KESK zorlu bir sınava hazırlanıyor. Fakat toplumsal dinamiklerin dağınıklığı her şekilde kendini hissettiriyor. Böylesi bir süreçte grev kararı alınması işsizliğin, yoksulluğun hak kayıplarının önlenmesi ve toplumsal barışın sağlanması açısından olumluluktur. Ancak toplumsal dinamikler dağınık olsa da, eylem kendi içinde önemli fırsatlar da barındırmaktadır. KESK bu süreci toplumsal mücadeleyi büyütme, aynı zamanda örgütsel yapısını yenileme ve […]
KESK zorlu bir sınava hazırlanıyor. Fakat toplumsal dinamiklerin dağınıklığı her şekilde kendini hissettiriyor. Böylesi bir süreçte grev kararı alınması işsizliğin, yoksulluğun hak kayıplarının önlenmesi ve toplumsal barışın sağlanması açısından olumluluktur. Ancak toplumsal dinamikler dağınık olsa da, eylem kendi içinde önemli fırsatlar da barındırmaktadır.
KESK bu süreci toplumsal mücadeleyi büyütme, aynı zamanda örgütsel yapısını yenileme ve toparlama süreci olarak algılamalıdır.
Ücret sendikacılığı anlayışını aşan, yeni bir emek perspektifinin oluşturulması artık zorunluluk haline gelmiştir.
Geleneksel sendikacılığın toplumsal sorunları algılamayan, klasik örgütlenme anlayışı ve örgüt duruşuna karşı demokratik toplumcu bir emek anlayışı geliştirilmelidir. Milyonlarca işçi emekçi örgütsüz, geleceksiz ve önderlikten yoksun durumdadırlar.
Emekçi yığınların örgütsüzlüğü ne sendikaların, nede sol kesimlerin henüz gündeminde değildir.
Bud a eylemin örülmesinde ve başarı sağlanmasında dezavantajlar yaratmaktadır. Büyük sanayi havzaları dâhil olmak üzere, merdiven altı işletmelerde çalışan emekçiler, tarım emekçileri, kent yoksulları, güvencesizler ve işsizler ne yazık ki örgütlülükten uzaktırlar. Oysa toplumun en büyük proleterleşmiş kesimleri buralarda yaşam savaşı vermekteler.
Sermayenin krizi nedeniyle işsiz kalan, yoksullaşan ve toplumsal konumlarını kaybeden emekçi katmanlar esas olarak bu eylemin öznesi durumunda olmaları gerekir.
Hemen her kesim tarafından güvencesiz, işsiz ve yoksulların ayağa kaldırılmasından söz edilse de, henüz bu yönlü bir irade ne yazık ki açığa çıkmamıştır. Bu katmanların örgütlenme sorunu, solun biri birini ajite etmesinden öteye gitmemektedir.
Sistemin ötekileştirdiği bu kitlelerin ayağa kaldırılması, yürütülmesi için bu eylem bir fırsat yaratmaktadır.
Aslında toplumsal zemin böylesi bir araya gelişe oldukça müsaittir.
Geçtiğimiz günlerde IMF ve Dünya Bankası İstanbul toplantısında, DB Başkanı Robert Zoellick 2010 yılında dünyada “işsizliğin artacağını” ve “59 milyon” insanın işsiz kalacağını belirtti. Toplantının önemli ipuçlarından biri, önümüzdeki dönemde Türkiye’de işsizlik ve yoksulluğun giderek artacak olmasıdır.
Oysa kriz sonucu bir yılda bir milyon üç yüz bin kişi işini kaybetti. Ülkede toplam işsizlik oranı % 20 lere ulaşmış, toplam işsiz sayısı da beş milyon civarındadır.
Başta sağlık hakkı olmak üzere sosyal güvenlik hakkı gasp edilip piyasanın insafına terk edildi. Köylülük küresel tarım politikaları nedeni ile tasfiye olmayla yüz yüze bırakıldı.
Güvencesiz çalışma artık kanıksatıldı. Yüzlerce işçi iş kazalarından, meslek hastalıklarından ölmekte… İşsizlik fonu sermaye odaklarına peşkeş çekilmiş durumda. Kürt sorununun da militarist politikalar egemen durumda, çözüm hala imha ve inkârda aranmaktadır Alevilerin demokratik kültürel talepleri karşılanmamaktadır. Özgürlükçü demokratik bir anayasa talebi karşılanmış değil.
Sendikaların örgütlenme özgürlüğü ve özgür bir toplu pazarlık süreci sağlanamamış, yasal sınırlamalar, barajlar, emek alanına müdahaleler, sendikalara devlet baskısı operasyonlar sürmektedir.
Bu sorun listesini daha da uzatmak mümkündür.
Böylesi zengin mücadele gerektiren toplumsal zemin doğru değerlendirildiğinde süreç, sol ve emek güçlerinin lehine dönüşebilir.
KESK’in tek başına bütün bu sorunlarla baş edebilme olanağı yoktur. Kuşkusuz KESK, bu sorunları bir mücadele gerekçesi yapması gerekir.
Ancak dışımızdaki yaşamla baş edebilmenin yolu, sol ve sosyalistlerin, Kürtlerin tüm demokrasi ve emek güçlerinin dayanışmasından ve sürece ağırlıklarını koymalarından geçmektedir.
Esas olarak yaşanan daralma güçlü bir sol partinin veya çatı örgütünün olmayışından ve solun moral üstünlüğünü kaybetmesindendir. Bu gün en acil görev milyonları kapitalizmin yıkımından kurtaracak olan güçlü bir emek hareketinin yaratılması sorunudur.
Yol uzun mücadele çetin hepimize kolay gelsin.
Murat Işık