Uzunca bir süredir birileri toplumu fena halde manipüle ediyor, günlük dile çevirirsek, işletiyor. Yalnız gerekli bilgilere yeterince hâkim olamayan biz ve bizim gibi genel çoğunluk değil, sistemin sahipleri, akil adamları, kamuoyu oluşturucular da, işletildikleri için, rol kesmek zorunda bırakılıyorlar. Bu manipülasyon, çok matah gibi gösterilen bir yolla, orduya, güya kafa tutularak yapılıyor. Bilindiği gibi bu […]
Uzunca bir süredir birileri toplumu fena halde manipüle ediyor, günlük dile çevirirsek, işletiyor. Yalnız gerekli bilgilere yeterince hâkim olamayan biz ve bizim gibi genel çoğunluk değil, sistemin sahipleri, akil adamları, kamuoyu oluşturucular da, işletildikleri için, rol kesmek zorunda bırakılıyorlar.
Bu manipülasyon, çok matah gibi gösterilen bir yolla, orduya, güya kafa tutularak yapılıyor. Bilindiği gibi bu ülkede ordu, en muktedir güçtür, ondan korkulur, ona karşı çıkmak veya ona dair ulu orta laf etmek, suçların en büyüğüdür ve her babayiğit böyle bir suçu işlemeye cüret edemez. Bu durum, insanların iç dünyalarında derin bir yer edinmiştir. Bu verili ve içselleşmiş duruma, birileri cepheden karşı çıkıyor, sözde. Öncelikle, büyük yalanı güçlendirmek için, ortaya koyan bu ikincil yalanı deşifre edelim. Bu ülkede ordunun yaptığı veya yol açtığı her türden zulme ve baskıya, canları pahasına karşı çıkanlar hep onlar oldular ve onlar, halkların ve ezilenlerin kurtuluşu uğruna, bu faaliyetlerini, büyük bir kararlılık ve dirençle devam ettirmektedirler. İşte Kürt halkının politik yapısı ve işte devrim ve sosyalizm kavgasını verenler.
Genel olarak toplumda var olduğu sanılan ve iddia edilen ordu severlikten hareketle, birileri, güya ordu/darbe karşıtlığı yaptığını iddia ederek, toplumu AKP nin saflarında konumlandırmaya çalışmaktadır. Bir yanda ordunun yapacağı darbe korkusu, diğer yanda, darbe yapacak orduyu engelleyecek olan sahte kahramanlar yaratılmakta ve bu sahte kahramanlar, toplumsal güç haline geldikleri oran ve zamanda, topluma AKP’yi darbe karşıtı göstermeye çalışmaktadırlar. En anlaşılır haliyle, durum böyle gelişmektedir. Anlamlı bir ordu/darbe karşıtlığı, ancak ve ancak AKP karşıtlığıyla mümkün olabilir, AKP yandaşlığıyla değil. AKP’nin kılcıyla ordu/darbe karşıtlığı yapılamaz, bunu yapacağını sanan, ya yanılıyordur veya sahtekârlık yapıyordur. İşin özü bu. Hemen belirtelim ki bu ordunun darbeci, ırkçı, şoven bir sicilinin varlığı bu gerçeği değiştirmemektedir. Ancak yine belirtmeliyiz ki toplum, kırk katır mı, kırk satır mı seçeneklerine mahkûm değildir, bu tartışmalarda yapılmak istendiği gibi.
Bu ülkede, ne yakın geçmişte ve nede görünen gelecekte, normal koşullarda, egemenlerin(devletin, sermayenin ve emperyalist güçlerin) bir darbe yapma niyetleri yoktu ve olmadı. Bu yazıyı okuyan birçok insanın, bu cümle karşısında irkildiklerini, kızdıklarını, öfkelendiklerini duyar gibi oluyorum. Ama tam da sorun budur işte. Manipüle edildiğimiz, belli koşullanmalara sahip kılındığımız için, bu cümle ve iddia, okuyanları irkilttir, rahatsız eder. Ama biraz fikir eksersizi yapalım, hani hep söylenir ya, ezberlerimizi bozalım. Daha doğrusu, estirilen rüzgârın etkisinde sıyrılarak baklalım olaylara. Darbe niçin yapılır? Belli politik koşulların sonucu olarak yapılır. Yani egemenlerin- yukarıda belirtilen bileşenlerin- yönetememe durumunda darbe yapılır. Öyleyse ne zaman egemenler böyle bir sıkıntı içine girdiler? 1980 den sonra, esas olarak, -Kürt hareketinin yarattığı sonuçlar dışında-, hiçbir zaman. Peki, 28 Şubat, 27 Nisan ve son yedi yıldır yaşananlar nedir? Onlar aslında rutin operasyonlar, müdahaleler, ince ayarlardır ve ordu içinde bazı cuntaların gelişmeleri doğru okumayarak statükoculuk yapma isteklerinin yarattığı sonuçlardır. Türk ordusu gibi bir orduda, bu tür durumlar hep olmuştur, olmaya da devam edecektir, bu sistem var olduğu sürece. Çünkü ordu, her zaman ve aslında her yerde, asli iktidar aracıdır. Türkiye gibi ülkelerde ise çoğu zaman iktidar gücüdür. Ve Türk ordusunun darbeciliği siyasal hegemonyası ayan beyandır. Ancak bir darbe yapılmasının gerektirdiği asgari koşullar bakımında olaya bakmaya çalışmalıyız. Nasıl helva yapmak, öncelikle, helvaya olan ihtiyacın, sonrada helvayı yapmak için gerekli koşulların, yani yağın, unun ve şekerin varlığını gerektiriyorsa, darbede belli bir ihtiyacı karşılayan ve gerekli koşulların olmasını zorunlu kılan bir durumdur. Bu açıdan bakılınca, sermayeden bağımsız bir iktidar gücü olamayacağına göre, sermayenin bir darbe istediğini göstermemiz gerekmez mi? Darbe olacağı iddiasını ileri sürenler, önce bu soruna cevap vermek zorundadırlar. Yalnız bu kadar değil, aynı önemde ikinci bir sorununda cevabının verilmesi gerekir, biliyoruz ki hiçbir darbe emperyalistlere rağmen yapılamamıştır ve yapılamaz. O halde ne zamandan beri emperyalistler Türkiye de bir darbe istemişler ve istiyorlar? Tamamlayıcı olması için son soru, acaba bu egemen güçler, darbe yapmak istiyor da bu sahte kahramanlar mı engel oluyorlar? Bu soruların cevabı, darbeye dair fikir ve iddia ileri sürmenin olanaklarını veya olmazlarını ifade edebilir. Eğer bu sorular yok farz edilerek bu konuda bir iddia ileri sürülüyorsa, bu gün herkesin dilinde olacak kadar yaygın ve etkili kişiler tarafında konuşulacak kadar önemlide olsa, bu iddia ve fikirler manipülasyondur, kafa karışıklığıdır. Darbe tezini ileri sürenler, genellikle, ordu ile hâkim sınıflar ve emperyalistler arasındaki bağı, ya görmezden geliyorlar veya bilerek görünmez kılmaya çalışıyorlar. İşin doğrusu, yapılan bu tartışmalarla konunun diğer boyutlarının yanında, başka gelişmeler ve olgular gizlenmekte, başka beklentiler gerçekleştirmek istenmektedir. Egemenlerinde, bu ordunun da, bu günün siyasal koşullarında, bir darbeye, şimdilik ihtiyaçları yoktur. Yapacaklarını darbesiz yapmanın yol ve yöntemlerini üretiyor ve geliştiriyorlar.
Peki, bütün bu olanlar, bunca tartışma neydi, neyi ifade ediyor? Bunların her birinin tek-tek ayrıntılarına girmeden, genel olarak doğru olduklarını, söz konusu cuntaların oluştuğunu, oluşturulan bu cuntaların, açığa çıktığı gibi, darbe hazırlıkları yaptıklarını, peşinen kabul etmekte hiçbir sakınca yok. Evet, bu yazılıp çizilenler doğrudur. Ancak bunların yazılıyor çiziliyor olması, ne demokrasi için bir adımdır, nede bunları açığa çıkarttığı varsayılan AKP demokrattır. Dahası, bu cunta faaliyetlerinin yazılıyor, çiziliyor, açığa çıkıyor olması, genel ve esas olarak, ordunun hâkim kliğinin, belki biraz isteksiz bir işbirliği ve onayı ile yapılmaktadır. Bize görünen ve genelkurmayın yaptığı o gürültülü açıklamalar, masaya vurmalar, keskin söylemler, diğer siyasal boyutları yanında, ordu içindeki güç dengeleriyle ilgili olabilir ancak. Nede olsa egemenlerin tasarladığı ordu olgusunu ve yaşanan siyasal gelişmeleri yeterince anlayamamış olan bu cuntaların devre dışı bırakılması süreci, orduda çeşitli rahatsızlıklara yol açmaktadır. Bu rahatsızlıkları bastırmak için belirlenmiş olan bu süreç işletilirken, bir yanda, cuntalara çok fazla dokunulmamaya çalışılmakta, diğer yanda, klasik politika gereği olarak, sözde ordu düşmanlarına karşı tavır alınmış olunmaktadır. Böylece aslında her şeyin eskisi gibi olduğu görüntüsü yaratılarak, cuntalar tatmin edilmeye çalışılmaktadır.
Geleceğin Türk ordusu, darbe yapmaya değil, darbe yapmadan, ama tümden dizginleri eline almaya göre kendisini şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu günün sahte kahramanları kahramanlıklarını bu gerçeğe borçludurlar. Anlayamadıkları da budur. Ama konu başka bir yazının konusu olduğu için değinip geçiyoruz.