1 Mayıs tartışmaları işçi sınıfını ve onun taleplerini tekrar ülke gündeminin ana başlıklarından biri haline getirdi. Şimdilik görünen tabloda Taksim Meydanı’nın emekçiler tarafından kazanıldığı ortada. 32 yıllık Taksim yasağının ve mücadelesinin 2010 yılında emekçiler lehine kazanımla sonuçlanması şimdiden 2010 yılını bir emek direnişleri yılına çevirme olanağını yaratmıştır. Mesaj açık; mücadele edilebilir ve net bir çizgiyle […]
1 Mayıs tartışmaları işçi sınıfını ve onun taleplerini tekrar ülke gündeminin ana başlıklarından biri haline getirdi. Şimdilik görünen tabloda Taksim Meydanı’nın emekçiler tarafından kazanıldığı ortada. 32 yıllık Taksim yasağının ve mücadelesinin 2010 yılında emekçiler lehine kazanımla sonuçlanması şimdiden 2010 yılını bir emek direnişleri yılına çevirme olanağını yaratmıştır. Mesaj açık; mücadele edilebilir ve net bir çizgiyle kazanılabilir.
Tekel direnişiyle ve hemen hemen memleketin tüm illerinde meydana gelen irili ufaklı iş bırakmalar, işyeri işgalleri ile kapitalizmin tarihi krizine cevap vermeye hazırlanıyor işçi sınıfı. Bir yanı işçi direnişleriyle biriken emek mücadelesi klasik başlıklarının da dışına çıkarak; güvencesizleştirme, işsizleştirme ve bu saldırılara paralel ilerleyen yeniden proleterleştirme başlıkları etrafında yeniden şekilleniyor. İlerici emek örgütleri ve sol, toplumun genelinde biriken hoşnutsuzluğun temsiliyetini üzerine alarak egemenlerin karşına dikilme olanağına her zamankinden daha fazla sahip.
Tamda bu süreçte AKP iktidarı devleti baştan aşağı yeniden yapılandırmanın önemli adımlarını atıyor.
Memleket gündemine 2010 yılı Taksim tartışmaları girmeden evvel gündem anayasa tartışmalarına ve ona paralel yürüyen yargı reformu girişimine sıkışıp kalmıştı. Lakin yaklaşan 1 Mayıs, emek hareketinin taleplerini tekrar ülke gündemine ferahlatıcı bir etkiyle koyuverdi. Tarihin tesadüfleri midir bilinmez yine AKP’nin ülke gündemini sahte demokratik açılım palavralarıyla doldurduğu ve DTP’nin kapatıldığı günlerde Tekel direnişi gündemde yerini almayı bilmişti. Şimdi AKP’nin gündemi; Taksim’den Tekel’e, Tekel’den Taksim’e akan nehrin nasıl bir sistem krizine dönüştürülmeden atlatılabileceğidir.
Hatırınızdadır, Kürt sorununda demokratik açılım Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından sarf edilen bir cümle ile başlamıştı; Kürt sorununda yakında güzel şeyler olacak! Bir dönem AKP’den demokratlık bekleyen sağlı sollu liberaller, hatta kimi sol örgütler “AKP güzelliğinin” ne demek olduğunu gerçekleştirilen DTP ve KCK operasyonları ile görmüş oldu. Kürt sorununda AKP’nin estetik anlayışı faşizmin sınırlarından öteye geçmezken, ortaya guernica* çıkmış oldu.
AKP’den yine “güzel şeyler olacak” mesajı
Memleket neoliberal politikalarla ve onun dünya kriziyle yoksul halkın cehennemine dönüşeli isyan günleriyle saldırı günleri birbirini izliyor. Egemen cephenin yargıda reform gündemiyle kendi iç dalaşı olarak yansıtılan “anayasa tartışmaları” aslen ezenle ezilenin ve ezenle ezenin çatışmasının ana gündemlerindendir. Bu çatışma düzleminin düzen sınırlarını aşma potansiyeli taşıyan tek biçimiyse ezenle ezilenin uzlaşmaz kavgasıdır. CHP daha şimdiden kendi düzen içi manevralarını “gelin paketi parça parça görüşelim, yargıyla ilgili kısımlarını seçim sonrasına atalım” diyerek geliştirirken, halen çatışmanın ezilen yanından tok bir ses yükselmiş değil.
Fakat anayasa tartışırken daha şimdiden ezen dostu ezilen örgütleri Türk-iş, Hak-iş, Kamu-Sen anayasa platformlarında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ile yerlerini almış durumda. Faşizm siyasi ve iktisadi bir model olarak ezenle ezileni aynı örgütlerde bir araya getirir. Olmayan “ortak çıkarlar” çerçevesinde sınıf diyalogunun ve uzlaşmasının kahpe tarihi yazılır. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen de tabelada “sendikadır”. Bu teklifin özellikle 1 Mayıs sonrası KESK ve DİSK’in masasına AKP eliyle dayatılacağı açıktır. Kürt sorununda yaratılmaya çalışılan “diyalog ortamı” yolu yönetişimden geçen herkese açıktır.
Yine aynı devlet geleneği
1 Mayıs tartışmalarında AKP “İdareye yardımcı olsunlar, istismar edecek illegal unsurları kendileri temizlesinler. Sadece işçilerimiz, sendikalarımız, federasyonlarımız birlikte olsunlar, biz de katılalım, birlikte kutlayalım” diyerek gardını aldı. Fakat 2007 1 Mayıs’ından bu yana Taksim zaferlerinin ana mimarlarından olan sol örgütlerin devre dışı bırakılamayacağı daha başından belliydi. Bu ayırma çizgisi öznelerin kader birliğinden sebeple tutmadı.
Fakat AKP’nin sola çok açık bir mesajı var! Özellikle 1 Mayıs öncesi tüm devrimci kurumlar hedef tahtasındadır. Demokratik açılım sürecinde de izlenen devlet çizgisinin Taksim versiyonu; “Taksim kazanılmış değil AKP tarafından lütfedildi” yap, kazanan ve mücadele eden özneye saldır.** Bu devlet geleneğinin en güzel ifade şekillerinden biride AKP retoriğidir. 1 Mayıs öncesi tıpkı “demokratik açılım” sürecinde olduğu gibi müjde haberleri aynı dille verildi; İyi ve Güzel şeyler olacak!
Peki, bu “iyi ve güzel” şeyler olurken sola ve yoksul halka ne düşmektedir.
* Ankara’ya bir günlük oturma eylemi yapmak için gelen Tekel işçileri daha şehir girişlerinde engellenmeye başladı. Şehir içerisine girdiklerinde ise resmen polisler tarafından işgal edilmiş bir şehirle karşı karşıya kaldılar. Vurulan copun atılan gazın haddi hesabı olmadı.
* İHD İzmir yönetim kurulu üyesi Mesut Tufan’ın, sokak ortasında dövülerek gözaltına alınması ve sonrasında gözaltında devam eden işkence…
* Dersane aidatlarını ödeyemediği için annesi tutuklanan genç intihar etti. Bu durumu protesto eden lise öğrencileri ve durumu görüp müdahale eden vatandaşlar polisler tarafından linç edildikten sonra tutuklanarak ceza evine atıldı…
* Barınma haklarına sahip çıkan Arızlı halkına yapılan polis saldırısı…
* SES yönetim kurulu üyesi Seher Tümer’in tutuklanması…
* En yakın ve sıcak gelişme olarak 30 Mart 1972’de bu halkın onurlu devrimcileri olarak katledilen THKP-C ve THKO militanlarını anmak amacıyla yapılan basın açıklaması sebebiyle on altı genç Adana’da evlerine yapılan sabah baskınıyla gözaltına alındı.***
Ve bunlar gibi ülke gündeminde yer alma şansı bulamayan onlarca saldırı. Kısaca AKP 1 Mayıs çalışmalarına hem politik olarak hem de pratik olarak başlayalı haylice olmuş. Bu konuda izlediği taktikse Kürt sorunu karşısında takındığı tutumla önemli paralellikler taşımakta. Kürt sorunu konusunda önemli demokratik açılımlar yapacakmış gibi görünerek Kürt hareketi ve halkı içerisinde taban oluşturmak, kapsayıp kendine benzetemediğini faşist yöntemlerle sindirmek. Bu hareket etme biçimi ise emek hareketi içerisinde aynen tatbik edilmekte. 1 Mayıs’ı önce bayram sonra resmi tatil ilan ederek ardından da Taksim Meydanı’nı kendi açıyormuş gibi yaparak demokratlık maskesini yüzünde tutmaya çalışmaktadır. Özellikle anayasa tartışmalarında tabela sendikalarını arkasına dizmeye özel önem göstermektedir. Kürt halk hareketi önderliği yıllara dayanan tecrübesi ve mevcut örgütsel gelişkinliği sayesinde yalpalayarak da olsa AKP’nin niyetini halkına anlatma ve buna karşı harekete geçirme konusunda önemli mesafe kaydetmiştir. 2010 Newroz’u bu yolda alınan mesafenin somut karşılığıdır.
Görece zayıflığını koruyan emek hareketi ve sol açısından ise AKP’nin Taksim siyasetini, anayasa tartışmalarını bir bütün olarak öngörüyle karşılamak kritik bir nokta teşkil etmekte. Bu neoliberal yeniden yapılandırma sürecinde AKP hamlelerini boşa çıkarmak için Taksim 1 Mayıs’ını topyekûn ezilenlerin güncel sorunlarının ifade alanı haline getirmek olmazsa olmazdır. Anayasa sürecinde AKP’nin yedekleme çizgisinin esiri olan tabela sendikalarının Taksim 1 Mayıs
‘nın içeriğini boşaltma girişimlerine dair net tutum alınmalıdır. Bu konuda Valilikle yapılan görüşme sonrası Taksim zaferinin ilanını Kadıköy taifesinin ana aktörü ve Tekel işçilerinin hedef tahtasında bulunan Türk-İş Başkanı Kumlu’nun yapması düşündürücüdür.
Şimdi AKP’ye “iyi ve güzel” gelişmeleri müjdeleme sırası ise emek ve hak mücadelesinin bileşenlerinde!
* Picasso’nun Guernica’sın da tepede duran ampul hoş bir tesadüf olsa gerek.
** İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın polis teşkilatının kuruluşunun 165 yılında yaptığı açıklama “Hükümet olarak iki yıl evvel 1 Mayısı işçilerimize hediye ettik. Resmi tatil haline getirdik. Bu sene de Başbakan’ımızın açıkladığı gibi, sendikalarımıza, işçilerimize olanca müsamaha gösterilecek, imkân sağlanacak ve destek verilecek”
*** Bu eylem geçtiğimiz yıl aynı şekilde Adana’da yine yapılmış ve sonrasında herhangi bir davaya konu olmamıştır.