Meydanlar tarih boyunca toplumsal muhalefetin siyasal iktidarlarla hesaplaştığı yerler oldu. Son dönemlerde yapılan hararetli meydan tartışmalarının temelini bu hesaplaşmalardaki deneyimler oluşturuyor Esin kaynağı meydanlar Toplumsal hayat dili yaratıp şekillendirirken ürettiği kavramlara çeşitli değerler de yüklüyor. Meydanların tarih boyunca mekânı olduğu olaylar, dilde kendi deyimlerini yaratırken meydana yüklenen anlam da sanatta karşılığını buluyor, özellikle de şiirde. […]
Meydanlar tarih boyunca toplumsal muhalefetin siyasal iktidarlarla hesaplaştığı yerler oldu. Son dönemlerde yapılan hararetli meydan tartışmalarının temelini bu hesaplaşmalardaki deneyimler oluşturuyor
1 Mayıs kutlama yeri, esas olarak da kutlama meydanı tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Peki, bir kutlamanın mekânının bir meydan olması neden önemli olur ya da buna bir önem atfetmek gerekir mi? Sınıf mücadelesi mekân üzerinden de yürütülür mü? Bu soruların yanıtını, tarihte meydanların yaşamdaki yerine bakarak bulabiliriz.
Demokrasi alanı meydanlar
Meydanlar tarih boyunca toplumların sosyal yaşamının gerçekleştiği; insanların birbirleriyle buluştuğu, görüştüğü, ticari ve fikri alışveriş yaptığı, eğlendiği, özetle hayatın örgütlendiği mekânlardır. Dolayısıyla meydanlar bir kentin ve kent hayatının kimliğine dair ipuçları verir. Başka şehirlere gidildiğinde “görülecekler yerler” listesinde en azından bir meydan bulunur.
Meydanların tarihi kent/kentleşme tarihi kadar eskiye götürülebilir. Toplumsallaşma mekânsal ölçekte meydanlarla ilişkilidir. Eski Yunan’da “agora” meydanı, Roma’da “forum” meydanı, kent halkının bir araya geldiği, konuşup tartıştığı mekânlar olur. Kentle ilgili dini, ticari, politik faaliyetlerin gerçekleştiği halka ait bu açık alanlar kürsüleri ile aynı zamanda hitap yeridir. Doğrudan katılım ile kent yönetimine ilişkin meselelerin konuşulup karara bağlandığı meydanlar demokrasinin de ilk örneklerine ev sahipliği yapar. Meydanlar söz söylemenin ve onu gerçekleştirmenin mekânı haline gelir. Forum kelimesi bugün de tartışma alanı, sorunların görüşülerek karara bağlandığı toplantı anlamında kullanılır.
Bu yerler aynı zamanda kentin yönetim merkezidir, iktidarın halkla temas mekânıdır. Bugün hala Anadolu’nun kimi kentlerinde devlet kurumları kentin tek meydanı etrafında toplanmış durumdadır. Bu özelliğiyle halkın iktidarla karşılaştığı, iletişim halinde olduğu mekânsal alan olarak meydan, bu ilişkinin çeşitli biçimlerine de sahne olur.
Dile gelen meydan
Bugün kent halkı buluşmak, konuşmak, tartışmak için başka kanallar kullansa da yönetimden hoşnutsuzluğunu göstermek, protesto etmek, hesap sormak için yine “meydana çıkar”, “hodri meydan” der. Ne de olsa “yiğit meydanda belli olur!”
Toplumsal muhalefetin nabzını meydanlardan tutabilen, oradan okuyabilen iktidar da kimi zaman, “meydan okuyan”a, “meydanı boş bulan”a “meydan vermek” istemez. Muhalefete “meydan bırakmamak” için de ibret olsun diye “meydan dayağı” atar, “meydanda sallandırır.” Böylece “meydanı dar eder.”
İktidar mücadelesinin görünür hale geldiği meydanlar bu mücadeleye ait tanımlamaları yaratır. Meydanda şekillenen ilişki biçimleri toplumsal muhalefetin ortak belleğini oluşturur.
Dünya Meydanları
Bir meydanı meydan yapan bir başka özellik, sadece o anda kentin nabzını tutmaya olanak vermesi değil, aynı zamanda oradaki yaşanmışlıktır. Orada “meydana gelmiş” olan olaylar, kent tarihinin şifrelerini de sunar. Meydanı toplumsal belleğin unsuru haline getirir. Kentlerin simge meydanları mutlaka toplumsal bellekteki bir olayı barındırır.
Dünyanın ünlü meydanları da tarihleri boyunca sahne oldukları çeşitli gösteriler, mitingler, idamlarla anılır. Meydanlar, kendileriyle özdeşleşmiş olan bu toplumsal olaylarla “ünlü” hale gelirler.
Tiananmen Meydanı, 1989’da Çin’de hükümeti protesto eden grupların sert bir şekilde bastırıldığı olayların başladığı meydandır.
Plaza del Mayo, Arjantinli annelerin 1976’da gelen askeri cuntanın kaybettiği çocuklarını aradığı, cuntadan hesap sorduğu meydandır. Paris’teki Saint-Michael Meydanı, 1968 gençlik hareketinin başladığı yer olduğu gibi ondan bir asır önce Paris Komünü’nün merkezidir.
Meydan kavgası
Meydanlar, tarih boyunca toplumsal hayatın en canlı haliyle var olduğu, dönüştüğü, önemli kentsel mekânlardır. Gündelik hayatın alanı olmak dışında, bir bakıma iktidarın güvenoyu alanıdır, “siyaset meydanı”dır. İktidarlar, kendi iradesi dışında toplumsal hayatın değiştirilme ihtimalini tehlikeli bularak bu mekânları kimi zaman yasaklar. Siyasal iktidarlar toplumsal muhalefetin hareket alanının meydanlar olduğunu bilir, buralarda sınıf mücadelesine “meydan vermek” istemez. Ancak “meydana çıkmadan” yeni bir dünyanın “meydana gelmesi” de mümkün olmaz.
At Meydanı’ndan Taksim’e İstanbul
Tarihi boyunca çok önemli bir kent olan İstanbul’da meydanlar hem muhalefet hem iktidarlar için boy gösterme yeri olur. Son yıllarda Taksim için verilen meydan savaşları bu çekişmenin en somut örneği
1 Mayıs’a ilişkin meydan tartışmaları özellikle İstanbul üzerinden döner. Tartışmaların odağında İstanbul’un olması, özellikle Taksim Meydanı’nda yaşananlardan dolayı olur. 1 Mayıs 1977’de otuz dört kişinin katledilmesiyle sonuçlanan olaylar Taksim’e daha özel bir mana yükler.
Meydan katliamları sadece Taksim Meydanı’yla sınırlı değildir. Devlet gücünü ispatlamak için her zaman meydanları kullanır. Osmanlı’nın İstanbul’u ele geçirdikten sonra kullandığı ilk meydanlar Beyazıt Meydanı ve bugün Sultanahmet Meydanı olarak bilinen At Meydanı’dır. Bu alanlar halkın en sık bir araya geldiği, sıkıntılarını konuştuğu, devleti eleştirdiği, hokkabazları izleyerek eğlendiği mekânlardır. Bu meydanlar pek çok kez idamlara, ihtişamlı kutlamalara tanıklık eder. Devlete karşı gelen kişiler meydanda asılarak günlerce orda bekletilir ve halkın ibret alması beklenir. Şehzadelerin günlerce süren sünnet düğünleri de sarayın tüm ihtişamını meydanlarda halka gösterir.
Meydanlar sadece devletin güç gösterilerine sahne olmaz. Halkın sosyalleştiği, devleti eleştirdiği yerler konumunda olan meydanlar pek çok ayaklanmaya, eyleme tanıklık eder. Bu ayaklanmaların en önemlilerinden biri Ç
ınar Vak’ası olarak bilinen olaylardır. Halk ülkenin kötü gidişinden sorumlu tuttuğu sarayın içoğlanlarının idamını ister. Padişah idamları iptal ettirmek istese de isyancıların vazgeçmemesi sonucunda idamlar gerçekleşir. Bostancıbaşı idamları gerçekleştirdikten sonra cesetleri halka teslim eder. Cesetler ivedilikle Topkapı Sarayı’nın yanı başındaki At Meydanı’nda bulunan büyük bir çınar ağacına, isyanın başarıya ulaştığını göstermek ve yolsuzluk yapan devlet erkânına ibret olması amacıyla asılır ve isyan sona erer.
Osmanlı’nın yıkılmasından sonra da meydanlar yine devletin ibret verme, katletme, ihtişamını gösterme alanı olur. Cumhuriyet’in kurulmasıyla, yeni rejimi günlük yaşamda somutlaştırmak için Taksim Meydanı projesi başlar. Kısa süre sonra İstanbul’un yeni merkezi olan Taksim Meydanı halkın muhalefet alanı olur. Devlete korku salan eylemlerle birlikte, Taksim’de saldırılar başlar. 26 Şubat 1969’da ki “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü’ne” binlerce gerici, polis desteğiyle saldırarak iki kişiyi katleder ve bugün “Kanlı Pazar” olarak anılan olaylar “meydana gelir.”
Demokrat Parti’ye karşı öğrenci muhalefetinin buluşma noktası olan ve 1960’ta adı “Hürriyet Meydanı” olarak değiştirilen Beyazıt Meydanı, bu dönemden sonra da öğrenci hareketinin merkezi olur. 1980’de faşist cunta meydanın adını tekrar Beyazıt Meydanı olarak değiştirir.
1 Mayıs 1977’de otuz dört kişinin yaşamını yitirdiği, onlarcasının yaralandığı kutlamalarda da devletin gücünü ispatlama arzusu “meydana çıkar.” Bugünkü tartışmalarının mihenk taşı olan 1977’deki 1 Mayıs kutlamasından bugüne Taksim, muhalefetle devletin çatışma alanı olur.
Devlet Ulus’ta, Halk Kızılay’da
Kale etrafında öbeklenmiş bir şehir olan Ankara’nın gelişimi Osmanlı’nın yıkılışına denk gelir. Şehrin kalenin eteklerine doğru genişlemesiyle, Ulus, kent için en önemli merkezlerden biri haline gelir. Anadolu’da padişaha karşı gelişen muhalefetin üssü konumunda olan Ankara’da geniş meydanlar bulunmaz. Osmanlı’nın yıkılması ve kurulan cumhuriyetin başkenti olan Ankara’da Ulus Meydanı kentin en önemli bölgesi konumuna gelir. Batıdaki örneklerine göre oldukça küçük kalsa da meydan Ankara halkının en sık kullandığı alan olur.
Ulus Meydanı sadece halkın kullandığı bir meydan değildir.
Cumhuriyeti ilan eden Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ulus Meydanı’nda bulunur. Bu özelliğiyle milletvekillerinin de sık kullandığı bir alan olan meydan, meclis dışındaki siyasi tartışmaların en çok yaşandığı yerdir. Muhalif milletvekilleri, çoğu zaman halkın katıldığı tartışmalarını bu meydandaki kıraathanelerde gerçekleştirir. Ulus Meydanı, kent merkezinin Çankaya’ya doğru kaymasıyla önemini yitirmeye başlar. Meydan ilerleyen yıllarda meclisin de Çankaya’ya taşınmasıyla siyasi önemini hemen kaybeder.
Önceleri bir bataklık olan, kimsenin yanından geçmediği Kızılay Meydanı, Demokrat Parti dönemiyle kentin en önemli meydanı haline gelir. Meydan aynı zamanda Ankara muhalefetinin de en önemli alanı olur. Çok partili dönemin ilk büyük hareketi olan 555K (5 Mayıs, saat 5’te, Kızılay’da) eylemi, Kızılay’ın ilk önemli ayaklanışı olarak anılır. 5 Mayıs 1960 günü Kızılay Meydanı’nda Adnan Menderes’in yakasına yapışan öğrenciler, ne istediklerini soran Menderes’e “Özgürlük istiyoruz!” diye yanıt verirler. O günlerden itibaren Ankara halkının birçok kez siyasal iktidarlardan hesap sormak için bir araya geldiği meydan, 19 Aralık 2000’deki “Hayata Dönüş (!)” saldırısından sonra muhalefete kapatıldı.
Trabzon’da Roma Ticaret Meydanı
Milattan sonraki ilk yüzyılda Romalılar tarafından bölgenin en önemli ticaret kenti olan Trabzon, serbest bölge olarak kullanılır. Ticari açıdan çok gelişen kentte, deniz yoluyla gelen malların satılmasını gerektiren bir meydana ihtiyaç duyulur. Halkı bir arada toplayacak olan meydan, kralların Trabzon’a geldiğinde halka seslendiği, halkın bir araya gelerek ticaret konuştuğu bir alan olur. İstanbul’un Osmanlı tarafından işgal edilmesi ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte Anadolu’da yalnız kalan ve vergiye bağlanan Trabzon, ilk olarak 1456’da Hızır Paşa tarafından kuşatılır. Trabzon Meydanı’na karargâh kuran Hızır Paşa ele geçirdiği İmparatorluk askerlerini burada idam eder. Trabzon Meydanı’nda yaşanan en büyük ayaklanma 1895’te Ermeniler tarafından gerçekleştirilir. Baskı gören Ermeniler ayaklanarak Trabzon Meydanı’nda toplanırlar. 3 Ekim 1895’te başlayan olaylarda Osmanlı kaynaklarına göre iki yüz dört Ermeni katledilmiş, onlarcası da yaralanır. Olayların hemen ardından kurulan Divan-ı Harp mahkemelerinde yargılanan Ermenilerin bir kısmı meydanda idam edilir. Günümüzde Trabzon muhalefetinin siyasal iktidarlardan hesap sorma yeri olan Trabzon Belediye Meydanı, kentin en işlek alanı olması nedeniyle kentte demokrasinin en çok hayata geçtiği yer durumundadır.
Hazırlayan: Göksu Cıkıt, Özen Taçyıldız
Halkın Sesi Gazetesi 104. Sayı’da yayımlanmıştır.