Bir süredir toplumun her kesimi açılım tartışmalarına odaklanmış durumda. Yıllarca Kürt sorununun inkâr ve imha politikaları açmazından kurtulup, çeşitli çevrelerce tartışılması ve çözüme dair bir ışığın belirmesi olumluluktur. Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü için her kesim sürece pozitif katkı sunup üzerine düşeni yapmalıdır. Doğal olarak barışa ihtiyacı olan emekçilerin bu süreci sahiplenmesi daha da anlamlı […]
Bir süredir toplumun her kesimi açılım tartışmalarına odaklanmış durumda. Yıllarca Kürt sorununun inkâr ve imha politikaları açmazından kurtulup, çeşitli çevrelerce tartışılması ve çözüme dair bir ışığın belirmesi olumluluktur.
Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü için her kesim sürece pozitif katkı sunup üzerine düşeni yapmalıdır. Doğal olarak barışa ihtiyacı olan emekçilerin bu süreci sahiplenmesi daha da anlamlı olacaktır.
Böylesi bir dönemde emekçilerin barış talebini yükseltmesi, etik ve ahlaki olacağı kadar adına faaliyet yürüttüğü kitlelerin hak ve çıkarları açısından da gereklidir.
Ancak ülkede Kürt sorununun çözümü konusunda ne zaman ışık belirse ve silahlar sussa, statükodan beslenen kesimler sokak fetişizmi yapmaya başlıyor. Bayraklar açılıp, sokaklarda linç ayinleri yapılıyor. Tabi ki kitleleri sokağa dökmenin en kolay yolu da şehit cenazeleri, ya da ülkenin bölüneceği propagandaları olmaktadır.
Oluşturulan aşırı milliyetçi, şoven duyarlılıklar Türkiye emekçi sınıfını içten içe bölmekte. Emekçiler ırkçı şoven zehirle bilinçleri zehirlenmektedir.
Kitlelerin Kürt sorununa yaklaşımı ve oluşturulan bilinçaltı, yıllarca yürütülen milliyetçi ve ulusalcı propagandaların sonucudur. Yıllarca tek dil, tek inanç, tek ırk yaratmak ve katı üniter bir yapıyı hâkim kılmak adına, topluma yoğun bir propaganda yapıldı. Bu ideolojik alt yapı milliyetçilik ve şovenizmle buluştuğunda, ülkedeki farklılıkları yok sayma, katı ulusalcılık biçiminde tezahür etmiş oldu.
Yaratılan Türkçü milliyetçi ideoloji, toplumun tüm katmanlarına sirayet ettirildi. Giderek, ötekinin reddi temelinde bir toplumsal atmosfer oluşturuldu. Öyle ki; okuldan, devlet kurumlarına, sendikalara, köy derneklerine kadar yaşamın her alanını resmi ideoloji belirledi ve karar verdi. ‘Türklük’ ‘yurtseverlik’ üzerine kurgulanan farklı kimliklerin reddine dayanan propaganda toplumu esir aldı.
Yaratılan politikalar ile toplum atomlarına kadar parçalandı, emekçiler ve onların örgütleri de bu propagandadan nasibini aldı. Sendikalar resmi devlet aygıtları gibi çalışmaya başladı.
Aralarında farklı uluslardan sendika üyesi emekçiler olsa da, onların demokratik talepleri bu sendikaların gündeminde olmadı.
Kürt sorununu ve ülkedeki diğer sorunlara hep egemen ulus penceresinden yaklaşıldı.
Günümüzde şoven kuşatma altındaki sendikaları, var olan kuşatmadan kurtarmak ve demokratikleşmelerini sağlamak artık zorunluluk haline gelmiştir.
Sınıf içerisindeki şovenizm zehrini akıtmak tarihsel bir görevdir. Yanı başında ki halkın taleplerini görmeyen, algılamayan bir işçi sınıfı örgütü, sınıfı temsil edemez. Dolayısıyla sendikaların farklılıklara duyarlı olması, demokrasi mücadelesini emek talepleriyle birlikte yürütmesi bir ihtiyaç olmanın dışında zorunluluktur.
Düşünün ki toplumsal barışa katkı sunmak için gelen barış guruplarının coşkulu karşılanmasını sindiremeyen bir sendika, savcılığa başvurarak gelenlerin tutuklanmalarını istiyor.
Kanayan bir yara olan Kürt sorununun çözümüne katkı sunmak yerine, savaş ve çatışmadan yarar ummak, bir sendikanın işi olmaması gerekir. Emekçilerin hak gasplarına ses çıkarmayan bu örgütlerin, sıra Kürtlerin taleplerine gelindiğinde, ‘celallenmeleri’ ne kadar özgürlük ve barış taleplerinin uzağında olduklarının da göstergesidir.
Oysa olması gereken emek örgütlerinin Kürt sorununun çözüm sürecinde kolaylaştırıcı rol oynamalarıdır. Aksine kışkırtma emek örgütünün işi değildir.
Militarizmin sivil uzantıları durumunda olan bu örgütler teşhir edilmedikçe, kitle tabanları aydınlatılmadıkça işçi ve emekçileri zehirlemeye devam edeceklerdir.
Sendikal hareketin önündeki en acil görev, şovenizm zehrine karşı güçlü bir mücadele yürüterek, bağrındaki şoven hançeri atmak olmalıdır.
*Murat Işık’ın Günlük’te yayınlanan yazıları, aynı gün Sendika.Org’da da yayınlanacaktır. Bu paylaşımlarından ötürü Murat Işık’a ve Günlük gazetesine teşekkürü bir borç biliriz… Sendika.Org