Kürt sorunu, bu ülkenin en önemli sorunudur. Son yüzyılda çok daha ağırlaşmış, yapısal olduğu kadar güncel problemlerin de kaynağı haline gelmiştir. Türkiye, bu önemli/ivedi sorununu çözmeden, siyasal kimlik ve aidiyet olarak da kendini tamamlayamayacağı, uygarlık gelişimine uygun bir düzey yakalayamayacağı bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve kültürel geri kalmışlığının altında da bu […]
Kürt sorunu, bu ülkenin en önemli sorunudur. Son yüzyılda çok daha ağırlaşmış, yapısal olduğu kadar güncel problemlerin de kaynağı haline gelmiştir. Türkiye, bu önemli/ivedi sorununu çözmeden, siyasal kimlik ve aidiyet olarak da kendini tamamlayamayacağı, uygarlık gelişimine uygun bir düzey yakalayamayacağı bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve kültürel geri kalmışlığının altında da bu hakikat yatıyor…
Yine, sosyal, kültürel çatışmaların, artan milliyetçiliğin, ırkçı şoven duyguların kaynağında da Kürt sorunu vardır. Sorunun varlığı, milliyetçi şoven dalganın önünü açmış, Kürt karşıtlığını ulusal ideoloji ve refleks haline getirmiştir. Kürt sorununun Türkiye’nin en önemli sorunu olduğu konusu, önce kabul görmemiş, ancak sorunun dolaylı ve direk sonuçları Türkiye’yi tıkadıkça, sorun konuşulmaya başlanmış, özellikle son yerel seçimler sonrası hükümetin ve devletin temel gündemi haline gelmiştir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açık desteğiyle başlatılan ‘Demokratik açılım’ süreciyle de ‘çözüme’ dönük tartışma ve arayışlar ağırlık kazanmaya başlamıştır.
* * *
Böyle de olsa aradan geçen zaman dilimi içinde sorunun tanımı net yapılamamış, Kürt sorununun siyasal ve toplumsal karakteri yok sayılarak birtakım bireysel haklara indirgenmiş; son tahlilde kendi tanımlamalarıyla ‘terör örgütünün tasfiyesini ve halkla olan bağını koparmayı amaçlayan’ bir ‘güvenlik sorununa’ indirgenmiştir. Özellikle askerin, ‘Kürt sorunu siyasal bir sorun, siyasal haklar sorunu değil, bir güvenlik sorunudur, son tahlilde kültürel bir sorundur’ yaklaşımı, giderek hükümeti de etki alanına almış; böylece ‘Kürt açılımı’ ya da ‘demokratik açılım’ denen süreç, ana içeriğinden yoksun gelişmeye başlanmıştır. Sürecin böyle bir dar doğrultu kazanmasında başbakan Erdoğan’ın rolü büyüktür. Başbakan, her ne kadar her fırsatta, ‘biz risk aldık, neye mal olursa olsun sonuna kadar gideceğiz’ diyorsa da, risk alma yerine siyasal dengeleri fazlasıyla gözeten, tepkilere göre ayar alan, riski daha az olan bir kulvara girmiştir.
* * *
‘Açılım’ sürecinde yapılacaklar formüle edilmemiş de olsa oluşturmak istedikleri ana çerçeve açığa çıkmış, Başbakan ve diğer hükümet yetkililerinin çeşitli demeç ve açıklamaları gerekli fikri vermiştir. Soruna yaklaşım ve açıklamalardan da anlaşılıyor ki; Dağdakileri indirecek gerçekçi bir formülleri yok. Hala, işte ‘Kuzey Irak güçlerini, bilmem Amerika’yı, Suriye-İran’ı nasıl dahil ederek tasfiye ederiz’ tartışılıyor…
Yine, genel af düşünülmüyor. Yargı reformu yok. Askerin siyaset üzerindeki etkisini kırma yok. Kürtlere siyaset yapma ve bunu yasal güvenceye alma düzenlemeleri yok. Anayasa değişikliği yok. Siyasal haklar yok. Kürtlerde halk bilincini geliştirecek ve siyasal kimlik kazandıracak düzenlemeler hiç düşünülmüyor. Anadilde eğitim yok. O yok. Bu yok…
Pratik olarak da operasyonlar durdurulmayacak. ‘Son terörist etkisizleştirilinceye kadar sürdürülecek’ deniyor…
Peki, Cumhurbaşkanı’nın da, Başbakan’ının da kabul ettiği bu önemli ve ağır sorun nasıl çözülecek? Hadi adına ‘milli birlik’ diyelim; bu ‘birlik’ nasıl sağlanacak? ‘Yok’larla mı?
Düşünce olarak ‘inkara’ dayanan, ‘tasfiye’ gibi askeri ve bir o kadar da gerçek dışı yöntemlerle sadece Kürt sorunu değil, Türkiye’nin herhangi bir sorununun (güvenlik sorunu dahil) çözülemeyeceğini kabul eden ve buna gerçekten inanan bir iradeye ihtiyaç var. Cesur olmak, ‘risk alıyoruz’ demek yetmiyor; gerçekten de sivil toplumcu/sivil çözümcü olmak, demokrasiye inanmak gerekiyor…
Erdoğan ve hükümeti bunu sağlayabilir mi? Yoksa iç dengelere ve statükocu güçlere teslim olmuş, ikna edici olmaktan uzak olduğu kadar, güvenilir olmaktan da uzak söylem ve adımlarına devam mı edecek? İzliyoruz…