Ümmetçi kaynakçaya göre zikredilen “Hepimiz kardeşiz.” ile Kürt Açılımı, esmer tene övgülerle Romen Açılımı, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş-ı Veli alıntıları ile göz yaşartan “gelin canlar bir olalım” minvalinde Alevi Açılımı, ne kadar Tekel İşçilerinin başarısı olsa da bir zaman sonra bir çok kesim tarafından Tayyip kıyağı olarak hatırlanacak: 1 Mayıs Taksim Hatırası… […]
Ümmetçi kaynakçaya göre zikredilen “Hepimiz kardeşiz.” ile Kürt Açılımı, esmer tene övgülerle Romen Açılımı, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş-ı Veli alıntıları ile göz yaşartan “gelin canlar bir olalım” minvalinde Alevi Açılımı, ne kadar Tekel İşçilerinin başarısı olsa da bir zaman sonra bir çok kesim tarafından Tayyip kıyağı olarak hatırlanacak: 1 Mayıs Taksim Hatırası… Bunların arasında pek de afili duran Davos kahramanlığı… En çok da devlet erkânı için hissettiğim kaşıntı yapan laubali iyiliklere, lütuflara örnek bunlar. Ülke genelinde hemen hemen tüm eli kalem tutan, yazan-çizen, sayan-söven sol cephenin de Tayyip konusunda yaklaşımlarının netameli, meşum olması da işte bu derinde hissettikleri samimiyetsizlikten ya da sinsice yaklaşıldığı düşünüldüğü İslam devleti olma korkusundan. Bu korkunun şimdilik abartı olduğunun kanıtı ise sadece Bihter ve Behlül’ün aşkı bence, ayrı mesele.
Cervantes, “kötü bir kılığın altında iyi bir ayyaş bulunur.” demişti. Aklıma her geldiğinde çoğu insan için “Yaa öyle de… Ama şu yanı var, bu yanı var.” der bulurum kendimi. Kılıksız olanlar var birde… Altını, üstünü eşelersin, elde var sıfır dersin. Tayyip’te kısmen buna örnek bende. Ama zaten siyaset denilen şey biraz da kılıksız olmayı gerektirmez mi? Ve her türlü kirli oyunlarda siyasetin ritüellerinden biri gibi değil mi? İşte o ritüellerden birini izliyoruz şu günlerde. D. B. ve N. B.’un mahremiyeti internet ortamına atılıverdi. Kılıksız gösteri toplumu olan bizlerinde tıklamak için can attığı mahrem türlerinden hani. Bakmayın kodladığıma. Medya pornografi başlığı altına sokabileceği hiçbir görüntüyü es geçmez, gizlemez hele ki gündem yaratacak bir isim varsa işin içinde ama ilk şart iktidar ile olan münasebetinin bozulmaması. Çoğu insan için gözüken durum, aldatılan bir koca, aldatılan bir kadın. Onların meselesi diyemeyecek kadar “kurum” manyağı şeklinde ahlaklıyız çünkü… Toplumun tipik bakış açısına göre asıl yıkım hemcinsimde. Ama zaten bu konuda döktürecek hemcinslerim, bende döktüre döktüre susmayı tercih edeyim ki ilk döktürme Ulrike Meinhof’tan esinlenme ile. “Üzgün değil öfkeli ol.” emir kipinin desteğiyle. Tercüman olmuş hislerime, kalemine sağlık.
Başa dönecek olursam tekrar… Çok istikrarlı, disiplinli, azimli bu AKP. Çok insani bir durumu gayri ihtiyari siyasete getireceği sonuçla birlikte düşünüyorum ne yazık ki. (Çok da abartmaya gerek yok gerçi. Kelebek ömrü kadar her türlü haber.) Çoğu kişi aksini düşünse de bu şerde de hayrı görecek AKP. Hoş al birini vur ötekine ama düz mantık kuruyorum her nedense ve çok net olduğum bir konudur şu düşünce: Meclis, parlamento -adı her ne ise- içindeki tüm partiler, temsiller aynı gövdede bitmiş dallardır neticede…Ve sanki bu yazının içeriği bitmiyor da yeni başlıyor gibi. AKP’nin serüvenleri… Tayyip’in babacan gülümsemeleri, hayır duası istekleri… Din kardeşliği, hakşinas yönetim… Ve daha neler neler… Kim tutar sizleri.