Kapitalizmin üstesinden gelmeliyiz: o en büyük kötülük, birikmiş bir günah, çürümüş kökler, gayet iyi bildiğimiz yoksulluk, açlık, hastalık ve ölüm meyvelerini veren ağaçtır…Bunu yapmak için üretim araçlarından (fabrikalar, toprak, ticaret ve bankalar) özel mülkiyeti aşmak zorunluluktur…(1) Bu toplumun yol açtığı haksızlık, ister, istemez ayrımcılık ve haksızla nitelenen bir sınıflı toplum yaratan kapitalist üretim ilişkilerinin meyvesidir… […]
Kapitalizmin üstesinden gelmeliyiz: o en büyük kötülük, birikmiş bir günah, çürümüş kökler, gayet iyi bildiğimiz yoksulluk, açlık, hastalık ve ölüm meyvelerini veren ağaçtır…Bunu yapmak için üretim araçlarından (fabrikalar, toprak, ticaret ve bankalar) özel mülkiyeti aşmak zorunluluktur…(1)
Bu toplumun yol açtığı haksızlık, ister, istemez ayrımcılık ve haksızla nitelenen bir sınıflı toplum yaratan kapitalist üretim ilişkilerinin meyvesidir… Ezilen sınıfın, kendi kurtuluşu için, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine varacak uzun ve zorlu yolu izlemekten başka bir seçeneği yoktu…(2)
20. yüzyıl biterken dini zihniyet, yeniden hegemonik konuma erişmese de, tüm dünyada ve özellikle “İslam toplumları”nda yükselişe geçtiğinde, “sol ilahiyat”- kendisi için son derece elverişli sayılabilecek koşullara rağmen- asırlarca önce itildiği marjinallikten kurtulamamış yükselişin ana mecrası modernlik/kapitalizm ile eklemlenmiş muhafazakar veya kapitalizmle sorunsuz bir radikal selefilik tarafından paylaşılmıştır. Dini zihniyetin özellikle İslam toplumlarında yükselişinin başlıca nedeni olarak bu toplumların kendi iç koşulları ve “dışarısı” tarafından ağır bir yoksulluğa, ezilme, sömürü ve aşağılanmaya maruz kaldıkları ileri sürüldüğü dikkate alındığında, buna tepkinin neden sol ilahiyat mecrasında şekillenmediği sorusu daha da önem ve derinlik kazanmaktadır…(3)
Yukarıdaki alıntıların özellikleri, içeriklerindeki derinliğin dışında, hangi koşullarda, kimler tarafından söylendiğidir. İlk ikisi 1973 yılına ait Brezilyalı Piskoposlar Deklerasyonundan alıntılardı. Sonuncusu Birikim aylık sosyalist kültür dergisinin 250. sayısındaki Ömer Laçiner sunuş yazısındandır.
Latin Amerika öznelliğinde kurtuluş teolojisiyle birlikte “Tanrı İnsanları”nın önemli bir kesimi ve kesimin Kilisesi emekçi halkın safına silahlarla ve araçlarla geçerek, Tanrıya inanan devrimciler ile inanmayanlar arasında yeni bir kardeşliğe tanıklık oluşturdular. Yoksullara duyulan ilgi, Hıristiyanlığın ilk kaynaklarına kadar giden bin yıllık Kilise geleneğinin parçası olmakla birlikte Latin Amerikalı teologların en önemli katkısı; “yoksulluğu ve yoksul insanları merhametin nesneleri olarak değil, kurtuluşun özneleri olarak görmeleri” olmuştur.
Kendini bilimin yasaları ve biçimlenmiş ilkeleriyle dokunulmaz kılmış ve tarihi süreci bir yaptırımlar, belirlilikler ve zorunluluklar hiyerarşisi içinde kavrayan modernist Marksizm ne denli önyargıysa, dinin ve ahlakın tarihi yapılandırabileceği, toplumsal değişim projesine eklemleneceği de -özellikle ülkemiz koşullarında- aynı ölçüde bir önyargıdır. Tarihi ve toplumsal süreç ne bütünüyle zorunluluklar alanı ne de rastlantılar karmaşasıdır. Zorunluluk alanında yapıya eklenen iradi müdahaler ve rastlantılar ile kurulan, kendini kullandığı dil ve bu dili oluşturan ideoloji ile tanımlar. İdeoloji bu anlamda çağrısını yaptığı politika adına her şeye ve her yere, gündelik hayata, eve, okula, camiye, grev çadırına, tüm bilinçlere hatta bilinçaltlarına nüfuz eder.
Türkiye sol hareketinde Birikim dergiciliği; 1970’lerin ve 1990’ların Birikimi olarak iki ayrı dönemde incelenir. Ve genelde 1970’lerin Birikimi için, Marksizmin eleştirel kimliği üzerinde duran, yapısal çözümlemelere ağırlık veren ve ülkenin politik kültürel ortamında anlamlı bir sol persfektif oluşturan ve yine 1990’lar bilimsel çöküş stratejisi temelinde ahlakçı ve ütopik bir sosyalizmin vaazına yönelinen dönem olarak bilinir. Birikim, bugün gelinen noktada İslamcı ideoloji ile ideolojik mücadeleyi gündeme almayı bırakın, İslamcı ideolojiye eklemlenerek onun propagandasına soyunmuştur. Bu noktada Bay Laçiner’in yeni önerisi “sol ilahiyat” kavramıdır. ( Bu süreç 250. Sayıda başlamamıştır. İlk örnekleri Birikim yayınlarından 1978’de çıkan Althusser’in İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları kitabına Murat Belge’nin önsözü dür. Bu önsöz, her tür metinde açık söylemin yanı sıra, ikinci sessiz bir söylem oluşturan yokluklar, boşluklar ve suskunlukların da “belirtisel” biçimde olduğunun da örneğidir.) Bay Laçiner, tasavvufun aşkı, insan-ı kamil ve nihayet “En el Hak” ifadeleri ile kendini ezilme, sömürülme, yoksulluk ve aşağılanma hallerinin ilahi özneleri olarak tanımlayanlarla, sol-sosyalist grupların “sol ilahiyat” üstbelirlenmesi altında yol arkadaşlığının vaazını yapmaktadır.
Şimdi tekrar yazının başına döndüğümüzde gördüğümüz şudur. 1973’te Latin Amerikalı piskoposlar yoksul halklarını merhametin nesneleri olarak değil, kurtuluşun özneleri olarak görüp antikapitalist isyana çağırırken, 2010’da 250. sayılarında Türkiyeli Marksistler kendi halkına merhametin nesneleri olmalarını öneriyorlar. Kitlesinin çoğunu AKP sempatizanı işçilerin oluşturduğu Tekel işçileri, “artık beş vakit komünistiz… hani din kardeşi idik niye siz, villada, biz sokakta yatıyoruz” derken, sosyalizmi yoksulluğun kutsanması menkıbelerinden ibaret sanan bu bayların aslında görmek istemediği sınıftan kaçışın bittiği gerçeğidir. Evet Türkiye’de artık sınıftan kaçış bitmiştir. Sınıf mücadelerinin din, ırk, cinsiyet, -o çok sevdikleri “ötekiler” – dışında sokakta kurduğu birlik ve dayanışmaya karşı düzen cephesinden ideolojik perdeleme oluşturma görevi Birikimin omuzlarındadır. Bu noktada Birikim dergisine önerimiz, Zaman Online’da 24.01.2010 günü Murat Tokaz’a verdiği röportajda “ben de değiştim, İslami kesime bakışım da değişti” diyen Ece Temelkuran’ın “muz sesleri” kitabını dergileriyle birlikte promosyon olarak dağıtmalarıdır.
Dipnotlar:
(1) …Brezilya Orta-Batı bölgesi piskoposlarının The Cry of the Churches (kiliselerin çığlığı) metni
(2) …Kuzeydoğu Brezilyalı Piskoposlar Deklerasyonu.
(3) Birikim sayı:250. Ömer Laçiner. Sunuş.