Burjuva devlet kuramı erk ayrılığına dayanır: Yasama, yürütme ve yargı. Bu üç kurumun denetlenebilir olması hukuk devletinin de temel ilkesi kabul edilir. Denetlenebilir olma hali ile de erke sahip olanın keyfi davranmayacağı garanti altına alındığı iddia edilir. Bu ideal duruma hiçbir burjuva devletin yaklaşamadığını, tam tersine sadece sınıflar arası ilişkilerde değil, burjuvazinin kendi iç çatışmalarında […]
Burjuva devlet kuramı erk ayrılığına dayanır: Yasama, yürütme ve yargı. Bu üç kurumun denetlenebilir olması hukuk devletinin de temel ilkesi kabul edilir. Denetlenebilir olma hali ile de erke sahip olanın keyfi davranmayacağı garanti altına alındığı iddia edilir.
Bu ideal duruma hiçbir burjuva devletin yaklaşamadığını, tam tersine sadece sınıflar arası ilişkilerde değil, burjuvazinin kendi iç çatışmalarında bu ilkenin unutulup gittiğini görmek zor olmasa gerekir.
Ancak, 2005 yılında Siirt’te yaşanan, bir uzman çavuşun silahından çıkan kurşunla Abdullah Aydan’ın ölümü ile sonuçlanan olayın davasında, yargı erkinden birisi olan Yargıtay’ın verdiği karar, burjuva devlet erkinin asıl olarak kimin elinde ve kime karşı kullanıldığının ve de kullanacağının en somut delili oldu.
Olayın kısa özeti
2005 yılında Siirt’e yapılan bir gösteride çıkan çatışma sonucu gösteri yapan grup ile polis arasında sıkışan askeri cipteki bir uzman çavuş, silahını ateşlemiş ve bunun sonucu 1 kişi hayatını kaybetmişti.
Uzman çavuş hakkında açılan davada yerel mahkeme beraat kararı vermiş, yapılan temyiz üzerine savcılık Yargıtay’a uzman çavuşun ceza alması yönünde talepte bulunmuştu.
Temyiz sonucu Yargıtay, uzman çavuşun tek bir atışta 7 kurşun atmasına, hayatını kaybeden Abdullah Aydan’ın gösteri yapılan yerde olmayıp ve kaldırımda olduğuna dair bulguları reddetti. Yargıtay, olayın ağırlığı, uyarıların etkisiz kalması vb. hukuki sayılabilecek gerekçelerin yanı sıra, hiç bir hukuki dayanağı olmayıp tamamen siyasi olduğu açık olan bir ifadeyle, “bölgenin özelliklerini bütün olarak göz önüne alarak” yerel mahkemenin beraat kararını onadı.
Cinayete kılıf aramama
Mahkemenin gerekçeli kararında “Kürdistan faşizme Mezar Olacak”, “Burası Kürdistan Türkiye Değil” sloganlarının atılmış olması “bölgenin özellikleri” içinde sayılmıştır. Böylece, silah kullanma yetkisi kanunla belirlenmiş bir görevlinin, kanun dışına çıkışına gerekçe, herhangi bir kılıfa dahi gerek kalmadan açıkça tanımıştır.
Türkiye’de kolluk kuvvetlerin uymakta özel imtina göstermediği silah kullanmaya dair kanunlarda, silahın hangi koşullarda ve ne şekilde kullanacağı bile tanımlanmıştır. Buna göre kolluk kuvvetinin silahını insana yöneltmeden önce havaya uyarı atışı yapması kanuni zorunluluktur.
Ancak Yargıtay’ın ileride içtihat olarak kullanılacağı kesin olan bu kararında, uzman çavuşun hiçbir uyarı atışı yapmadan doğrudan kitlenin üzerine ateş açmasına beraat verilmesi, öncelikle var olan kanunun bizzat yargı tarafından hiçe sayılmasıdır.
Hukuki olarak yapılan bu hiçe sayma, “bölgenin özellikleri”ne gönderme yapılarak aynı zamanda siyasi bir gerekçelendirme getirilmiş, bu gerekçelendirme elindeki erki kime karşı kullanmakta olduğunun açık bir kanıtı olmuştur.
Yakın gelecek zamana dair
Yargıtay’da alınan herhangi bir karar, ileride benzer bir davada emsal gösterilerek kullanılabilir hukuki dayanak sağlar. Çok basit gibi görünen bu cümle oldukça gerçek sonuçlara sahip bir cümledir de.
İleride Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde, özellikle de Kürt illerinde, herhangi bir gösteride silah kullanma yetkisini kanun dışında kullan ve katliam yapan bir asker, polis, jandarma “bölgenin özellikleri”nden bir adım öteye giderek “gösterinin özelliklerini” gözeterek savunma yapar ve beraat ederse hiç şaşırmayın.
En ufak bir hak alma mücadelesine bile vahşice saldırmakta, en azından hukuki olarak engel görmeyen devletin kolluk gücüne verilen bu inanılmaz sınırsızlığın sonuçlarını çok yakın zamanda görmek şaşırtıcı olmamalı.
Yazının başına dönersek, burjuva devletin kendini tanımlamasında kullandığı tarafsızlık görünümü, bizzat yaşam tarafından an be an çürütülmekte, daha da önemlisi bizzat kendi kurumları tarafından çürütülmektedir.
“Böyle olduğunu zaten biliyoruz”, demek olayı hafife almak olacaktır. Bu beraat kararı, burjuva devlet mekanizmasının Don Kişot’un halüsinasyonunda olduğu gibi “canavar görünümünde yel değirmenleri” değil, tam tersine ve de tamamen gerçek biçimde “yel değirmeni görünümünde canavar” olduğunu gösteren önemli bir göstergedir.
Kendisini dilediği kadar “tüm insanlığa” ait gibi sunsun, herhangi bir burjuva devlet mekanizmasının (ve onun tüm araçlarının) sınırı kendisinin ürettiği sınıf ilişkileri ve taraf oldukları sınıfın iktidarı kadardır.