işten attığınız, tersanelerinde, fabrikalarında haklarını gaspettiğiniz işçiler, tarikatlarınızda var olmayı reddettikleri için yurttan attığınız öğrenciler, aşsız, parasız bıraktığınız işsizler, adaletsiz eğitim sistemiyle paralı eğitime tutsak ettiğiniz, fuhuş batağında satılmasına göz yumduğunuz ve uyuşturucu mafyalarınca köleleştirdiğiniz gençler geliyor!
Alın teriyle evdeki tenceresini kaynatmak için emeğini 3 kuruşa satan emekçiler geliyor!
Korkunun faydası olur mu bilmem…
Hey 1 Mayıs’ın mutlak sahibi Taksim! Sen Sevin gayrı!
Emekçilerin namuslu adımları ve o çok sevdiğin 1 Mayıs marşı seninle!