Genelkurmaya ait yeni belgeler ortaya çıktıkça devletin Kürt sorununa ilişkin yaklaşımlarının arka planı çok daha net olarak görülmektedir. Kamuoyuna yansıyan ‘yeni’ belge, ‘milli açılım’ olarak tanımlanan devletin Kürt politikasını kavramak bakımından önemlidir. Eylül 2007 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı adına Korgeneral Nusret Taşdeler ismiyle, yayınlanan belge, esasen 22 Temmuz 2007 sonrası ortaya çıkar politik durumun analizini yapıyor […]
Genelkurmaya ait yeni belgeler ortaya çıktıkça devletin Kürt sorununa ilişkin yaklaşımlarının arka planı çok daha net olarak görülmektedir. Kamuoyuna yansıyan ‘yeni’ belge, ‘milli açılım’ olarak tanımlanan devletin Kürt politikasını kavramak bakımından önemlidir.
Eylül 2007 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı adına Korgeneral Nusret Taşdeler ismiyle, yayınlanan belge, esasen 22 Temmuz 2007 sonrası ortaya çıkar politik durumun analizini yapıyor ve alınması gereken önlemler üzerinde duruyor. Yazı iki temel konu üzerinde şekillenmiş: ılımlı İslam ve Kürtler.
Belgede Kürt sorununa ilişkin ‘Demokratik Türkiye Partisi (DTP) İle İlgili Hususlar’* bölümünde şunlar belirtilmiş:
“1) DTP’nin TBMM’ye girmesi, Türkiye demokrasisi için bir talihsizliktir. PKK’yı kardeş ve hatta ‘kendileri’ ilan eden, terörist başının yaşam koşullarını TBMM’ye taşıyacaklarını açıklayan bu kişilerin; geçmişten ders almadıkları, amaçlarının kendilerinden öncekiler gibi demokratik bir platformda görüşlerini dile getirmek değil devletle kavga etmek olduğu daha ilk günden anlaşılmıştır.
2) DTP’nin kendi içinde ve DTP-İmralı-Güneydoğu-Kandil-K.Irak denkleminde, istismara müsait önemli fikir ayrılıklarından kaynaklanan çatırdamalar olduğu görülmektedir.
3) İç ve dış kamuoyunda DTP’nin meclise girmesinin ‘Kürt sorununun çözülmesi’ bakımından önemli bir fırsat olduğu yolunda görüşler çoğalmaktadır. Diyarbakır Sur Belediye Başkanı’nın görevden alınmasına Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin gösterdiği tepkiden, Avrupa Birliği (AB)’nin Kürtlerin hamiliğine devam edeceği anlaşılmaktadır. Ayrıca kasım ayında yayımlanacak AB İlerleme Raporu öncesi DTP’nin taleplerini arttırarak kriz ve gerginlik yaratmaya çalışacağı ve bu süretle Türkiye üzerindeki AB baskısını artırmayı hedefleyeceği tahmin edilmektedir.”
Kürt illerinin önemli bir kısmını ‘askeri yasak bölge’ ilan ederek, DTP’nin seçim faaliyetlerini fiilen yasaklarken, batıda karşı çıktığı İslamcı AKP hükümetini devlet olarak desteklediler. Parlamentoda grup kurmayı başaran DTP’ye yönelik özellikle genelkurmay eksenli saldırılar sürekli devam etti. Her fırsatta DTP’yi ‘terörist’ ilan ederek, kapatılması gerektiğini vurguladılar. Kürt gerçekliğinden öylesine nefret ediyorlar ki, DTP’nin parlamentoda olması nedeniyle meclis açılışına protesto ediyorlar. Yani daha önce kılıçlarıyla meclisin localarına gelen generaller, bu kez Kürt milletvekilleri nedeniyle parlamentoya gelmiyorlar. Demek ki, DTP iyi bir iş başarmış.
Genelkurmay Başkanlığı, DTP’ye yönelik alınması gereken önlemleri de sıralamış:
“(9) DTP ve yandaşlarının yaşadığı sıkıntıların istismar edilmesi ve AB’den gelecek desteğin önünün kesilmesi için;
(a) DTP’nin, kendi ifadeleri ve davranışları nedeni ile TSK tarafından terörist olarak görüldüğünü ve herhangi bir şekilde muhatap kabul edilmeyeceğini üst düzey bir açıklama ile ilan etmek.
(b) Terörü bu şekilde destekledikleri müddetçe demokratik olarak herhangi bir ilerleme sağlayamayacaklarını ve bu suretle esas olarak temsil ettiklerini iddia ettikleri kişilere zarar verecekleri mesajını yaymak.
(c) Bu suretle “bugüne kadar ki kazanımlardan taviz vermeyin, yumuşamayın” diyen Kandil ile “terörden bir fayda gelmez, teröristleri desteklemeyin vazgeçin” diyen başta AB olmak üzere Kandil karşıtı çevrelerin arasında sıkışıp kalmalarına yol açmak,
(ç) Irak’ın kuzeyindeki desteği kesmek için bölge halkını terörle mücadele bağlamında ‘rahatsız etmek’, bu suretle de PKK’ya yardım ettikleri ve destek sağladıkları müddetçe bu rahatsızlığın devam edeceği mesajını vermek,
(d) PKK’nın eylemlerinin, işadamlarının bölgede yatırım yapmamalarına yol açması, iş makinelerini, yolları, köprüleri tahrip ederek bölgeye hizmet götürülmesine mani olması gibi sonuçları ile bölge halkına daha da zarar verdiği gibi söylemlerin yaygınlaştırılarak bölge halkının teröristlere sağladığı desteğin azaltılmasına çalışılabileceği düşünülmektedir.”
Genelkurmayın bu görüşleri MGK tarafından onaylanarak devlet politikası haline getirildi. Tehdit içeren ve fiilen de uygulanan söz konusu kararlar, Kürtlerin bütünlüklü tasfiyesini içermektedir. ‘PKK’ya yardım ettikleri ve destek sağladıkları müddetçe bu rahatsızlığın devam edeceği mesajını vermek’ olarak tanımlanan durum, Kürtlerin katledilmesidir. Hemen her gün uygulanan bu politikasının amacı, Kürtler ile onun toplumsal gücü arasındaki bağ koparmayı esas almaktadır.
Sonuç bölümünde ise şu ifadelere yer veriliyor: “TSK’nın ‘imaj tazelemesine’ büyük kitlelerin ortak meselelerini kullanarak başlamak gerekmektedir. Bu nedenle de, öncelikle PKK ve DTP üzerine alenen ve kamuoyu oluşturacak şekilde ve yukarıda maruz temalar çerçevesinde gidilmelidir.”
Bölge halklarını karşı karşıya getirerek iç çatışmaları geliştirmek ve bu politika üzerinde kendisini güçlendirmeyi hedefleyen genelkurmayın Kürt politikası, şovenizmi kışkırtıyor ve örgütlüyor.
Bugün uygulanmaya çalışılan ‘açılım’ adını verdikleri ve esasen tasfiyeyi dayatan politikanın arka planı genelkurmayın yukarıdaki değerlendirmesidir. Barış elçilerinin gelişini hazmedemeyen devletin bir anda politik bir bunalıma girmesi ve coşkuyu hazmedememesinin nedeni, tasfiye projelerinin Kürt halkı tarafından boşa çıkartılmasıdır.
Böylelikle devletin esas amacının Kürt toplumsal gücünü kırarak sıradanlaştırmak olduğu çok açık ortaya çıktı. Yeni dönemsel politikalar oluştururken artık bu gerçeği hesaba katmamız gerekir.
İyi niyet politikalar sınırı aşınca zarar vereceğini asla unutmamalıyız
*İfadedeki hata raporu yazanlara aittir
Mustafa PEKÖZ
gokyuzu9@aol.com