2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun yerine geçmek üzere Bakanlık tarafından “Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” isimli bir tasarı hazırlatıldı. Bu tasarı 2822 sayılı Kanunun antidemokratik özünü bütünüyle taşımakta ve hiçbir dikkate değer fark içermemektedir. Bu tasarı ayrıntılı bir kritiği, bir eleştiriyi de hak etmemektedir. 1. 2822 sayılı Kanunun çok temel bir sınırlaması […]
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun yerine geçmek üzere Bakanlık tarafından “Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” isimli bir tasarı hazırlatıldı. Bu tasarı 2822 sayılı Kanunun antidemokratik özünü bütünüyle taşımakta ve hiçbir dikkate değer fark içermemektedir. Bu tasarı ayrıntılı bir kritiği, bir eleştiriyi de hak etmemektedir.
1. 2822 sayılı Kanunun çok temel bir sınırlaması olan ve kaynağını Anayasadan alan “tek düzeyli toplu pazarlık” modeli bir Anayasa değişikliği yapılamadığından aynen tasarıda da korunmaktadır. Anayasadaki; “Bir işyerinde aynı dönem için birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz” hükmü 2822 sayılı Kanunda olduğu gibi tasarıda da aynen yer almaktadır.
2. Toplu iş sözleşmesi yapabilmek için işçi sendikasının idareden “yetki belgesi” alması şartı uluslararası standartlara aykırı olmasına rağmen tasarıda da aynen korunmaktadır. Tasarı esaslı noktada da bir ilerleme getirmemiştir.
3. Sendikaların toplu sözleşme bağıtlayabilmelerinin -dolayısıyla grev hakkını kullanabilmelerinin- ön koşulu olan ülke barajı düşürülmüş de olsa korunmaktadır. İşyerinde, işyerlerinde ya da işletmede ya da her ne karın ağrısıysa yasada öngörülen toplu pazarlık biriminde toplu sözleşme bağıtlayabilmek için ülke barajına ek olarak sağlanması gereken yarıdan fazla işçiyi üye yazmış olma koşulu da tasarıda yer almaktadır. Uzun lafın kısası “çifte baraj” ya da “çifte sayısal koşul” olarak bilinen anti-demokratik kural ve sınırlamalar korunmaktadır.
4. Yetki alan sendikanın 2822 sayılı Kanunda öngörülen, 15 gün içinde çağrı, 6 işgünü içinde başlangıç tarihini belirleme, 60 gün içinde toplu görüşmeyi anlaşmayla sonuçlandırma -ya da 30 gün içinde uyuşmazlık tutma- uyuşmazlığı takiben 15 günlük arabulucu sürecine katılma, arabulucu raporunu tebliğinden itibaren 6 işgünü içinde grev kararı alamama, bunu izleyen 6 işgünü içinde grev kararı alma, kararı 6 işgünü içinde noter kanalıyla karşı tarafa bildirme, 60 gün içinde uygulama, uygulama tarihini 6 işgünü önceden karşı tarafa noter kanalıyla bildirme gibi yazana da okuyana da uygulayana da daral getiren garabet tasarıda azcık kısaltılarak aynen korunmaktadır.
5. Siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevi tasarıda gene kanundışı grev sayılmaktadır, gene yasaktır. İşyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler hakkında da kanun dışı grevin yaptırımı uygulanacağı hükmü korunmaktadır.
Konfederasyonlar bu tasarıları değerlendiriyorlar, nasıl değerlendiriyorlarsa artık… Esasen sendikaların talebi;
1. Anayasa’da yer alan ve uluslararası sözleşmelere aykırı, yasaklayıcı, sınırlayıcı tüm hükümlerin kaldırılması olmalıdır.
2. Türkiye’nin Avrupa Sosyal Şartı üzerine koyduğu çekinceleri kaldırması olmalıdır.
3. Toplu pazarlık ve grev prosedürünün tamamen kaldırılması olmalıdır. Grev yasaklarının, grev hakkının kullanılmasının önündeki bütün sınırlamaların kaldırılması olmalıdır.
Esasen bir yasaya da gerek yoktur. Toplu pazarlık ve grev haklarına ilişkin olarak Anayasa’da getirilecek genel/demokratik güvenceler yeterlidir. Uluslararası sözleşmeler çerçevesinde -ki Anayasa hükmü gereğince Türkiye’nin usulünce onayladığı bu sözleşmeler ulusal yasalardan daha üstündür- gelişecek pratikle, yargı kararlarıyla Türkiye kendi modelini özgürce yaratabilmeli, geliştirebilmelidir.