“80’den sonra” temasıyla düzenlenen 4. Karaburun Bilim Kongresi sona erdi. Yaklaşık 800 kişinin katıldığı Kongre’de bu sene 200 bilim insanı katılımcı olarak yer alırken 100’ün üzerinde bilimsel çalışma sunuldu. 4 gün boyu süren Kongre boyunca bilimsel çalışmaların sunumları dışında müzik dinletileri, Kongre yemeği, film ve belgesel gösterimleri, resim sergileri gibi farklı sosyal aktiviteler de yapıldı. […]
“80’den sonra” temasıyla düzenlenen 4. Karaburun Bilim Kongresi sona erdi. Yaklaşık 800 kişinin katıldığı Kongre’de bu sene 200 bilim insanı katılımcı olarak yer alırken 100’ün üzerinde bilimsel çalışma sunuldu. 4 gün boyu süren Kongre boyunca bilimsel çalışmaların sunumları dışında müzik dinletileri, Kongre yemeği, film ve belgesel gösterimleri, resim sergileri gibi farklı sosyal aktiviteler de yapıldı. Açılışından kapanışına kadar büyük ilgi toplayan sunumlara bu sene farklı kategoriler de eklendi. “Sokağın bilgisi-deneyimler” ve “Kapitalizmin krizi: Alternatifler/Ütopyalar(7 dakikada her şey) Türkel Minibaş anısına” sunumları bu sene Kongre’de ilk defa yer aldılar.
Hiçbir ticari sponsorun kabul edilmediği Kongre’de yapılan sunumlar, konuşmalar, tartışmalar ve sosyal aktivitelerin dışında Kongre’nin örgütlenme sürecinden gerçekleşmesine kadar emek veren Kongre Düzenleme Kurulu ve gönderilen yaklaşık 150 tebliği okuyan, Kongre için uygun olanları belirleyen Hakem Kurulu vardı. Tamamen gönüllülük esasında Kongre’ye katkı sunan Karaburun Bilim Kongresi emekçilerine şimdiden teşekkür ederiz.
Sendika.Org olarak Kongre üzerine Düzenleme Kurulu’ndan Erkin Başer ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşinin yanı sıra Kongre emekçilerinden Gülçin Yörük, Emel Yuvayapan ve Barış Alpaslan’la da görüntülü röportaj gerçekleştirdik.
Bu seneki Karaburun Bilim Kongresi’nin ana teması “80’den sonra”. Bu temayı belirlerken hedeflerinizin ne olduğunu anlatır mısınız?
Üniversitelerde çalışan genç bilimciler olarak biz ilk önce bilimin iktidarla ilişkisini incelemek istedik. Araştırmak istedik, sorgulatmak, bu konudaki çalışmaları birbirimizle paylaşmak, buna bir zemin yaratmak istedik. Dolayısıyla bilim ve iktidar temasıyla işledik ve bu konunun bitmediğine karar verdik. Bilimsel üretim süreçlerini birçok farklı açıdan incelemek gerekiyordu ki bu yılın teması bu oldu. Bir kongre uzun yıllar devam edeceği düşünülünce temalar biraz genelden özele doğru ilerliyor. Geçen yıl biraz daha genel bir durumu anlamak amacıyla “Bugünü anlamak” başlığıyla 70’lerde, 80’lerde dünyadaki yapısal dönüşümleri, sosyal, politik, ekonomik dönüşümleri incelemek istedik. 4. kongrede de özel olarak bu dönüşümün Türkiye ayağını, Türkiye’deki görünümünü anlamak istedik. Bunu da 1980’deki iki köklü dönüm noktasıyla anlayabiliriz. 24 Ocak 1980 kararları ve ekonomide neomerkantalist, neoliberal dönemin başlaması, alabildiğine özelleştirme alabildiğine serbestleşme ve ekonomik düzende kuralsızlaşma ve ikincisi tabii ki 24 Ocak kararlarının uygulanmasını sağlayan, onun uygulanmasını sağlayabilmek için bir zemin hazırlayan, büyük bir baskı ve saldırıya dönüşen 12 Eylül darbesi. 1980, bu anlamda bir dönüm noktasıdır. 29 yıl geçmiş, hatta başlığı otuza bir kala mı yapsak diyerek de tartıştık, dolayısıyla artık bu kongrede bugünü de anlayabilmek için 80’den bu yana yaşananları tartıştırmak istedik.
Kongrenin bugün son günü… Buradan bakılınca başlangıçta hedeflediğiniz noktalara ulaşabildiniz mi?
Şimdi kongrenin sonucuyla ilgili iki nokta var. Birincisi, kalabalık oluyor, bu iyi bir şey. Tabii burada önemli olan, sunulan tebliğler açısından bakmak gerekiyor. Sunulan tebliğler, bize gelen yaklaşık 150 tebliğin arasından seçiliyor. Bunun için hakemler kurulumuz var. Hakem kurulu görüşlerini bildiriyor ve bir konu bütünlüğü şeklinde düzenleme kurulu son şeklini veriyor. Bir de tabii tartıştırmak istediğimiz konular bakımından tebliğlerin yetersiz kaldığı noktalar oluyor. Bunun için de davetli konuşmacı çağırıyoruz. Oturumlar, çalışma grupları öneriliyor. İşte son gün yapılan işkence üzerine oturum, bir bütünlüklü çalışma, oturum önerisidir. Sağlık oturumu, bir oturum önerisidir. Bir çalışma gurubu daha önceden çalıştı, sonra burada, bunların sunumlarını yaptı. Böyle baktığımızda tebliğlerin bir kısmının yetersiz olduğunu görüyoruz ama Türkiye üniversitelerinin güncel halinin, hepimizin de halinin bu olduğunu düşünüyorum.
Hedeflerine ulaştı mı? Evet, insanlar bu kongrede özgürce tartışabileceklerini, Türkiye’deki hiçbir kongrede olmadıkları kadar özgür olduklarını düşünüyorlar. Ama kafamızdaki hedefler çok daha büyük, çok daha yetkin, çok daha yeni bir bilgiyi, burjuvazinin bilgisini değil, işçi sınıfının bilgisini üreten, onu paylaşan bir zemini, ya da onları üretenlere burada zemin açmayı öngörüyoruz. Bu hedefimizden de vazgeçmeyeceğiz.
Bu Kongre’nin görünen yüzü sunulan tebliğler fakat görünmeyen bir emek kısmı da var sanırım. Burada yüzlerce kişi kongreye katılırken onlarca kişi de kongrenin düzenli gidebilmesi için ayrı bir emek sarf ediyorlar. Onlarca kişi nasıl bir araya geliyor, ne gibi ilkeler benimsiyor?
Bu sene Kongre’ye sanırız 800 kişinin üzerinde bir katılım oldu. Yaklaşık 30 arkadaşımız da Kongre’nin düzenli gidebilmesi için emek harcadılar. İlkelerimiz konusunda birincisi, hiçbir ticari sponsorluğunu kabul etmiyoruz. Üniversite içi ilişkiler hiyerarşik bir yapıya sahiptir dolayısıyla üniversitelerden destek almamayı ya da bir üniversitenin bünyesinde yapmamayı tercih ediyoruz. O nedenle Karaburun’dayız. Tabii ki burası bir kolektif iradenin ürünüdür. Ayrıca Kongre’mizi destekleyen kuruluşlar var. Kongre bunların hiçbirinin tahakkümü altında değildir. Çalışan, emek veren arkadaşlarımız gönüllüdür. Toplumsal gönüllülük esasında çalışırlar, hiçbir karşılık beklemezler. Karaburun Bilim Kongresi, bilim etiğine ve insanlık onuruna aykırı sunulara ve kişilere bilim kongresinde yer vermez. Karaburun’un sosyal çevresine, doğasına, ekolojisine zarar verecek, onun aleyhine bir eylemde bulunamayız.
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen kongrenin giderek kurumsallaştığını gözlemliyoruz. Kurumsallaşma anlamında attığınız adımlardan bahsedebilir misiniz?
25 Mayıs’ta Karaburun Gündelik Yaşam Bilim ve Kültür Derneği’ni kurduk. Karaburun’da yaşayanlar, hakem kurulundan hocalarımız ve düzenleme kurulundan arkadaşlarımız derneğin kuruluşunda yer aldılar. Bu adımı atmamız gerekiyordu. Çünkü hepimiz burada farklı alanlardan gelen insanlarız fakat biz burada bağımsız bilimi, bağımsız eleştiriyi üretmek istiyoruz. O nedenle kurumsal ya da örgütsel organik bir ilişki hiç kimseyle yoktur. Bu zeminin korunması gerekiyor. Biz de bu yüzden bu dernek altında bunu gerçekleştirdik.
Derneğimizi anlatayım biraz. Derneğimiz üç amaç için bir araya gelenlerin derneği. Karaburun’da yaşayanların gündelik yaşamlarını iyileştirmeyi hedefliyoruz. Çünkü burada yaşayanlar da derneğimizin üyesi. Buraya yönelik sağlıklı yaşam projesi var, burada yaşayan çocuklara fotoğraf kursu verildi. Karaburun’da yaşayanların sağlık, eğitim, kültürel ve sanatsal faaliyetler sunmayı düşünüyoruz. Kültürel anlamda etkinlikler yapmayı hedefliyoruz. Örneğin Türk-Yunan günleri yapıldı. Yunanistan’dan geçmişte burada yaşayan insanlar geldi. Kendi akrabalarının mezarlıklarını ziyaret ettiler. Ve sanırım bir iade-i ziyaret buradan oraya yapılacak. Yunanistanlı müzisyenler Türkiyeli müzisyenlerle birlikte konserler verdi.
Onun d