Che’nin sekseninci doğum yıldönümünü anmanın en iyi yollarından biri, onun daha az bilinen ya da en fazla ihmal edilen yönlerini, Marksist düşüncenin yeniden yaratıcısı olarak, Marksizm’in Latin Amerika’da uygulanması konusundaki rolünün önemini yeniden açığa çıkarmak olmalı. Biraz, yenilmişliği, cömertliği, aynı zamanda asilliği, en fazla da cesareti ve “Kahraman gerilla” olarak elde ettiği şöhreti nedeniyle onun […]
Che’nin sekseninci doğum yıldönümünü anmanın en iyi yollarından biri, onun daha az bilinen ya da en fazla ihmal edilen yönlerini, Marksist düşüncenin yeniden yaratıcısı olarak, Marksizm’in Latin Amerika’da uygulanması konusundaki rolünün önemini yeniden açığa çıkarmak olmalı.
Biraz, yenilmişliği, cömertliği, aynı zamanda asilliği, en fazla da cesareti ve “Kahraman gerilla” olarak elde ettiği şöhreti nedeniyle onun bu yönlerinin ihmal edilmesi, bilgisizlik ya da kayıtsızlıkla açıklanabilir.
Fikirleri, değerleri ve davranışları arasında mutlak tutarlılık bulunan biri oluşu, onu aşılmaz değerler dizisine dönüştürdü. Özellikle, eski ideallere ihanetin (ya da düşünülen, söylenen ve yapılan arasında kopukluğun) skandal boyutlara ulaştığı böylesi dönemlerde.
Bu yabancı gerilla Miguel Barnet’in** eski günlerden hatırladığı gibi çantasında León Felipe ve Pablo Neruda’nın şiirlerini taşırdı. Bolivya ormanlarındaki kamplarında, birçoğu evrensel toplumsal düşüncenin gerçek mücevherleri olan yüzden fazla kitap vardı.
Marksizm-Leninizm’in, uygulamadaki kabul edilemez çarpıklıklarını ve onun SSCB Bilimler Akademisi’nin elinden çektiği bu acayip deformasyonu acımasızca eleştirmesi, Marksizm’in kategorilerinin bazılarını eleştirme yeteneğine sahip olması elbette tesadüfî değildi.
Gramsci ve Che’nin görüşleri arasında paralellikler var: Her ikisi de Marksizm’in “skolâstik” bir şekilde tasnif edilmesini reddettiler. İlk önce Gramsci, Rus Devrimi hakkında yazdığı kısa bir makalede “Kapital’e karşı devrim” diyerek, Kapital’in kanonik yorumcusu ve İkinci Enternasyol’in önde gelen teorisyeni Karl Kautsky ile alay etti. Che de gelişmemiş ülkelerde devrimin olanaksızlığına karar veren “iyi dost Sovyetlere” aynı şekilde davranıyordu.
Gramsci gibi Che de, verimsiz Post-Marksistler olarak yeniden doğan, gençlik günahlarının pişmanlığını yaşayan bazı entelektüellerden yıllarca önce “ekonomizm”e karşı mücadele etti. Onlara göre Marksist teoriyi kaçınılmaz olarak idealler mezarlığına mahkûm eden ekonomik determinizmi “keşfederek” ona karşı başarılı bir savaş verdiler. Entelektüel küstahlık ve yetenek yoksunları, Marksizm’in yaratıcılığı üzerine yeniden düşünmek yerine, onu zamanının hâkim ideolojisine bağlı kılmak amacıyla Gramsci ve Che’yi küçümsemeyi ve Marksizm’in karikatürleri önünde saygı duruşunda bulunmayı tercih ettiler.
Büyük lider José Carlos Mariátegui’nin*** asil geleneğinin mirasçısı Che, Marksizm’i “asıl olan dünyayı yorumlamak değil değiştirmektir” diyen Marks’ın, On birinci Tezi doğrultusunda kavrıyordu. O da Lenin gibi Marksizm’in, bir “dogma değil, eylem kılavuzu” olduğuna inanıyordu. Bundan dolayı, eğer teori gerçeklikle tam olarak uyuşmuyorsa, bu özenle gözden geçirilmeliydi.
Marksizm kökenli Avrupa-Merkezcilik, kendi çevresinde, sosyalist devrime geçişi sağlayamadığından, küvetteki kirli su ile birlikte bebeği dışarı çıkarmaksızın, bu tür şartları ortalıktan temizlemek ve eşi görülmemiş bu meydan okuma ile hesaplaşmak için teoriyi yeniden yaratmak zorunda kaldı. Ve eğer “bildirgeler” aşamalı ve mekanistik bir görüş şartı koymuyorlarsa, sosyalist devrim gerçekleşemezdi. Bu anlayışa göre ulusal burjuvazinin önderlik ettiği bir burjuva demokratik devrim yapılmadan önce sosyalist devrim yapılamazdı. Öyleyse bu metinler denize dökülmeli ve her şey yeniden düşünülmeliydi.
Che de bu konuda Marksist düşüncenin büyük klasikleri gibi; teorinin tamamlanmış bir yapı olmadığını tersine sürekli gözden geçirilmesi ve yeniden yapılandırılması gereken bir girişim olduğunu, bazı önermelerin terk edilebileceğini ve Marksizm’in temel argümanlarına zarar vermeksizin, bu önermelerinin yerine kapitalizmin yağmacı, sömürücü, haksız, hastalıklı karakterini açığa çıkaran başkalarının konulabileceğini gösterdi.
Che ayrıca, sosyalist projenin, dayanışma ve fedakârlığa dayalı etkili ve somut bir enternasyonalizmi; kapsamlı katılımcı demokrasiyi; yeni bir kültürü; yeni insanı yaratmak olduğunu ve de bunların, üretkenlik ve ekonomik çerçeveden üstün olduğunu gösterdi. Bütün bunlar maddi desteği gerektirirdi ama eğer bu destek sosyalist projeyi kurmaya hizmet etmiyorsa, projenin ölü doğması kaçınılmazdı.
Che’nin teorik mirası uçsuz bucaksızdır. İşte onu inşa görevi şimdi başladı. Onun, zamanın uluslararası arenasında, SSCB tarafından ilan edilen ve döneme egemen olan “barış içinde bir arada yaşama” ilkesi üzerine yaptığı kötümser değerlendirmeler kehanete dönüştü. Ona göre sosyalizm, “kapitalizmin bize miras bıraktığı eski silahların yardımı ile” kurulamazdı. Son yaşanan olaylar bu tespitin çürütülemez olduğunu gösterdi.
Bu gazetenin (Pagina/12) 12 Haziran tarihli baskısında yer alan yazıda Juan Gelman’ın belirttiği gibi Bill Clinton’un “insani bombalamalarından”, Bush ve onun çetesi tarafından tanımlanan “zorunlu tehditler” ile 10-12 yaş arası çocuklara yapılan işkencelere kadar yaşanan olaylar, onun emperyalizmin acımasız ve ıslah olmaz karakteri üzerine olan analizlerini günden güne doğruladı.
Aynı şekilde, kapitalist ideoloji üzerine “Kapitalizm kaba güç kullanır ama aynı zamanda sistemdeki insanları da eğitir” tespitiyle, beş yüz yıldan beri bunu sürdüren kapitalizme karşı, bizleri bütün cephelerde “fikirler mücadelesine” çağırdığı açık. Bizler de bu mücadeleyi, önünde durulamayan yerleşmiş bilginin teorik yansımasının kilometre taşlarını birer birer sayarak sürdürebiliriz.
Onun amansız yürüyüşü, giderek daha fazla derin ve kapsamlı idrak ufuklarına doğru devam ediyor. Che alçakça katledilişinden kırk yıl sonra, her zamankinden daha fazla hayatta.
[Pagina/12’deki İspanyolca orijinalinden Atiye Parılyıldız tarafından Latinbilgi (Sendika.Org) için çevrilmiştir]
Çevirenin notu:
* Atilio A. Boron: Arjantinli bir siyaset bilimcisi ve sosyolog. Güney Amerika’nın önemli aydınlarından biri olan yazarın birçok kitabı var.
** Miguel Barnet: 28 Ocak 1940 yılında Küba’nın Havana kentinde doğdu. Yazar, antropolog ve şairdir. Küba içinde ve dışında en fazla eseri yayınlanan ve Nazım Hikmet ile tanışmış olan Kübalı entelektüellerden biri.
*** José Carlos Mariátegui: (14 Haziran 1894 – 16 Nisan 1930) “Latin Amerika sosyalizmi, kopya değil, kahramanca bir yaratı olmalıdır” diyen Perulu komünist bir önder. Peru’nun güneyinde küçük bir köy olan Moquegua’da doğdu. Mariategui 1917 Rus devriminin ve ertesi yıl Cordoba’da gerçekleşen üniversite reformunun etkisiyle, Lima’da gazetecilik ve edebi faaliyetlere yöneldi. Gazeteciler derneği başkan yardımcılığına seçildi. Haziran 1918’de “Nuestra Epoca” dergisini yayınladı. Birkaç ay sonra Sosyalist Propaganda Komitesini örgütledi. Ekim 1919’da Avrupa’ya gitti. Kısa bir süre kaldığı Paris’te Henri Barbusse ve Romain Rolland ile tanıştı. Ardından İtalya’ya geçip savaş sonrası dönemin entelektüel ve siyasal iklimini keşfe koyuldu. Mariategui, Mart 1923’te Peru’ya döndü. 1926’da Armauta dergisini yayınlamaya başladı. Ekim 1928’de Peru Sosyalist Partisi’ni kurdu ve aynı yıl “Peru Gerçekliğinin Yorumu Üzerine Yedi Deneme”yi yayınladı. 1930 yılında öldüğünde yalnızca 36 yaşındaydı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.