İBB’nin yaptığı Gazhane yenileme projesi kapsamında Gazhane’nin yeni görünümü için düşünülen bir plan örneği İstanbul’da aylaklık dönemim olan Ağustos başında meraklı bir arkadaşım Hasanpaşa Havagazı Fabrikası, daha yaygın adıyla Hasanpaşa Gazhanesi’ne dikkatimi çekmişti. Gazhanenin İETT’ye ait bahçesinde Roman’ların yerleştiğini ve İETT’ye karşı yerlerinden çıkmama savaşımı, hem de gerçek anlamda bir meydan savaşı verdiklerini söylemişti. Şimdilik […]
İstanbul’da aylaklık dönemim olan Ağustos başında meraklı bir arkadaşım Hasanpaşa Havagazı Fabrikası, daha yaygın adıyla Hasanpaşa Gazhanesi’ne dikkatimi çekmişti. Gazhanenin İETT’ye ait bahçesinde Roman’ların yerleştiğini ve İETT’ye karşı yerlerinden çıkmama savaşımı, hem de gerçek anlamda bir meydan savaşı verdiklerini söylemişti. Şimdilik görünüşe göre savaşı Roman’lar kazanmıştı. Bu Roman kültürü, konut sorunu, endüstri arkeolojisi sit alanı toplumsal sorunların çakıştığı mekânı kent sosyolojisi adına merak edip araştırmak da çaylak bir toplumbilimci olan bana düşmüştü. İnternetten Gazhane’nin tarihçesine ve 1993’te burada havagazı üretiminin bitmesinden sonraki sürece ilişkin bilgiler toparlayabilmiştim.
Bu ikincil kaynaklara göre 1892’de Zonguldak kömüründen elektrik ve gaz üretmek amacıyla kurulan Hasanpaşa Havagazı Fabrikası İstanbul’daki Yedikule ve Dolmabahçe’yle birlikte üç gaz fabrikasından biridir. İlk olarak Fransızlarca işletilen fabrika Türkiye’nin ilk sanayi yapısı örneklerindendir. 1945’te İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (İETT) devredilen fabrika onlarca yıl Anadolu yakası konut ve sokak aydınlatmasının gaz gereksinimini karşıladıktan ve orada çalışan işçilere ekmek kapısı olduktan sonra 1993’te çevre ve sağlık gerekçeleriyle kapatılmıştır. Üretimin durmasının ardındaki üzücü gerçek ise Türkiye’nin gitgide dışarıdan ithale bağımlılaştırılan enerji politikalarında yatar.
Üretimin bitmesini izleyen dönemde İETT gazometreler ve fabrikanın öteki demir çelik aksamını Makine Kimya Endüstrisi’ne (MKE) satar. Bu yüzden tarihi yapının zarar gördüğünün anlaşılması üzerine Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (KTVKK) 1994’te alan için ilk koruma kararını alır. Buna karşın İETT 1995’te yıkıma girişince KTVKK ilk kararına göndermeyle yıkımı durdurmak üzere yine karar alır. İETT alanı bir süre kömür satış deposu ve çöp biriktirme alanı olarak kullanır.
Koruma kararından sonraki gelişmeleri, Gazhane Gönüllüleri’nin ortaya çıkmasından başlayarak Karaburun Bilim Kongresi’ne katılmak üzere İstanbul’dan ayrılmamdan bir hafta önce giderayak Kadıköy Belediye’sinden Gazhane Çevre Gönüllüleri başkanı Nilgün Canpolat’ın yönlendirdiği Nesrin Uçar’la 28 Ağustos Cuma sabahı Acıbadem Görgülü Pastanesi’nde görüştük. Kendisiyle görüşme amacım Gazhane Gönüllüleri’nin konuya yaklaşımını ilk ağızdan duymak ve güncel durumu öğrenmekti. Bir yüksek lisans öğrencisinin görüşme isteğini hemen kabul etmesi, Gazhane Gönüllüleri’nin dışa kapalı bir topluluk olmadığının bir göstergesi sayılabilir.
Nesrin Uçar kendisi de eski Acıbadem’li ve görüştüğümüz süre boyunca birçok kişiyle selamlaşmasından bu semtte geniş bir tanıdık çevresi olduğu anlaşılıyor. Artık Ataşehir çevresinde yaşasa da Gazhane’yle yakından ilgili ve Gazhane Çevre Gönüllüleri “semt inisiyatifinin” en başından beri etkin katılımcısı. Hareketin ilk ortaya çıkışını Gazhane’deki gelişmeleri yakından izleyen ve semtlerinde kendilerine ait bir açık alan gereksinimi duyan Hasanpaşa ve Acıbadem sakinlerinden yaklaşık yirmi kişiyle Acıbadem Hukukçular Sitesi lokalinde bir toplantıya dayandırıyor. Lokaldeki ilk toplantıda “mahalleliye” bir bildiriyle ulaşma kararı alıp hazırlanan bu bildiriyi kendi deyişiyle “sokak sokak, dairelerin kapısını çalarak” dağıtıyorlar. Bu çabanın sonucunda Kaptan Hasan Paşa İlköğretim Okulu’ndaki toplantılarına yaklaşık yüz kişilik bir katılım sağlıyorlar. Bu toplantı daha önceden konuyla ilgilenip imza topladığı halde hiçbir sonuç alamamış başka kişilerle buluşmalarını da sağlıyor.
Konuyla ilgilenebilecek kurumlarla görüşmeye başlamanın yanı sıra 1996 yılında Gazhane’nin yeşil alan ve kültür merkezi olması amacıyla bir imza kampanyası başlatıyorlar ve yalnız Anadolu yakasından 8000 kadar imza toplamayı başarıyorlar. Ellerindeki bu somut destek üzerine kurumlarca daha çok ciddiye alınıyorlar. 2001 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye’since (İBB) Gazhane Gönüllüleri’nin önerisi doğrultusunda İTÜ’ye yaptırılan ön mimari projenin onaylanmasına dek geçen süre içinde gönüllülerin etkinlikleri hep sürmüş.
Bu on yılı aşkın etkinlikler arasında bülten (1996-2002 arasında) yayımlamak, ilgili kurumlarla görüşmeler yapmak, bir bilimsel danışma kurulu oluşturmak, 1997’de ilk sokak şenliğini düzenlemek (izin alınamadığı için alan dışındaki bir sokakta gerçekleştirilebilmiş), çocukların Gazhane’yle ilgili resimlerini okul panolarında sergilemek, toplantılar ve söyleşiler düzenlemek yer alıyor. Gazhane Gönüllüleri 1998’de Gazhane Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi adı altında tüzel kişilik kazanıyor. 2003’te Gazhane Gönüllüleri, Dünya Yerel Yönetimler ve Demokrasi Akademisi (WALD), İTÜ proje grubu ve danışmanların katılımıyla gerçekleştirilen (İBB katılmamış) koordinasyon toplantılarının sonucunda “Hasanpaşa Gazhanesi Kültür ve Sanat Merkezi: Alternatif Stratejik Yönetim Projesi” adlı bir kitap yayımlıyorlar. Bu kitap koordinasyon toplantılarındaki uluslararası yeniden kullanım örneklerini de kapsayan görüşlerin yanı sıra çevre halkını yönetime katmayı ve alanın öngörülen kültür merkezi kullanım amacına uygun bir yönetimin sürdürülebilir kılınmasını hedefleyen alternatif yönetim modeline ilişkin öneri ve yasal değerlendirmeleri de içeriyor.
Gazhane’yi görünür kılan başka bir gönüllü etkinliği olan Uluslararası Festival, eşine az rastlanır tarihi yapının Hasanpaşa’da konaklayan iki Alman punkçının dikkatini çekmesi ve bu iki Alman’ın Kadıköy Belediyesi’yle iletişim kurmalarıyla ortaya çıkıyor. Gönüllüler, Kadıköy Belediyesi ve Berlinlacht grubunun üçlü bir protokolüyle 2008 Ekim ayında gerçekleştirilen festivalde üç hafta boyunca çeşitli sanat etkinlikleri düzenleniyor, yabancı katılımcılar alanda kurulan çadırlarda konaklıyorlar. Çevrede sokaklarda yerleşik Roman halk da festivaldeki atölyelere, konserlere katılıyorlar. Nesrin Uçar festivalde kültürün katılımcılar tarafından üretilmesinin Gazhane Kültür Merkezi projesinden kendilerinin en büyük beklentisi olduğunun önemle altını çiziyor; ona göre “kültürün üretilmesi” Gazhane Gönüllüleri’nin en ayırt edici noktasını oluşturuyor. Gönüllüler yapılacak kültür merkezinin kültürün yalnız izlendiği bir mekân olmamasını diliyorlar. Bu açıdan da alternatif bir yönetim anlayışını savunuyorlar.
Önümüzdeki dönemde yapmayı planladıkları iki etkinlikten birincisi Eylül ayında İstanbul Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi’nde değişik disiplinlerden akademisyenlerin imzaya açmayı düşündükleri basın bildirisi ile 10-11 Ekim tarihlerinde Gazhane alanında “Birlikte Üretmek” temasıyla yapacakları etkinlik. Bu etkinliğe üniversiteler, konservatuar, sanatçılar, Kadıköy 216 Sanatçı Kolektifi, TEMAS (Kültür Üniversitesi) vb. çeşitli kesimlerden de destek var.
Nesrin Uçar’a bana aktardığı bilgilerde, halihazırda 2010 projeleri kapsamında da yer alan Gazhane restorasyon ve alan düzenleme projesinde işin kültür merkezi boyutuna ağırlık verilmesinin (İBB’nin 2001’deki seçimiyse burayı uluslararası kongre vadisi projesindeki
ne benzer bir kongre merkezi olarak düzenlemekmiş ve bu nedenle yenileme projesini o dönemde de çok benimsememiş) alanın sanayi müzesi olarak yenilenmesinin önüne geçmesi kaygısı taşıyıp taşımadığını sorduğumda projeye göre çok geniş olan alanda kütüphane, endüstri müzesi, çocukların harekete geçirebileceği rüzgar güllerinin de yer almasının planlandığını belirtti.
Bugün alana sonradan yerleşmiş ve İETT’yle savaşım halindeki Roman’ların bir biçimde kültür merkezi projesinin kapsamına dâhil edilip edilemeyeceği sorusunu yönelttiğimde ise Nesrin Uçar bu mekanın bir yerleşim yeri değil, endüstri yapısı olması bakımından Roman’ların oradaki yerleşikliğinin mekanın amacına ters olduğunu söyledi. Gönüllülerin Roman’ların alana yerleşmesinden sonra İBB, KTVKK, Valilik, Kaymakamlık, Emniyet kurumlarına dilekçeler vererek “yerinden edilmişlerin bu ihtiyaçlarının karşılanması” talebinde bulunduklarını sözlerine ekledi. Ancak Roman’ların buraya yerleşmesiyle alanın kentsel dönüşüm kapsamına alınması ve istenilen amacın dışına taşması riskinin doğacağı endişesini paylaştı. Projenin gerçekleşmesinden sonra ise semtte yerleşik olan Roman yurttaşların Gazhane’deki çeşitli atölye etkinliklerine katılabileceklerini söylediyse de bir yandan da bedavacı bir zihniyetle hareket etmediklerini, yapılan çalışmaların bir karşılığı olmasını beklediklerini söylemesi bana çelişik geldi.
Sonuç olarak, yakında www.gazhane.info adresinden çalışmalarını izleyebileceğimiz Gazhane Çevre Gönüllüleri Hasanpaşa Gazhanesi’nin 2010’a dek yenileme için 2010 Ajansı’na İBB tarafından tahsis edilmesini konuyla ilgili her cephe için olumlu görüyorlar. Böylece 2010 bütçesinden yenilecek yapının 2010 ertesinde de amacına uygun olarak kullanılacağına inanıyorlar.
Santralistanbul’dan önce Bilgi Üniversitesi’nin de ilgilendiği Gazhane için 2010 kapsamında bir şeyler yapılmasına olumlu gözle bakmakla birlikte, tüm konuşmalarımızın ardından sanayi, teknoloji ve hatta ulaşım müzesi olarak değil de daha genel anlamda bir kültür merkezi başlığı altında çalışmaların yürütülmesinin mekânın müze kapasitesini yeterince ortaya çıkarmayacağı endişesini taşıdım. Gazhane’nin elbette ticari amaçlı kullanılmasındansa bir kültür merkezi olmasını yeğlerim ama 2010 sonrasında 3. Köprü tartışmalarından da yansıyan, İstanbul’a satılacak meta gözüyle bakan bir yönetim anlayışının temsilcilerinin alanı nasıl değerlendireceği konusunda iyimser olmak biraz güç görünüyor.