Geçtiğimiz günlerde Başbakan kameraların karşısına geçip, yüzde 3’lük kotanın tam manasıyla eksiksiz doldurulması gerekiyor, bunu bitirmemiz lazım dedi. Ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı çıktı, engelli istihdam etmeyen kamu kuruluşlarına ceza kesileceğini ilan etti. Bütçe görüşmeleri sırasında Maliye Bakanlığı’nın engelli kadroları için vize verdiği ileri sürüldü. Bazı sözde engelli örgütleri de heyecana kapılıp, sevinçle sağa […]
Geçtiğimiz günlerde Başbakan kameraların karşısına geçip, yüzde 3’lük kotanın tam manasıyla eksiksiz doldurulması gerekiyor, bunu bitirmemiz lazım dedi.
Ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı çıktı, engelli istihdam etmeyen kamu kuruluşlarına ceza kesileceğini ilan etti.
Bütçe görüşmeleri sırasında Maliye Bakanlığı’nın engelli kadroları için vize verdiği ileri sürüldü.
Bazı sözde engelli örgütleri de heyecana kapılıp, sevinçle sağa sola demeçler vermeye, hükümeti alkışlamaya başladı.
Estirilen rüzgârla 2010 yılında 38 bin engellinin memur olarak işe alınacağı gibi bir yaratıldı.
Bu konuları bilmeyenler için hatırlatalım;
İş Yasasına göre 50 kişi ve üzerinde istihdamı olan işyerleri için yüzde 3 oranında engelli çalışma yükümlüğü var. Aynı yükümlülük İş Yasasına göre kamuda yüzde 4.
Devlet Memurları yasasına göre ise kadroların yüzde 3’ü oranında engelli çalıştırma zorunluluğu var.
Ancak bu yasaların uygulanması nedense bir türlü sağlanmıyor.
Engelli istihdamı konusunun bir anda gündeme gelmesinin nedeni aslında son derece basit. Ankara’da “özürlüler şurası” adı altında hükümet tarafından düzenlenmiş bir toplantı gerçekleştirildi.
Şura tam da Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 3 Aralık Dünya Engelliler Günü öncesine denk getirildi.
Başbakan dahil bakanlar, engellilerin istihdamı konusunda AKP hükümetlerinin ne kadar başarılı olduğunu anlattı.
Gelebilecek eleştirileri kesmek için beklentilere hitap eden görüşler dile getirildi.
Elbette ücretli veya gönüllü şakşakçılar da ellerindeki araçlarla, gazetelerle, televizyonlarla, radyolarla, derneklerle, vakıflarla hükümetin başarılarını, yeni ve önemli atılımlarını, açılımlarını dillendirmekte yarıştı.
Birkaç sorumluluk sahibi engelli örgütünün dışında kimse, buna muhalefet partileri de dahil, kamuda engelli istihdamı konusunda hükümetin yasayı uygulamadığını hatırlatmadı.
Yakın tarihe kısa bir yolculuk yapılsa, Şura ve hemen ardından gelen 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle ortaya saçılan bu vaadlerin daha ciddi bir şekilde değerlendirilebilirdi.
Ama yapılmadı.
AKP ilk kez 2002 yılında hükümet kurdu. Bugünün Cumhurbaşkanı, o günün Başbakanı Abdullah Gül bir genelge yayınladı.
Tarih önemli 3 Aralık 2002. “Başbakanlığın 2002/58 sayılı özürlüler ile ilgili genelgesi”;
“Kamu kurum ve kuruluşları, istihdamı zorunlu özürlü personel kontenjanlarını açık tutmayarak süresi içinde sınav açacak, özürlülerin eğitim gördükleri alanlarda, eğitim düzeylerine, mesleki bilgi ve becerilerine uygun iş ve görevlerde istihdamlarının sağlanması için özen gösterecektir.”
“… özürlü çalıştırma zorunluluğuna uymayan işveren veya vekilince ödenmesi gereken para cezalarının tahsili ve tahsil edilen para cezalarının Maliye Bakanlığı ile eşgüdüm sağlanarak, nemalandırılması hususlarında azami titizlik gösterilecektir.”
Hadi diyelim, Abdullah Gül’ün başbakanlığı sayılmaz, geçici bir dönem için yalancıktan görev yaptı.
Peki o zaman asıl başbakan ne yaptı?
Tarih yine 3 Aralık, yıl 2004.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iki yıl önce yazılanı hiç hatırlamadan, yeni bir genelge daha yayınladı. “2005 Özürlülerin İstihdam Yılı Genelgesi” başlığını taşıyan 2004/28 sayılı Başbakanlık genelgesinde engellilere istihdam sözü verildi.
Söylenti değil, belgesiyle işte yazılanlar;
“Kamu kurum ve kuruluşları, istihdamı zorunlu özürlü personel kontenjanlarını doldurmak için üzerlerine düşen sorumlulukları gecikmesizin yerine getirecektir.
Özürlü memur istihdam etmekle yükümlü olan kamu kurum ve kuruluşları uygun boş kadro bulunmadığ tardirde boş kadroda unvan değişikliği yaparak gerekli kadroları temin edeceklerdir.”
“Özürlü işçi çalıştırma yükümlülüğünü yerine getirmeyen özel sektör ve kamu kurum ve kuruluşlarından tahsil edilmesi gereken idari para cezalarının tahsilinde yaşanan sorunların giderilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlar gerekli çalışmaları yapacaklardır”
Ne kadar kesin ifadeler değil mi? Ama sonuç yine sıfır.
Hükümete geldiklerinden beri engelli kamudaki engelli kadrolarının yaklaşık yüzde 80’i hep boş kaldı.
Haklarını yemeyelim, Başbakan 2006/15 sayılı “Özürlü İstihdamı İle İlgili Başbakanlık Genelgesi”nde; “kamu kurum ve kuruluşlarınca istihdamı zorunlu özürlü personel kontenjanlarının doldurulması …. hususlarına uyulmasında gerekli duyarlılığın gösterilmediği anlaşılmıştır” diyerek başarısızlığını itiraf etti.
Neden diye sorulduğunda bir açıklama yapmak yerine, çalışmaların sürdüğü söylendi duruldu.
Çok sıkıştıklarında ise topu Maliye’nin bütçe yetersizliği nedeniyle kadrolara “vize” vermemesi gösterildi.
Oysa yasa kesin hükümler içeriyor, ne Başbakanın genel yayınlamasına, ne de birilerinin Maliye Bakanlığı’ndan vize beklemesine ihtiyaç var.
Başbakan ve bakanları yasada verilen görevi yapmakla yükümlüler.
Bir görüşe göre bu kotaların uygulanmayışının ardında yatan neden hem mali hem de siyasi bir oyun.
Kadroya alacağı her kişi için en az 700 TL aylık ödemeleri gerekecek. Bu ödemek yerine eğer gerekli koşulları sağlayabilirlerse engelli aylığı alsınlar diyorlar. Böylece 180 TL ile durumu kurtarıyorlar.
İş bununla da bitmiyor, engelliyi kendilerine bağlamış oluyorlar. Çünkü aylığın sürdürülebilmesi kurumun elinde, gözünün üstünde kaşın var denildiğinde aylık kesilebiliyor.
Zorunlu kotayı doldurmayana ister özel, ister kamu olsun idari para cezası kesilmesi gerekiyor. Yıllardır bu hüküm uygulanmıyor. Yani yine suç işleniyor.
Hükümet yasaları işine geldiği gibi yorumluyor, açıkçası kendi hukukunu uyguluyor.
Ortada bir samimiyetsizlik, gerçekliğe aykırı, doğru olmayan bir şeylerin bulunduğu kesin.
Ya başbakan gönül almak için genelge yayınlıyor ya da bakanlar başbakanın iradesini yok sayıyor. İkincisi olamayacağına göre, hani kendileri Kasımpaşalı ya!, geriye tek seçenek olarak başbakanın engellileri kandırmış olduğu sonucu çıkıyor.
Yalancı çobanın hikâyesini herkes bilir. Artık başbakan doğruyu söylese bile ona inanmak, eğer dalkavuk değil iseniz, pek kolay görünmüyor.
Hükümet 2002’den beri aynı masalı her 3 Aralıkta anlatıyor. Yalnızca masal anlatılsa iyi, açık biçimde görev ihmali yapıyor. Ne yasanın gereklerine, ne kendi genelgelerine uymuyor.
Hem suç işliyorlar hem de giderek daha fazla yalana dolana sarılıyorlar. Onlar bunu yaparken muhalefet ise iktidarın belirlediği gündemin içinde yuvarlandığını bile farkına varamıyor.
Muhalefet partileri söylem ve eylemleriyle halkın umutlarını tüketiyor, iktidarın yelkenini şişiyor.
Bu yelkenin havasını almak, yine halkın kendi örgütlülüğüne, haklar ve özgürlükler temelinde yükselen muhalefet mücadelesine düşüyor.
Halkevlerinin “halkın hakları var” kampanyasını her alanda yaygınlaştırmak, sahip olduğumuz hakları bilince çıkarmak ve bunun etrafında birleşmek gibi bir görev herkesin sorumluluğunu gerektiriyor.