Zamanın ruhunu çağıran çağırana… Türkiye tarihi yeniden yazılıyor ya. Dünyanın saygın üniversitelerinde doktora tezleri olarak yazılıyor, mesela. Beyaz camda, akil adam ve kadınların “şok edici”, “şifre çözücü”, “put kırıcı” söz ve mimikleriyle yazılıyor. Öyle uzağa bakmaya da gerek yok, Dışişleri Bakanı’nın 34 baskı yapan “Derinlikli Stratejisi”nde de yazılıyor, bu tarih. Bugün ana-akım haline gelen tarih […]
Zamanın ruhunu çağıran çağırana… Türkiye tarihi yeniden yazılıyor ya. Dünyanın saygın üniversitelerinde doktora tezleri olarak yazılıyor, mesela. Beyaz camda, akil adam ve kadınların “şok edici”, “şifre çözücü”, “put kırıcı” söz ve mimikleriyle yazılıyor. Öyle uzağa bakmaya da gerek yok, Dışişleri Bakanı’nın 34 baskı yapan “Derinlikli Stratejisi”nde de yazılıyor, bu tarih. Bugün ana-akım haline gelen tarih tezi özetle şu: Osmanlı modernleşmesini önce İttihatçılar sonra da Kemalistler paranteze almış. AKP; öncüllerinin (Menderes-Özal çizgisi) mirasıyla bu parantezi kaldırıp, Osmanlı modernleşmesiyle süreklilik tesis eylemekteymiş. Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşını ve Cumhuriyet’i paranteze alan ana-akım tarih tezine sağından solundan katkı yapan yapana… Bunda yadırganacak bir durum yok; erktir, yazdırır.
Ne var ki bu katkılardan birini nihayet sendika.org sayfalarında da görmüş olduk. Yazarımız “yedi düvele karşı savaştık” efsanesiyle dövüşmüş. 1919-1922 döneminin şifresini kırmış ve ortaya çıkmış ki, Kurtuluş Savaşı dediğimiz de meğer “bütünüyle karşı devrimci bir süreç”miş. Anadolu, Bolşevik Devriminin alazıyla tutuşmaya yatmışken, bundan korkan İngiliz emperyalizmi, Mustafa Kemal’e bir yurt, bir de cumhuriyet ihsan eylemiş.
Yazarımızın elini tutacak değilim. Şu sıralar yazarımız yalnız da değil. Yazsınlar, “yedi düvel” efsanesinin balonunu patlatsınlar. Lakin bizi de yedi düvene koşulu öküz bellemesinler. 1919’da Anadolu’da başlayan direnişin “emperyalizme karşı verilmiş ulusal kurtuluş savaşı” olduğu tezi, komünist bir tezidir. Kendimden söz etmiyorum. Komünist Enternasyonal’den ve Bolşevik Hükümetinden başlayarak Türkiye Komünist Partisi’ne ve oradan Türkiye devrimci hareketine intikal eden tezden söz ediyorum.
Zaman, 1 Eylül 1920. Yer, Bakü, Doğu Halkları Kongresi, Birinci Oturum, saat, 9:40. Oturum Başkanı açış konuşmasını yapmak üzere kürsüye Yoldaş Ziyonev’i çağırır. Sözlerine, “Yoldaşlar, benim görevim Komünist Enternasyonal’in Doğu halkları kongresinin görev ve amaçlarını nasıl gördüğünü açıklamaktır” diye başlayan Ziyonev’in karşısında Mustafa Suphi de oturmaktadır…
Muhtemeldir ki, yazarımız da Doğu Halkları Kongresi metinlerini okumuştur. Kesin okumuştur. Çünkü kırdığı şifreden çıkardığı tez, komünist tezin tam anlamıyla baş aşağıya çevrilmesinden ibarettir. O halde, bu tezi yedi düvel efsanesine bulayıp, karşınıza da dalganızı geçerek “kürsü pof’larını, saçlarını aydınlanma uğruna ağartmış aydınlarımızı, tek derdi ülkesini sevmek olan akil adamlarımızı” almayın. Doğrudan doğruya komünistleri alın! Alın ve siz de sorun bugünlerin o meşhur sorusunu: “Bizde komünistler neden Kemalist’tir?” Yanlış sorulara doğru yanıtlar verenlerin kervanına siz de katılın. Zorlanacağınızı sanmam.