Aynı ilin taşeron işçileriyle birlikteyiz. Aynı cemaatin üyeleri hepsi. Ama aralarında bir sorun var. Tartışma sonunda azınlıkta kalanlar kendileriyle aynı cemaatin üyesi olan hastane idarecilerinin yönlendirmesiyle adında “devrimci” ibaresi olan bir sendikada örgütlenmeye direnmek istiyorlar. İdareciler “sarı sendikayı” adres olarak gösteriyorlar. Sorunlarının çözümü için Bakanlıktaki birtakım tanıdıklarından, (AKP’yi kastederek) partideki bazı ilişkilerinden destek almaktan bahsediyorlar. […]
Aynı ilin taşeron işçileriyle birlikteyiz. Aynı cemaatin üyeleri hepsi. Ama aralarında bir sorun var. Tartışma sonunda azınlıkta kalanlar kendileriyle aynı cemaatin üyesi olan hastane idarecilerinin yönlendirmesiyle adında “devrimci” ibaresi olan bir sendikada örgütlenmeye direnmek istiyorlar. İdareciler “sarı sendikayı” adres olarak gösteriyorlar. Sorunlarının çözümü için Bakanlıktaki birtakım tanıdıklarından, (AKP’yi kastederek) partideki bazı ilişkilerinden destek almaktan bahsediyorlar. Bu söylem diğerlerinin tepkisini çekiyor. Yaşadıkları sıkıntıları biraz da öfkelenerek hatırlatıyorlar karşılarındaki arkadaşlarına. Uzun süren sohbetimizin bitiminde bizim “acele etmeyin arkadaşlar, içinize sindirerek bu süreci yaşayın” dememize de kızıyorlar: “bizim acelemiz var, daha fazla beklemek niyetinde değiliz.” Tokalaşıp ayrılırken “gönlümüz sizden yana, bu işi bitireceğiz” demeyi ihmal etmiyorlar.
Onları televizyonda sürekli polis panzerlerini taşlarken görüyoruz. Onlardan bazıları işçi. Yani hem Kürt hem işçi. Tıpkı Türk kardeşleri gibi. Yaşadıkları il DTP’nin en yüksek oy aldığı yer. Korkmadan bir polis panzerinin veya askeri zırhlı bir aracın karşısına dikilecek kadar cesurlar ama taşeron firmanın maaşlarını birkaç hafta geç yatırdığı söylentisi üzerine hastane idaresinin yaptığı toplantıda “hayır biz maaşımızı zamanında alıyoruz” diyecek kadar da korkuyorlar. Ama korkularını yenmek istiyorlar. İstedikleri için de İran sınırına sadece birkaç km uzakta Türkiye’nin tam dibinde Kürt kimlikleriyle yetinmek istemeyip aynı zamanda işçi olarak da kimlik sahibi olmak istiyorlar. Korkularını işçi kimliğiyle yenmek istiyorlar ve örgütleniyorlar.
Doğu’nun makus talihini yenememiş illerinden biri. İlçelerden gelenlerle birlikte bir toplantı yapıyoruz. Kürt, Azeri, Türk hepsi gelmişler. DTP’li olduğunu saklamayan bir işçi, işin başındakilerden birini işaret ederek “Aha” diyor, “bu da kendine ülkücüyüm, diyor.” Tokalaşıyoruz. İlçelerden gelenlerden biri AKP’nin ilçe yöneticisi ama ilçedeki hastaneyi örgütleyen kişi aynı zamanda.
Bir yıl önce eşine kanser teşhisi konan arkadaşları, eşiyle ilgilenmek için hastane idaresinden izin istemiş. Hastane idaresi “Sen taşeron işçisin senin izin hakkın yok, YA EŞİN YA İŞİN.” diyerek terslemiş. Önce işini sonra eşini kaybetmiş işçi arkadaşımız. Adını koyamadıkları ama hala gözlerinden ateş fışkırarak anlattıkları bu olay onlarda bir kırılmaya yol açmış. Bu para düzeninin bu kadar vahşileşebileceği gerçeği karşısında ürkmüşler ve ne yapacağız telaşına düşmüşler. En karanlık anlarında hayatlarının Devrimci Sağlık İş’in ışığını görmüşler uzaktan. Yaklaşmışlar ve Diyarbakır’daki mücadeleyi duymuşlar, sonra Adana Balcalı’da kazanılan zaferi.
Evet şu anda Türkiye çok ciddi bir değişimden geçiyor. Değişmez sanılan iktidar ilişkileri sarsılıyor, sermaye birikiminin kaymağını artık Koç’lar Sabancılar değil Müslüman ve İşadamı olduğunu söylemekten keyif alan yeni bir zengin sınıfı yiyor. Ama ezilenler ama sömürülenler değişmiyor, hep aynı kalıyor.
Ama başka bir şey daha oluyor. Bir yeniden “oluşum” gerçekleşiyor! Genç, ama etnik ve dinsel gerilimlerden dolayı zihni yara bere içinde, korkularıyla birlikte bir hilkat garibesi gibi ayaklarının üzerinde doğrulmaya çalışan bir “sınıf” oluşuyor.
Evet, Türkiye işçi sınıfı yeniden oluşuyor. Vahşi kapitalizm yeni bir sistem kurmaya çalışırken ayak bağı olan eski işçileri tarihin perde arkasına itti yerine genç, tecrübesiz, dinamik ve kendilerinden önce ne yaşandığını bilmeyen yeni bir işçi kitlesi sürdü piyasaya. Ancak şimdi, piyasadaki o genç kalabalıklar yaşadıkları haksızlıklar karşısında hayata ve insana dair diğer kimlik ve özellikleriyle birlikte işçi kimliklerini keşfedip tarihin öznesi olma yoluna doğru ilerliyorlar.
* Tufan Sertlek: Dev Sağlık-İş Genel Sekreteri