“Elbette sorulardır şimdilik sana tüm sunabildiğim “… Brecht İntihar en içtenlikli özeleştiridir. 27 Aralık 1925’te yazdığı veda şiirinde Yasenin şöyle seslenmiştir devrim şairi ve dostu Mayakovski’ye: “Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm, ama pek öyle yeni de sayılmaz şu yaşadıklarımız” demiştir ve kanıyla yazmıştır dostuna vedasını içeren son şiirini. Bu intiharın cevabı ise […]
“Elbette sorulardır şimdilik sana tüm sunabildiğim “…
Brecht
İntihar en içtenlikli özeleştiridir. 27 Aralık 1925’te yazdığı veda şiirinde Yasenin şöyle seslenmiştir devrim şairi ve dostu Mayakovski’ye: “Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm, ama pek öyle yeni de sayılmaz şu yaşadıklarımız” demiştir ve kanıyla yazmıştır dostuna vedasını içeren son şiirini. Bu intiharın cevabı ise Mayakovski’nin dostunun buluşma davetine gitmeden hemen önce kaleme aldığı şu dizelerde bulunabilir: “Şu yaşamda en kolay iştir ölüm. Asıl güç olan yepyeni bir yaşama başlamaktır dostum”.
İntiharın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Öyle ki rasyonel intiharın içinden sosyoloji, biyoloji ve elbet psikoloji geçer de yine de yetmez tam olarak kavramaya bu karmaşık olguyu. Çünkü bireyin elinde kalan son savunma stratejisidir intihar. Yani duyumsanan acı ve çözümsüzlük karşısında takınılan rasyonel ve iradi bir yöntemdir bu içtenlikli tavır. Ayrıca çeşitleri de mevcuttur intiharın; sigara içmeye denk düşen türü psikiyatrinin intihar açıklamalarına “assisted death” yani ölüme yardımcı olma ya da ölümü hızlandıracak eylem olarak geçmiştir. Bir başka örnek Nagasaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombalarından sonra hayatta kalanların sigarayı içerken şeker yemeleri.
Biliyoruz ki kendini sürekli rahatsız eden şeylerden kaçınmak ve kaçınmak için sorgulamak insanın doğasında vardır, peki sorarım size ya yaşam bazıları için bu sorgunun kendisi haline dönüşmüşse? İrade ve bilinç ne kadar dayanabilir ki algıladığı mütecaviz yaşama biçimine? Nereye kadar dayanılır süreklilik halini almış bir haksızlığa?
Türkiye’de de tüm dünyada olduğu gibi küreselleşmeye ilişkin “olumlu ve olumsuz” gelişmeler yaşanmaktadır. Ancak bütün geçiş dönemlerinin ortak sorunu, fark ettiğimiz halde sistematik oldukları için çarpıklıklara müdahale edememek ve yetersizliğin sancısını çekmektir. Bilinçlendikçe fark ettiklerinin acısını içinde duyumsayan insanın, sigaraya yönelişi de bununla açıklanabilir. Örneğin toplumsal cinsiyet sorunları ile karşı karşıya kalan kadınlar, bilinçlenen erkeğin bıraktığı sigaraya öyle bir sarılır ki, sigara tekellerinin potansiyel müşterisi konumuna geliverirler. Böylece Marlboro’nun ünlü kovboyu bile cinsiyet değiştirir. Bu cümleye sigara istatistiklerinde açık biçimde yer alan kadın sigara içme davranışı ile erkek sigara içme davranışı arasında gözlenen farklılıklar referans olarak gösterilebilir. Şöyle ki eğitim ve refah düzeyi artan erkek, sigarayı bırakırken; aynı refahsal edinim ve gelişimler karşısında kadın, sigara içmeye yakınlaşmaktadır!.. Peki neden? İnsanın içinde olduğu bu farkındalık; ne kadar gelişirse gelişsin, peşini bırakmayan rahatsız konforla ve çarpık büyümeyle her gece yatağa girip onunla uyanmanın bedelidir ve çaresizliği karşısında bulduğu çözüm de ölümü hızlandırmak ya da teknik bir söylemle “rasyonel intihardır”. Çünkü bilinç arttıkça insan, içinde durduğu küreselleşme teknesinin beynini ve yüreğini kanatan yerlerini daha da fark etmektedir ve tabir-i caizse bu acılı farkındalıktan uzaklaşmak için sigara içerek ölümü yaklaştırmaktadır. Aslında sigara içme durumuna göre meslekler karşılaştırmasında da öne çıkan, hekimlerin (%30) ve öğretmenlerin (%50) sigara içme rakamlarını da bu bakışla daha net anlayabiliriz. Kendince kutsallaştırdığı bir görev bilinci ile yola çıkan öğretmen ya da hekim, sistematik engeller ve yoksullukla yüzleştiğinde yapacağı bir şey bulunmadığını fark etmekte ve bu durumu olabildiğince az görmeyi, yani giderek ölmeyi tercih etmektedir. Çünkü bu öğretilmiş olanı ve bilinci reddetmeye ilişkin en doğal savunma mekanizmasıdır insanın.
Türkiye’de insanların yaklaşık %20’si sigara içmektedir, bu oran özellikle çökmüş sistemler olan sağlık ve eğitim sektöründe istihdam edilenler için çarpıcı derecede daha yüksektir (www.toraks.org.tr). Rakamları ve sigara içme davranışını analitik bir vicdanla okuyabilen beyinler için farkında olan insan olmakla ve sigara arasında oluşmuş bu ince çizgi böylece intiharla eşleşecektir. Oysa sigara içmeyi engellemenin değil, bir insanlık suçu olan sebeplerini birleşip önlemenin zamanıdır. Ancak muhalefetin içinde yükselen dağınıklığın zaafı, pembe yüzlü kirli ellerce kullanılmakta, böylece sivil inisiyatifin kolektif bilinci ve nüfuzu bir kez daha ziyan edilmektedir.
5727 sayılı sigara yasağına tersten bakmak
‘Çok şükür’ der gibi ülkemizde de BM’nin 14 uzmanlık kolundan olan çok sevgili örgütü, “yaşasın DSÖ”(Dünya Sağlık Örgütü) dayattı, sivil inisiyatif kucakladı ve 19 Temmuz’dan beri nihayet “dumansız hava sahası” tam gaz yürürlükte… Propagandalar, reklamlar, afişler, filmler…
Günümüz kapitalist ekonomi modelinde insanın en kolay yapacağı ve özellikle cazip kılınan davranış şekli “konuları sadece bir ucundan tutmaktır”. Siz de kendinize bir saf tutabilirsiniz bu yarışta. O kadar çok ki dağılmanın ve ıskalamanın sivil seçenekleri, bir yanda AKP’ye ilmeklenen alkollü kaygılar, bir yanda pasif içiciliğe tutundurulmuş rakamlar, bir yanda da 4207 ve devamında gelen 5727 sayılı değişiklikle yapılan “anayasa karşıtı” yasal düzenleme. Oysa biliyoruz ki tüm yasalar anayasanın özüne ve sözüne uymak zorundadır. Ama ne fark eder? Tüm bu hususların belki hepsi belki de fazlası doğru, ancak hiçbirisi aklayamaz çözümü ıskalayan ve sivil muhalefetin eliyle savunulan, emperyalizmin palyatif argümanlarını. Ulusötesi, kirli sigara tekellerine karşı global mücadeleci bir örgütlenme yerine, sigarayla mücadeleye çalışmak olsa olsa hedef saptırmaktır. Mümkünse çıkın ulusötesi sigara tekellerine karşı örgütlenin. Türkiye’de aktif olarak çalışan örgütler için söylüyorum, Cumhuriyetin simgesi haline gelmiş Birinci Millet Meclisi Binasının girişinde Philip Morris firmasının adı bulunmaktadır. Neden mi? Onu da siz araştırın. Araştırın da sigara tekellerinin şirket yapılarını, ortaklıklarını, ahlaksız pazarlıklarını deşifre edin. Gücünüzü, dişe tırnağa dokunan şirketlerin karbon salınımlarını incelemek için kullanın ve bunları deşifre edin. Kyoto’yu ve Ek-1 devletleri arasında Türkiye’nin adının ne aradığını araştırın. Ahhh emperyalizmin popüler sessiz çığlıkları… Elbet en önemli aktör “yaşasın STK’lar”.
Şimdi biraz da sigaranın egzotik tarihçesine bakalım.
Eski adıyla tütünün, ilk kez Venezüella yakınlarındaki Antiller’e bağlı küçük tropik bir ada olan Tabago yerlileri tarafından, yapraklarının kurutulup yakılarak dinsel törenlerde kullanıldığı bilinmektedir (Meydan Larousse, 1974, 273; Caesar ve Corti, 1946). Bölge insanı, ateş yakarak yaptıkları tapınma törenlerinde, tütün çiçeği yakılarak elde edilen dumanın keyif verici etkisini kullanmaktadır. Dönemin hekimleri ise tütünü, öksürük, astım, yara tedavisi ve benzer alanlarda kullanmaktaydı. Tütün ve bu özellikleri, Maya kavimi tarafından Amerika’ya, Kolomb’un ekibindeki Cortez tarafından ise 1543’te Avrupa’ya taşınmıştır. Cortez bu bitkiyi İspanya’ya taşırken, Fransa’nın İspanya elçisi Jean Nicot ise Fransa’ya taşımıştır. Zira Nicotin alkaloitinin adı da buradan gelmektedir (Gür, 1978, 2; Ana Britannica, 1990, 338; Büyük Larousse, 1986, 118; İlter, 1993, 20-21). Tütün dumanından sigaraya (kağıda sararak içme) geçiş ise 18. yüzyılda Brezilya’da başlamıştır (Özyıldırım, 1986, 320). İlk filtreli sigara 1949 yılında Philip Morris şirketi tarafından üretil
miştir (Corti, 1996). Bugün dünyada sigara içme alışkanlıklarını belirlemeye ilişkin araştırma harcamalarının önemli bir kısmı devleşmiş sigara şirketleri tarafından yapılmaktadır. Yani işin tuhaf tarafı sigarayı en çok da ulusötesi bu dev şirketlerin biliyor ve araştırıyor olması, zira daha bizim sivil inisiyatif meydanda buluşup pankart kaldırmadan, yani bürokrasi ve beyler takımı soru sormaya başlamadan, sigara tekellerinin (bknz. Philip Morris International araştırma faaliyetleri) antropologları, sosyologları çoktan keşfediveriyor incelikleri. Elbet bulunan pazarlama argümanları, ışıltılı bir reklam ya da renkli bir paketle raflardaki yerini alıveriyor, tanrıları olan dolara dönüşmek için.
Bir de bu sevgili sivil inisiyatif, insan hakları ihlaliyle çıkıyor ya meydana, o ne ürkütücü ne acıklı bir intihardır sormayın. Anayasanın 12/1; 17/1 ve 201. hükümleri kişilerin kendi kişiliklerine bağlı devredilemez, başka ellerle yönetilemez hak ve hürriyetlerini yeterince açık ve ayrıntılı olarak saymıştır ve bu arada ek bir bilgi: Türk Ceza Kanununda “intihar” bir suç olarak anılmamaktadır.
İşte size anayasanın madde madde yasalarla ihlali ki bu ihlalin kendisi de yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına -çünkü kanunlar her ve hal ve durumda üst düzenleme olan anayasaya uymak zorundadır- aykırıdır (11/2). Anayasanın 10. maddesi ise yasalar önünde eşitliği düzenler, bu maddenin 2. fıkrasında ise ayrımcılıkla zümre yaratılıp o zümreye imtiyaz tanınamayacağı açıkça ifade etmiştir. Ancak bugün 5727 sayılı yasanın ve getirdiği düzenlemelerin özü, yaklaşık yüzde yirmisi sigara içen bir ülkenin insanlarını “sigara içenler ve içmeyenler” olarak iki sınıfa ayırmaya yöneliktir. Ve ne yazık ki getirdiği çözüm de sigara içmeyen sınıfa yönelik imtiyazlar içermektedir. Kişinin kendi beden sağlığına ilişkin kişisel tasarruf hakkı anayasal düzenlemelerle saklıdır ve bu hak ancak ve ancak kişinin kendisi tarafından kullanılabilir. Bu kullanımın içeriği de iyi ya da kötü tasarruf diye sınıflandırılarak devlet ya da şahıslar eliyle herhangi bir müdahaleye konu edilemez. Bu ayrıma dayanarak düzenleme yapmak açıkça özel hayata müdahaledir ve kanunen yasaklanmıştır.
Bu bahis diğerlerinin sağlığını ve özgürlüklerini koruma anlamında elbet tartışılmalıdır. Sorunlara çözümler de üretilmelidir ancak bu tartışmalar bugün Türkiye örneğinde olduğu gibi alalade bir biçimde oluşa gelen insan hakları ihlalleriyle dolu sonuçlara dönüşmemelidir. Böyle kökten çözüm diye sunulan ihlaller, sivil inisiyatif eliyle gerçeği ve esası ötelemek ya da örtmek adına, güç mekanizmalarınca özellikle desteklenmektedir. Bu görmeme hali konuya ülkemizde önayak olan Türk Toraks Derneği yetkililerince yapılan bir basın bildirisinde de açıkça görülmektedir.
Aslında basın bildirisinin adı da biraz daha yakından bakıldığında, STK’ların yaşadığı ironiyi ve körlük halini en iyi şekilde ortaya koymaktadır. “Kadın veya Sigara” adlı basın bildirisi, kadını, cinsiyeti ile sigara içmek arasında bir seçim yapmaya zorlamaktadır. Bu isim sadece bununla da yetinmeyip kadını adeta sigara gibi metalaştırmaktadır. Ayrıca söz konusu basın bildirisinde dernek yetkilileri “gelişmekte olan ülkelerde çokuluslu sigara şirketlerince yapılan yoğun kampanyalar sonucu özellikle büyük şehirlerde yaşayan kadınlar arasında sigara tüketiminin arttığını” belirtmiştir (http://www.toraks.org.tr). Bu açıklamaya ilişkin şu soru akla gelmektedir: Gelişmiş ülkelerdeki kadın sigara içme oranları neyle açıklanacaktır…
1944 yılında, büyük savaşın yaralarının sarılması ve kan izlerinin unutturulması için başlatılan Bretton Woods Konferanslarında, sosyal bakış da unutulmamıştır. Yaşanacak köklü reformları emekçilere ve toplumun aydınlarına daha kolay kabul ettirebilmek, demokratik bir hava estirmek için Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM) kurulmuştur ki zamanla BM teşkilatı altında UNESCO, DSÖ(WHO) gibi alt yapı teşkilatları da oluşturulmuştur.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve benzeri örgütlenmeler, ya da kapitalizmin pembe yüzlü sosyal kurumları, sivil inisiyatifin statükoyu korumadaki rol ve önemini her zaman önemsemiştir. Yani sivil iradenin gücü yadsınamaz bir güçtür. Öyleyse sivil inisiyatifin bu yadsınamaz gücü “ziyan edilmeden” sonuç yaratmaya yönelik, bütünleşik bir yaklaşımla kullanılmalıdır. Ancak bu süreçte de ötekileştiren uygulamalar yaratmaktan özenle kaçınılmalıdır. Aksi takdirde, analiz bir kez daha gelip emperyalizmin muhalefeti soğurma mekanizmalarına dayanacaktır ki; bu durum ister istemez, o örgütlerde elinde afişlerle, inançla ama bütünsel yaratıcılıktan yoksun bir bilinçle yürüyen, aydınlık dimağları güç duruma düşürecektir. Oysa o dimağlar, dünyayı karanlıktan kurtaracak, konuşacaksa onlar konuşacak dediğimiz, şaire “bir umudum sende, anlıyor musun” dedirten vazgeçilmez cihan parçası dimağlardır.
Kapitalist modelin içinde, kendi devamlılığını sağlamak için bilerek yaratılmış ve yönetilmiş olan “muhalefeti soğurma” mekanizmalarının dinamikleri, her zamanki gibi bu konuda da geçerliliğini korumuştur. Kapitalist yapının kendine has soğurma özelliği, toplumsal muhalefeti ehlileştirmekte ve yönetmekte ve hatta yeri gelince de kendi eliyle oluşturmaktadır. Birçok örgüt de gerek finansal gerek gündemsel olarak bu mekanizmanın bir iç bileşeni ve uzlaşma aracı durumuna gelmiştir. Gücü elinde tutan, bakanlıklara ve kampanyalara yön veren bu örtük mekanizma; ulusötesi sigara tekellerinin gücünü konuşmanın ve bu gücü sistematik olarak irdelemenin, yönetim kurullarında yer aldıkları dev sigara şirketlerinin çıkarlarına ters düşeceğini bildiklerinden; dar alanda kısa paslaşma uygulamalarıyla toplumların oyalanmasını özellikle desteklemektedirler. Bu tip müdahalelerin yöntem ve taraf eleştirisine ise liberal ekonominin prangaları bahane edilerek kayıtsız kalınmaktadır. Ancak aynı liberal ekonomi zihniyeti nasıl oluyorsa; serbest piyasa ekonomisinin içinde faaliyet gösteren küçük bir lokantaya ya da çayhaneye, liberal ekonominin adı bile zikredilmeden, rahatça müdahale etmektedir (Bknz. 5727 Sayılı Tütün Kanunu 2.madde(1)-d bendi). Bu müdahale ise büyük bir zafer edasıyla sunulmaktadır.
O halde, ulusötesi dev sigara şirketlerinin deşifre edilerek sadece gelişmiş ülkelerden değil, azgelişmiş ya da batı jargonu ile gelişmekte olan ülkelerden de kovulması, bu şirketlerin, gizli ve kirli lobi çalışmalarını doğru tespit ve deşifre ile mümkündür. Dünya nüfusunun ciddi bir kısmını oluşturan sigara içenleri de içine alacak bir karşı örgütlenme çok daha faydalı ve etkili sonuçlar yaratacaktır. Bu alternatif bakış yazısını, meydana gelen olay ve durumları hala tersten okumayı becerebilen şahıs ve sivil toplum örgütlerini konunun bütünlüğünü sağlamak ve ehemmiyetini vurgulamak açısından; oyunun ne kadar kirli olduğuna işaret eden birkaç ezber bozucu sorgulamaya davet ederek sonlandırıyorum:
* Birleşmiş Milletlerin toplumsal araştırma mekanizmasına, yaptığı inceleme, gözlem ve araştırmalarla sürekli veri sağlayan kurumlardan birisi de Cato Enstitüsüdür. IMF ve Dünya bankasına da dolaylı olarak yön veren Cato Enstitüsü’nün yönetim kurulunda yer alan ve bir medya titanı olan muhterem Robert Murdoch, Philip Morris şirketinin yönetim kurulunda ne yapmaktadır? (www.accuracy.org)
* Cato Enstitüsü ile çok sevgili “sigara bıraktırmada çağın çözüm
lerini sunan” ilaçların üreticisi olan dünya devi Pfizer’in ve R. J. Reynolds’un mali ilişkileri nelerdir?(www.accuracy.org)
* Türkiye Cumhuriyetin Simgesi olan, Birinci Millet Meclisi Binası’nın (Kurtuluş Savaşı Müzesi) Restorasyonuna, Philip Morris-SA’nın sponsorluğunun kabul edilmiş olması ve bina girişine Philip Morris – SA adının yazılması nasıl mümkün olmuştur? Bu ülkede manen böyle değerli bir konuda mali destek sunacak başka şirket ya da şahıs kalmamış mıdır?
* 31 Mayıs 2001’de istifa eden, özelleştirmeden sorumlu devlet bakanı Yüksel Yalova’nın yerine gelen Yılmaz Karakoyunlu’nun yürüttüğü ”Çocuklarımızı Sigaradan Uzak Tutalım” kampanyası neden ve neler karşılığında JTI ve Philip Morris firmalarınca fonlanmıştır? Çocukları “sigaradan uzak tutma kampanyalarının” sigarayı normalleştirmede ve sigaraya özendirmede açık rolü olduğu ve bu kampanyaların sigara firmalarına yarar sağladığı açıkça bilinmekteydi. Bu ve benzeri kampanyalar sonucunda Türkiye’de çocuk sigara bağımlılığında ne gibi artışlar olmuştur? (Dünya Gazetesi)
* 1969 tarihli 1177 sayılı Türk Tütün Yasası ile düzenlenen TEKEL’in idari yapılanması, 1983’de KİT ve daha sonra mülkiyetinin devriyle özelleştirilebilmesi için, İDT (İktisadi Devlet Teşekkülü) haline dönüştürülmüştür. TEKEL’in yapılanmasında ve Türk tarım politikasında önemli bir yeri olan tütün yetiştiriciliğinde, Philip Morris firmasının belirleyici ve gizli (IMF ve Dünya Bankası kredilerinin kullandırılması karşılığı TEKEL’in özelleştirilmesi) rolü nedir? (Tütün Platformu Bildirisi)
* 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda “Tütün Mamulleri ve Tütün Alt Komisyonu” Başkanı raportör üyelerinin Philip Morris-SA ve R. J. Reynolds yetkililerinden oluşmasının nedenleri nelerdir? (DPT, 2004).
* Elbet en temel soru ise 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletlerin, özellikle 1990’dan sonra ulusötesi şirketlerle kurduğu kirli ilişkiler ve 14 ihtisas kolundan birisi olan DSÖ’ye (WHO) içerden yaptığı müdahalelerin boyutları ve şekli nelerdir?
Okuyucuya Not: Bu çalışmada, genel olarak kullanılan ifade ve verilerde, bu konudaki bilimsel yayınlar, ilgili kurumların internet siteleri, Resmi Gazete, IMF ve Dünya Bankasına verilen mektuplar, 1980 sonrası hükümet programlarına ilişkin gazete ve akademik makalelerden faydalanılmıştır.
Kaynaklar:
Ana Britannica. (1990). Tütün. İstanbul: Ana Yayıncılık, Cilt No:21, s. 338
Büyük Larousse. (1986). Tütün. İstanbul: Gelişim Yayınları, Cilt No:19, s. 11888
Caesar, E. ve Corti, C. (1946). Tütün İçmenin Mensei, Mücadele ve Zaferi (Çeviren:
C. Çaglar). İstanbul: Tekel Tütün Enstitüsü Yayımları C Serisi No:4
Corti C, England P. A History of Smoking. Sracken Books, London, 1996.
DPT. (2004). Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayi Özel İhtisas Komisyonu II. Raporu.
Sekizinci Bes Yıllık Kalkınma Planı. Ankara.
Gür, M. (1978). Genel Tütüncülük. İstanbul: Tütün Eksperleri Yüksek Okulu Yayını
İlter, M. (1993). Keşfinden Bugüne Tütünün Tarihçesi. İstanbul: Tekel Dergisi Sayı:1
Meydan- Larousse Gençlik Ansiklopedisi. (1974). Tütün. İstanbul: Sabah Yayıncılık,
Cilt No:4, s. 273
Özyıldırım, T. (1986). Sigara Sanayi. Türkiye Tütüncülüğü ve Geleceği Sempozyumu, 12-13-14 Kasım. Tokat: Tekel İşletmeleri Genel Müdürlüğü.
Tütün Platformu Bildirisi no: 9, http://www.tutuneksper.org.tr, 2003, Erişim Tarihi: 21.07.2009
http://www.toraks.org.tr/news.php?id=830 Erişim Tarihi: 30.07.2009
http://www.accuracy.org/article.php?articleId=51&type=&searchterms=tobacco Erişim Tarihi: 01.08.2009
http://www.toraks.org.tr/sub/sigarasiz/TuTuN_KULLANIMININ_TARiHcESi-I_Baris.pdf Erişim Tarihi: 02.08.2009
http://www.dunyagazetesi.com.tr/haberArsiv.asp?id=66718 Erişim Tarihi: 12.08.2009
* Yrd. Doç. Dr. Esmeray Yoğun