Hükümetin “asrın projesi” dediği iki kıtayı birbirine bağlayan Marmaray raylı tüp geçit hattını, yevmiyesi 28,5 lira olan işçiler inşa ediyor. O işçiler 16 Ocak’tan bu yana direnişte. Sendika.Org direnişteki Marmaray işçileri ile görüştü. Marmaray direnişi, işçileri cendereye alan taşeron zincirleri, bu masum ve tehlikeli direniş karşısında patronların ve polisin ayak oyunları, Tekel’in nasıl bir ışık […]
Hükümetin “asrın projesi” dediği iki kıtayı birbirine bağlayan Marmaray raylı tüp geçit hattını, yevmiyesi 28,5 lira olan işçiler inşa ediyor. O işçiler 16 Ocak’tan bu yana direnişte. Sendika.Org direnişteki Marmaray işçileri ile görüştü.
Marmaray direnişi, işçileri cendereye alan taşeron zincirleri, bu masum ve tehlikeli direniş karşısında patronların ve polisin ayak oyunları, Tekel’in nasıl bir ışık yaktığı konusunda önemli derslerle dolu.
Marmaray direnişçilerinden Osman Can’a kulak veriyoruz:
Direnişinizi kısaca anlatır mısınız?
Ben Osman Can. 2007’den beri Marmaray projesinde çalışıyoruz. Bize günde yevmiye 27 buçuktan verdiler. 2007’den bugüne 1 kuruş zam yapılmadı. 2010’da size iyi bir ışık tutacağız dediler. Işığı bırak mum bile yakmadılar burada. Yevmiyemize 1 lira zam koydular 27 buçuktan 28 buçuğa çıkardılar. Bu bize küfür gibi geldi. Sonra hepimiz birlikte ayaklandık.
Kaç işçi direnişe geçtiniz?
O zaman burada 100 kişi vardı.
Toplam çalışan sayısı mı bu, yoksa direnişe geçen mi?
Burada çalışan şantiyede çalışan 100 kişiydik, yalnız bu şantiye dışında çalışanlar da vardır. Sirkeci’de çalışanlar, gececiler vardır. Cağaloğlu’nda vardır hepsi 200 eder. Bu Polat inşaatın işçileri. Geçen ayın 16’sında patron geldi. Toplantı yaptık. 1 lira zam açıklayınca biz kabul etmedik. O günden bugüne direnişteyiz. “Zam ver, öyle başlayalım” dedik. Bu da “28 buçuğa çalışacak olanlar kalsın” dedi. Kabul etmeyenlere de kapıyı gösterdi. Biz o gün çalışmadık. Sabahtan geldik. İş başına geldik. Adamlar bu kapıyı açmadılar bize, güvenliklere söylemişler; “iş kartlarını alın içeriye sokmayın, biz bunların çıkışını vermişiz.” Çıkışımızı vermemiş aslında. O günden bugüne içeriye sokmuyor, biz de burası devletin işyeri olduğu için yasal yollardan hakkımızı arıyoruz.
Sigorta primleriniz normal yatırılıyor mu?
Bizim sigortamızı 30-30 yapması gerekirken (30-30 derken ayın her günü sigorta primlerinin yatırılması gerektiğini kastediyor), bu adamlar bayram günleri, tatil günleri, dini bayramları, pazar günleri bizden kestiği gibi. Bizden ayda tatiller çıktıktan sonra 22-25 gün çalıştıksa da 18, 15, 10, 9 gibi sigorta yatırdı, bu şekilde gösterdi, çıkış da vermedi, içeriye de almıyor.
Peki hiç baskıyla karşılaştınız mı, patron baskısı, polis baskısı gibi?
Bize burda iftiralar da atıldı. Biz ikinci gün buraya geldiğimizde patronlar “10 kişi bu işçileri kışkırtıyor”, diye bir söylenti yayıyor. Bunlar işte gece bekçisi, kepçeci, çavuşlar, operatörler… Bunlarla işimiz olmaz bizim ama bunları gaza getirdi, “Karakola gidin. İçeride direnişte olanlar bize saldırdı, tehdit etti, deyin” diye.
Buradan alıp götürdüler bizi karakola, “ifadenizi alacağız” diye. Kocamustafapaşa’ya gittik. İfadede ben şöyle anladım. Bunlar belki kanuni yoldan bize bir şeyler anlatacaklar diye. “Şöyle yapmayın, taşkınlık yapmayın, bu yasal bir şeydir” gibilerinden, öyle düşündük. Oraya gittik. Oranın polis amiri dedi ki “Şu şu kişileri ölümle tehdit etmişsiniz.” Dedik, “böyle bir şey yok.” “10 kişi şahit var” dedi. Ben dedim, “Sana 100 kişi tanık getireyim.”
Orada 20 kişiydik, ifadelerimizi aldı, geri saldı. Onun dışında güvenlik var, sivil polis var. Sivil polis içeride de var. Sivil polis bizim gibi yelek giyiyor, baret giyiyor, iş ayakkabısı giyiyor milletin içerisine orada dolaşıyorlar. Bazı bir değil 4 ekip polis geliyor. Bizi baskı altında tutmaya çalışıyorlar. Geri adım atmamızı bekliyorlar, görünüp baskı oluşturmaya çalışıyorlar.
Başka bir işçi araya giriyor. Eliyle şantiyenin karşısındaki apartmanlardan birini gösteriyor. “Bu apartmanın 6. katını patron aldı. Oradan şantiyeyi izliyor, direnişi izliyor…”
Yasadışı bir şey yapmadık. Eylemler yaptık, basın açıklaması yaptık.
Kamuoyuna yaşadığınız sıkıntıları duyurmak için neler yapacaksınız?
Yaptık bile, valiliğe gittik. Arkadaşlarımız üçüncü sefer oluyor Valiliğe gittikleri. Bugüne kadar hep grup halinde gittik. Bugün de bir komite gönderdik. Şu anda Valiliğe daha ulaşmadılar. İş mahkemesine başvurduk. Dilekçemizi verdik, şikayette bulunduk. Sosyal Güvenlik Kurumu’na gittik, dilekçe verip şikayette bulunduk. Bir sonuç alamadık. Polat İnşaat’ın bir üst taşeron firma vardı DLH, Levent’te oraya gittik. DLH’nin bir taşeronu daha vardı Gama Nurol diye Haydarpaşa’da, oraya da gittik. Ne yazık ki bir sonuca varmadık.
Sonra Ankara’ya gittik. Meclis’e gittik. Ulaştırma Bakanlığı’na gittik. Dediler ki Bakan acilen dışarıya uçakla uçtu gitti. Onla bizi görüştürmediler. Buna inanmadık tabii. Sonuçta sekreterine derdimizi anlattık. Dilekçemizi verdik şikayette bulunduk. Oradan da çıktık Çalışma Bakanlığı’na gittik. Ben kendim gittim. Çalışma Bakanı Ömer Dinçer ile beraber bir masada çay içip derdimizi anlattık. Dedi ki, “Bu sizin anlattıklarınızı şimdi bir taşeron yapmışsa yasadışıdır. Bunu kanıtlamanız lazım.” Kanıtladım ben de. Sigorta primlerimiz eksik yatmış, bunun bilgisayarda dökümanını çıkartmıştım verdim.
Yazıyor ki, “Çalıştığımdan bugüne hiçbir hakkım kalmamaksızın sosyal haklarımı almışım.”
Osman Can, taşeron şirketin işçilere okutmadan birtakım belgeler imzalattığını anlatmaya başlıyor. Şirket temsilcisi yazıların üstünü eliyle kapatarak işçilerden imza atmalarını istemiş. Elini kapatmasının aslında pek bir anlamı yok, çünkü işçilerin çoğu okuma yazma bilmiyor.
Gizli bir şekilde imzalayın demişti. “Arkadaşlarımız bu nedir” diye sorduğunda, “Bunu Gama Nurol istiyor, sağlık taraması yapacağız” demişlerdi. Gizli bir şekilde imzalatıyor. En son bir tanesi çekip bakıyor, nedir diye, okumadan imza atmayayım diye. Yazıyor ki, “Çalıştığımdan bugüne hiçbir hakkım kalmamaksızın sosyal haklarımı almışım.”
“Efendi bırak şu küreği şurayı imzala”
Millet için bir tuzaktı bu. Bir toplantı yaptık. Patrona söyledik. “Getir” dedim “şu kağıtları”, getirdi. Üçte birini getirdi gözümüzün önünde yırttı, “ver” dedik vermedi. Yırttı çöpe attı. Ama hepsi değil tabii. Okuma yazması olmayan insanları gizlice yakalayıp imzalattı. İçeride o zaman 2 buçuk aydan beri maaşını almayan insanlar vardı. Aile geçim indirimini almayan 4-5 kişilik aile geçindiren vardı. Biz o zaman çalışıyorduk. Şöyle oldu, biz çalışırken “Efendi bırak şu küreği şurayı imzala, şu arabayı bırak iki dakika şurayı imzala” diye oldu bittiye getirdiler.
Bu süreçte sendikalardan destek aldınız mı?
Biz Tekstil-Sen’deki arkadaşları tanıyoruz. Avukatını tanıyoruz. Onlara gittik. Ne yapalım dedik biz direniyoruz şu anda. O zaman bir haftadır direnişteydik. O da “her ne kadar siz bizim sendikaya üye olmasanız da bizim size destek vermemiz yasadışı değildir” dedi. Orada avukatımızı tuttuk. Dilekçelerimizi verdik. SGK’ya dilekçe verip ihbarda bulunduk. Bekliyoruz şimdi. Çalışma Bakanı bize bu işin kısa zamanda çözüleceğini söyledi. “Sayın Bakan” dedim, “bu iş kısa sürede çözülmediği taktirde biz de geleceğiz Tekel işçilerinin yanına çadırı kuracağız. Bunu da böyle bilesiniz” dedim.
Aslın bizim işkolunda Yol-İş örgütlü. Ama Yol-İş’e gittiğimizde, bizi dikkate almadılar. Direnişe kayıtsız kaldılar.
Bu işe girmeden önce hangi işte çalışıyordunuz?
B
u işe girmeden önce birçok işte çalıştım. Genellikle tekstil işinde çok çalıştım.
Nereden aklına geldi Marmaray’da çalışmak?
O zaman boştuk, burası da işçi alıyordu. Aynen böyle oradaki işçiler de direniş yapmıştı. 90 işçinin çıkışını vermişlerdi. Onların yerini doldurmak için burası işçi alıyordu. Buraya geldiğimde burası işçi alıyordu. O şekilde başladık. Adamlar çıktılar gittiler, biz de onların yerine işe girdik. Şimdi aynı şeyleri biz yaşıyoruz.
Onlar size tepki göstermiş miydi?
Hayır, onları biz hiç görmedik zaten. Onlar direnişe girmemişlerdi, gurbetçilerdi. Geldiler, kavga ettiler, vurdular kırdılar dağıttılar gittiler.
Ben işe başvurduğumda oradaki adam dedi ki, “Burada 70’in üzerinde çalışacak insan var. Bana işçi bulabilir misin?” “Ben o kadar insan bulamam ama söylerim birkaç kişiye, o onlara söyler o şekilde bulunur” dedim. Öyle oldu.
Siz bu inşaatta tam olarak ne iş yapıyorsunuz?
Sadece arkeolojik kazı yapıyoruz. Ayrıca burada marangozcusu, demircisi, kalıpçısı ayrıdır. Bizimki sadece arkeolojik kazı, Osmanlı’dan tut Bizans’a kadar tarihi eserlere bakıyoruz. Başımızda bir arkeolog var. Her arkeologun on kişilik topluluğu var.
Şantiyede iş sürüyor hala, burası arkeolojik kazıdır ama arkeolojik kazıya başlayamadılar. Kepçe vurulacak yerler var.
Bu bahsettiğin marangoz, kalıpçı, onlar da kalabalık mı?
Evet onlar da aşağı yukarı bizim kadarlar.
Peki onlar direnişinize destek veriyor mu?
Yok olmuyorlar.
Niye destek olmuyorlar sizce?
Herkesin işi ayrı. Destek olsalar da onlar da bu hale düşerler. Onların taşeronları ayrı bir de. Onlar 48 milyon alıyor. Daha fazla para alıyorlar.
Peki sizin hiç bunları direnişe çağırma çabanız oldu mu? Yahu arkadaş bugün bize yarın size olacak gelin el atın şu işe, gibi destek istediniz mi?
Onlar da direnişle beraber ayrıldılar. Zaten çoğu bize destek vermedi. Sonradan bize katılmak isteyenleri de, patron, yemekhane koşullarını düzelterek, sigorta primlerini günün gününe yatırarak bizden ayrı tuttu. Yine de sloganları duyuyor etkileniyorlar.
Sizilen direnişe başlayıp ayrılanlar da oldu mu?
Oldu, 20 kişi. Onları bizden ayırdılar. Telefonları vardı. Tek tek aradılar işte “Sen gel, sana zorluk göstermem, sen bizdensin, senin hakkını ödeyeceğim. Onlar saçmalıyorlar, sen onlardan kop gel, senin tazminatını da verecem sigortanı da yatıracağım” gibilerinden kandırdı onlar bunları biliyorlar o şekilde aldılar bunları işten. Belki onları böyle almayacaklardı buradan ama burası arkeolojik kazı olduğu için bilen adamın kazması gerekiyor, acemi adama kazdırmıyorlar. Her açmanın başına 2 acemi bir usta verdiler. Bu şekilde 100 kişiyi işe aldılar.
Ev geçindirebiliyor musunuz?
Zor oluyor tabii. Yevmiye 28 buçuk alıyoruz. Çalıştığımız gün kadar para alıyoruz.
Şimdi para almıyorsunuz peki nasıl geçiniyorsunuz?
Biz 2 bin kalem bastırdık geçen hafta. Onunla yol paramızı çıkartıyoruz. Başka türlü de olmuyor. Dolaşıyoruz. Kalem bastırdık biz bunu 50 kuruşa mal etmişiz senin gönlünden ne koparsa diyoruz. 5, 10 milyon veriyorlar, kimisi de 50 kuruş veriyor.
“Bir sonuç çıkmazsa Tekel işçilerinin yanına çadır açarız” demiştiniz. Peki hiç burada bir şeyler yapmayı düşündünüz mü?
Düşünüyoruz. Ama akşamları şirket paydos ediyor. Biz mesai saatinde geliyoruz, mesai bitince gidiyoruz. Çalışma saatimiz 08.00-17.00. Burada gece kalmamıza gerek yok. Çünkü şirket kapalı.
Hiç bu çadırı üst işverenin orada kurmayı denediniz mi?
Oraya gittik. Eylem yaptık ama bir daha gideceğiz.
MEHA Tekstil direnişinde de asıl işveren LCW idi. Onlar LCW’nin mağazlarında bildiri dağıttılar…
Biz de bildiriler dağıttık.
Bu civardaki esnaf ne diyor sizin direnişinize?
Onlar, “Bugün burada bağırır çağırır, sonra gider” diyorlar.
Evleriniz nerede?
Biz bu çevrede oturuyoruz genelde. Uzakta oturanlar genelde Esenler ağırlıklı, Arnavutköy’de oturan var. İşçiler de eski işçiler. Dört sene çalışan var.
Direniş sürecinde şantiyede neler yaşandığı konusunda bilginiz var mı?
Bizim bu direniş süresince şantiyenin içindeki yemekhanenin koşullarının düzeldiğinin haberini alıyoruz. Ayrıca sigorta primlerinin tam yatırıldığının haberini alıyoruz. Biz burada slogan atıyoruz. Halay çekiyoruz. İçerideki işçiler de etkileniyor. İşveren de bunları tutmak için iyileştirmeler yapıyor.