TEKEL işçilerinin 4/C sefaletine karşı bir aydır Ankara’da sürdükleri direniş, ülkenin dört bir tarafından diğer TEKEL işçileri ve ailelerinin oturma eylemiyle sürüyor. Kadın ve erkek işçiler çocukları da dâhil olmak üzere Ankara’nın Sakarya bölgesindeler. Güne iş bırakmayla başladıkTürk-İş Başkanlar Kurulunun kararıyla 15 Ocak’ta da iş bırakma eylemi vardı. Çalışma yaşamını 18.yy işçi köleliğine çevirmeye çalışan […]
TEKEL işçilerinin 4/C sefaletine karşı bir aydır Ankara’da sürdükleri direniş, ülkenin dört bir tarafından diğer TEKEL işçileri ve ailelerinin oturma eylemiyle sürüyor. Kadın ve erkek işçiler çocukları da dâhil olmak üzere Ankara’nın Sakarya bölgesindeler.
Güne iş bırakmayla başladıkTürk-İş Başkanlar Kurulunun kararıyla 15 Ocak’ta da iş bırakma eylemi vardı. Çalışma yaşamını 18.yy işçi köleliğine çevirmeye çalışan yasa ve uygulamalara karşı üretimden gelen gücünü ortaya koyan işçiler “çalışmama haklarını” kullanarak işe gitmedi. Ankara’da da sendikalarının veya işyerlerinin önünde buluşan işçiler kortejler halinde sloganlarla Türk-İş önüne geldiler. Burada direnişe devam eden TEKEL işçileriyle buluşan işçiler öğleden sonra başlayacak olan oturma eyleminin heyecanını birlikte yaşadılar.
Güneş battı, mumlar yakıldı
Tuna Caddesi üzeri. Burger King’in önündeyiz! İçerisi bomboş, dışarısı tıklım tıklım. Ortada bir davulcu. Ankara’nın davul ve zurnacıları genellikle yoksul Çinçin Mahallesi’nin sakinleridir. Davulcunun etrafında İzmirli işçiler. Ege’nin pehlivan Koca Yusuf’u da tempo tutuyor… Koca Yusuf İzmirli bir TEKEL işçisi. Kazağı gömleği çıkarmış. “Üşümüyorum” diyor. Haklı, ortam Ankara kışına inat sıcak.
Üç kadın, bir battaniye
Açlığı ve yoksulluğu kader kabul etmeyen kadınlar tas tarak, çoluk çocuk toplayıp gelmişler. Açlık ve yoksulluk vaad eden bir geleceği paylaşmayız ama dünya malını paylaşırız diyorlar. Bir battaniye üç kadının dizlerini ısıtıyor. Davula tempo tutuyorlar, halay devam ediyor.
Misafir oluyorlar birbirlerine…
Öbek öbek oturan işçilerin arasında dolaşıyoruz. İnkılap Sokak’ın başında yüzünü alana dönmüş bir sinema düzeni var. İşçiler taburelerin üzerinde oturuyor. Nerden geldiklerini soruyoruz, hep bir ağızdan “Batman” diyorlar. Bir tanesi “ben Tokat’tan geldim” diyor. Yorulmuş alanda dolaşırken, çökmüş boş bulduğu tabureye. “Misafirim ben burada, iki soluklanayım, bir çay içeyim devam edeceğim dolaşmaya” diyor.
TEKEL tribünü
Ortada bir işçi, amigoluk yapıyor. Etrafında Samsun’lu işçiler. Amigo sol elini kaldırıyor, soldakiler ses veriyor “gün gelecek”, sağ elini kaldırıyor sağdakiler ses veriyor “devran dönecek”, sol “AKP halka”, sağ “hesap verecek”. Amigonun iki eli havada, işçiler ayağa fırlıyor “laylaylaylay oooo DİRENİİİŞŞŞ, laylaylaylay oooo DİRENİİİİŞ, ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK”. Alkışlar… Oturuyorlar, haydi bir dahaaa….
Direnene çay, direnene gözleme
Direniş alanında çay ocaklar, salep semaverleri, gözleme sacı. Seyyar satıcı bağırıyor “direnene çaaay, direnene gözlemeee”…
Tuna Caddesi üzerinden Bayındır Sokak’ın köşesine, yukarı doğru yürümeye çalışıyoruz. Çok zor. Her yer oturma alanı. Dönüyoruz, İnkılap Sokak’tan devam edeceğiz. Solumuzda bir ağacın altında onlarca bavul, çanta. Hemen arkasında, daire olmuş oturan kadınlar. Amasya’dan gelmişler. “O çantalar bizim, içinde sadece battaniye var” diyorlar. Sakarya Meydanı’na dönüp, Bayındır Sokak’ın başından dolanıp geliyoruz. Sokağın köşesine kocaman bir kazan geliyor. Başında şapkası, üstünde önlüğü, elinde koca kepçesiyle bir aşçı. “Sıraya geçin, haydi sıraya geçin, çorba soğumasın.” Sohbet ediyoruz o çorbaları dağıtırken. Sakarya esnafı, kaynatmış bir kazan çorbayı, çıkarmış sokağa.
Türk-İş binasının karşı köşesindeyiz. Adıyamanlı işçiler. Bir düğün havası var. Kadın sesleri enstrüman olmuş, çalıyor. Erkekler ortada şıkır şıkır oynuyorlar. Türkü bitti, yenisine geçecekler, araya slogan alıyorlar; “AKP 4/C’ni al başına çal”.
Yönümüzü Tuna Caddesi’nden aşağı doğru çeviriyoruz. Solumuzda bir çay tezgâhı daha. “Çaya para yok, çaya para yok”. Ülkenin emek dostları, işçiye çay demlemiş.
Bir Kafkas havası yükseliyor alanda. Hemen gidiyoruz sesin geldiği yöne. Ortada iki işçi, etrafını Tokatlılar sarmış. Enstrüman yine insan sesleri ve elle tutulan tempolar.
Bitlis’in tütünü de bir başka, disiplini de…
Kaybolmak, kaytarmak yok. Bitlisliler saat başı yoklama alıyor. Naşide Abla’yla tanışıyoruz. Sohbet tadında bir röportaj başlıyor. “4/C’ istemiyoruz, kadrolu, güvenceli iş istiyoruz” diyor. 20 saatlik yoldan gelmişler. “Biz burada birlikten kuvvet doğuruyoruz, açılımı da yaptık, doğusu batısı buradayız, ortak noktamız yetim hakkı yememiş olmamız, ayrıca ben de yetimim” diyor. Bir başka kadın işçi katılıyor sohbete; “Kurban Bayramı arifesi dahil çalıştık. Altlarındaki araba öyle gelişmiş ki kör bile kullanır, dünyanın parası o arabalar. IMF uşağı olmuş bizim cebimizden borç ödüyor. Verdiği para ev kiramız kadar, oğlunun bir günlük harçlığı kadar. Ben ayağı kırık oğlumu bırakıp geldim. Vahit Kiler, Bitlis milletvekili, yaprak tütün benim namusumdur diyordu, namusun şerefindi şimdi nerdesin, kazanana kadar ölmek var, dönmek yok” diyor. Naşide Abla bağlıyor sohbeti; “Ankara’nın soğuğu 4/C’den daha sıcak.”
Fotoğraflar: Kahraman Yapıcı