Hastane önünde incir ağacııı, annem ağacııı… Doktor bulamadı bana ilacııı, anneem ilacııı… Sen misin nasılsın diye her sorana, domuz gibiyim diyen!.. Çok hastayım, bütün bedenim acılar içinde, başım çatlıyor ağrıdan, ciğerim sökülüyor öksürükten… Grip olduğum kesin de, çeşidi konusunda türlü spekülasyonlar yapılıyor. Dakikalarca süren öksürük nöbetlerim yüzünden gazetede artık kimse çalışamaz hale gelince dün zorunlu […]
Hastane önünde incir ağacııı, annem ağacııı… Doktor bulamadı bana ilacııı, anneem ilacııı… Sen misin nasılsın diye her sorana, domuz gibiyim diyen!.. Çok hastayım, bütün bedenim acılar içinde, başım çatlıyor ağrıdan, ciğerim sökülüyor öksürükten… Grip olduğum kesin de, çeşidi konusunda türlü spekülasyonlar yapılıyor. Dakikalarca süren öksürük nöbetlerim yüzünden gazetede artık kimse çalışamaz hale gelince dün zorunlu olarak iş bırakma eylemi yaptım ve kuş mu, domuz gribi mi bilemediğimden, merakımı gidermek için sürüne sürüne doktora gittim. Göğüs hastalıkları uzmanı arkadaş elindeki filme bakıp “Kaç paket?” diye sordu. Karadenizlilerde adet olduğu üzere ben de soruya soruyla yanıt verdim: Niye sordun ki?.. “Ciğerlerin Rize yaylaları gibi dumanaltı olmuş da ondan sordum canım!..”
İçmeyecekmişim sigara… Tabii bende yine de hüzünle karışık bir sevinç; domuz gribi değilmişim ya… Ya olsaydım ne yapardım? Tayyip’in istatistiki verilerine göre “halkının yüzde 99’unun Müslüman olduğu bir ülkede” bu ayıbı nasıl taşırdım? Domuz gribi olmamak için hadi aşı oldun, virüse ait genetik materyal de olacağına göre içinde; acaba Müslümanlara domuz gribi aşısı caiz midir, yoksa haram mı? Bir Müslüman için gerçekten bok yoluna gitmek bu olsa gerek… Müslümanların domuz gribiyle imtihanı!..
“5 bin 300 kişi öleceeek.. 21 milyon kişiye bulaşacaak… 43 milyon aşı almamız lazııım.. 500 trilyon ödememiz lazııım… Milletimize feda olsun bu paraaa…” Sağlık Bakanı konuşuyor, aşı ısmarladık diyor. “Hamdolsun ki Türkiye’yi teğet geçecektir. O virus müdür, domuz mudur, anasını da alıp gidecektir” diyemiyor, habire gaz veriyorlar. Oysa bu meredin aşısını dünyada sadece üç firma üretmiş; ikisinin lisansı yok, diğerinin yan etkileri de domuz gribinden ağırmış.
Aşı olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu… Sağlık Bakanı olduğu rivayet edilen ama müneccim, felaket tellalı, çakma azrail olma ihtimali çok daha yüksek olan Recep Akdağ da olmak ya da olmamayı, ölmek ya da ölmemeyi aşıya ihale edince ve “Domuz gribi şubat ayında pik yapacak” deyince, Samsun İl Sağlık Müdürlüğü de alarma geçti. Eee, koskoca Sağlık Bakanı, o bilmezse kim bilecek? İl Sağlık Müdürlüğü de Bakanını dinleyip yaklaşık 450 bin aşı siparişi vermiş. Bakanlığın yurt dışından getirteceği ve ekim ayı sonunda illere dağıtılması beklenen aşıların yapılacağı risk grupları da belirlenmiş. Sağlık, elektrik, su, doğalgaz, itfaiye, Emniyet ve güvenlik hizmetleri çalışanları öncelikli olarak aşılanacakmış.
En kritiği de Samsun’da risk grupları içerisinde öğrencilerin de aşılanmasının öngörülmesi… Bu kapsamda okul öncesi, ilk ve ortaöğrenim öğrencilerinin tamamı aşılanacakmış. Yani, Samsun’daki yaklaşık 260 bin öğrenciye domuz gribi aşısı yapılacak. Onlardan biri de benim Baran’ım… Oğlumla konuştum, “Okulda aşı yapmaya kalkan olursa sakın teslim olma, diren yavrum” dedim. İl Sağlık Müdürü’nü de aradım: “Çocuğuma iznim olmadan aşı yapılırsa Sağlık Bakanı’ndan da sizden de davacı olurum” dedim. İtiraz eden müdüre bir şartla vazgeçeceğimi söyledim: Sağlık Bakanı da, AKP’li tüm vekiller de bu aşıyı yaptıracak!
Herkes panikte ya, ben de havaya girip yine de uyarıyorum tabii çocuğumu: “Okulda kapı kollarını, merdiven tırabzanlarını tutma!..” Geçen gün kafası yarılmış, eve geldi yavrum; “Sen tutma dedin tutmadım, merdivenlerden yuvarlandım” diye diye başımın etini yedi.
Tabii sadece ben önlem almadım. İl Sağlık Müdürü de boş durmadı. Domuz gribine karşı kişisel önlem olarak Japonlarda olduğu gibi tokalaşma, öpüşme ve kucaklaşma yapılmamasını önerdi. Japonlar gibi selamlaşın dedi ya müdür, bizim hemşolar da bunu duydu ya, sokakları göreceksiniz. Sanki dersin Samsun değil, Tokyo sokakları… Yolda izde birbirini gören hemen eğiliyor, Japonca selamını çakıyor: “Konnichiwa Haydar abi…”, “Ooo, sayoonara koçum!” Ama biz Türküz!.. Eğil eğil, nereye kadar… Öpmeden, sarılmadan selamlaşmak raconu bozar, hem Haydar abi de küser.
Öylesine zartafinkos bir ortamda ilerliyoruz ki… . Adeta bir kaos ortamı yaratılmak isteniyor. Eee, büyük insanlık da zaten kaosun çocuğudur. Tabip Odası Başkanı Cem Şahan, hiçbir gerçekçi planlama yapılmadan ve kimlere ve nasıl uygulanacağı tartışılmadan oldukça yüklü miktarlarda domuz gribi aşısının Türkiye’ye getirilmesine anlam veremediklerini, aşının güvenilirliği konusunda kaygılarının olduğunu söyledi. Özellikle köy okullarında hijyen çalışmaları son derece kötü, okul çalışmaları yok denecek kadar az, kreşlerde ve anaokullarında yeterli çalışma yapılmadığına dikkat çekerken koca bir kent sustu.
Türkiye’de gastroenteroloji bilim dalının öncüsü, Samsun OMÜ ve KTÜ’de bölüm başkanlığı yapmış Prof. Kapıcıoğlu ‘Domuz Gribi/Yalancılar çıkarcılar’ adlı kitabında dedi ki:”Aynen kuş gribi, sars, kenede olduğu gibi… Öncekiler birer birer batıp gitti. Yalancı ve çıkarcıların ipi açığa çıktı. Ancak küresel soyguncu firmalar her bir safsata için yılda 75 milyar dolar ceplerine indirdi. Ülkeleri soyup soğana çevirdi.”
Bu işte bir domuzluk var. Kim sardı başımıza bu derdi; kuşlar mı domuzlar mı, ilaç kartellerinin kar hırsı mı? Dünyada Türkiye’den başka 40 milyon aşı siparişi veren başka bir ülke var mı? Korku cumhuriyetine dönüştürülen Türkiye şimdi de domuz gribiyle korkutulurken emekçiler ölmeye devam ediyor: köylüyse tarlada, işçiyse fabrikada, taşeronsa hastanede, tersanede, mahkumsa cezaevinde, memleketinde…