“… Ayda işliyorum elli tane bakır / Midem bomboş cebim tam takır / Sen çalıp hakkımı bankaya yatır / Kavel seni Kavel yapan benim hey benim.” TÜSTAV, Ocak ayı başında Zafer Aydın’ın “‘Kanunsuz’ Bir Grevin Öyküsü KAVEL 1963” kitabını yayınladı. Kitap ekleriyle birlikte 207 sayfa ve detaylı bir araştırmaya, özenle değerlendirilen ilk elden belgelere dayanıyor. […]
“… Ayda işliyorum elli tane bakır / Midem bomboş cebim tam takır / Sen çalıp hakkımı bankaya yatır / Kavel seni Kavel yapan benim hey benim.”
TÜSTAV, Ocak ayı başında Zafer Aydın’ın “‘Kanunsuz’ Bir Grevin Öyküsü KAVEL 1963” kitabını yayınladı. Kitap ekleriyle birlikte 207 sayfa ve detaylı bir araştırmaya, özenle değerlendirilen ilk elden belgelere dayanıyor. Bu belgelerin önemlice bir bölümü kitabın sonuna eklenmiş, araştırmacıların kullanımına açılmış. Kavel 1963, aynı zamanda bir sözlü tarih çalışması. Zafer Aydın’ın, Kavel grevcileriyle yaptığı görüşmelerle şekillenmiş. Bu yanıyla kitap, Türkiye işçi sınıfı tarihine, emek tarihine gerçek bir katkı da sunuyor.
Kavel 1963, bir grevin öyküsü. Maden-İş, 1963 yılının ilk aylarında İstanbul’da, İstinye koyunun içlerindeki Kavel Kablo Fabrikasında 36 gün süren bir grev yaptı. 1963 Kavel grevi; 1961 Saraçhane mitingi, 1965 Kozlu direnişi, 1966 Paşabahçe grevi, 15-16 Haziran eylemleri, 1977-1980 MESS grevleri, 1989 ilkbahar eylemleri gibi, Türkiye işçi sınıfı tarihi içinde iz bırakmış “tarihi” kabul edilen eylemler, direnişler, grevler arasında sayılır. Grevin en belirgin özelliklerinden biri, 1961 Anayasasıyla grev hakkının tanınmasının ardından henüz 1963 sendika yasaları yürürlüğe girmeden yapılmış olmasıdır. Grev hakkının nasıl kullanılacağına ilişkin hiçbir yasal düzenleme olmadan yürütülen Kavel grevi, 1963 Temmuz’unda yürürlüğe girecek olan sendika yasalarını da etkilemiştir. Kavel grevi, kitabın arka kapağında da belirttiği gibi, “…Sadece bir grev olmanın ötesinde anlam kazanmış; etkisi boyutlarını kat kat aşmış bir eylemdir.” Grev üzerinden grev hakkını sınırlamak için çaba harcayan işverenlerin tutumu; grev yasası görüşülürken konunun Meclis’te önergelere konu olması; grevle ilgili yasaya özel hüküm konulması; grev sırasında sendikalar arasında yaşanan görüş ayrılıkları gibi pek çok gelişme kitabın konusunu oluşturuyor.
Bütün bunların ötesinde kitabın beni en çok etkileyen yanı, insanı yakalayabilmiş olması.
Kavel 1963 bir belge, bir tarih, bir sözlü tarih çalışması ama bence bir anı/öykü kitabı da… Bir destanın; Kavel destanının içindeki insanı yakalayabilen, bize tanıtan, yeniden yaşatan… İşte Kavel grevcileri; İlyas Kabil, Ali Sansar, Hamit Şindi, Hasbal Kayalı, Numan Çoban, Ramazan Gecenoğlu, Şaban Sarsar… Ve sendikalar; Türk-İş, Maden-İş ve greve destek veren bir dizi işçi sendikası… Kavel işçilerine saldıran, Kavel’in yanıbaşında kurulu Türkay Kibrit Fabrikası işçileri, Feti Usta… Kibrit işçilerine karşı Kavel grevcilerinin yanında yer alan Dok işçileri… Ve Kemal Türkler. Doğasından gelen uzlaşmaz, çatışmacı, inatçı kişiliği ile Türkler… Karşı tarafta “Vehbi Koç’un fabrikası” Kavel’de 1961 yılında, altı yıldır eğitim amacıyla bulunduğu ABD’den döner dönmez işbaşına getirilen çiçeği burnunda Genel Müdür İbrahim Üzümcü… Bizim sistemimize yabancı ama “rijit bir adam!” Üzümcü, “Pek geri adım atmayı sevmezdi.” Ve sermayeyi, TİSK’i, MESS’i, Kavel patronlarını memnun eden de buydu.
Kavel 1963, insanı anlatıyor. Zafer Aydın’ın satırlarının, yıllardır çok iyi bildiğim, çok iyi bildiğimi sandığım bir büyük destanı zihnimde yeniden şekillendirdiğini hissettim. Kavel gerçeğiyle, Kavel’in insanlarıyla tanıştım. Grevin, çatışmanın, dayanışmanın görüntüleri gözümün önüne geldi. Gördüğüm gerçek, bildiğim destandan daha görkemliydi: “İşçiler bir ay kadar Sultanahmet Cezaevi’nde tutuklu kaldıktan sonra 11 Nisan 1863 günü yapılan ve gece 23.45’de sonuçlanan duruşmada İlyas Kabil, Halis Bilici hariç tahliye edildiler. Tahliye olan işçiler, dayanışma amacıyla duruşmayı izlemeye gelen aileleri ve arkadaşları tarafından cezaevi kapısında karşılandılar. Gece 03.00 civarında cezaevinden salıverilen işçiler büyük bir konvoy eşliğinde ve gecenin sessizliğini bölen korna sesleri arasında İstinye’ye döndüler. Mahallenin kahvesi açıktı ve duruşmaya gidemeyen insanların bir kısmı da kahvede tahliye olan işçileri beklemekteydi. Tahliye olan işçiler birer kahraman gibi karşılanıp, omuzlarda taşındılar. İşçiler neredeyse cezaevi kapısından İstinye’ye kadar adeta ayakları yere değmeden gelmişlerdi. Ailelerde, halkta büyük bir sevinç vardı.”
Son sözü, Kavel grevcilerinden Ramazan Gecenoğlu’na bırakalım. Gecenoğlu, “Kavel Seni” şiiriyle Kavel’i anlatıyor: “… Ayda işliyorum elli tane bakır / Midem bomboş cebim tam takır / Sen çalıp hakkımı bankaya yatır / Kavel seni Kavel yapan benim hey benim.”