ÖDP Ankara İl Örgütü bugün Ankara Rixos Otel’de Türkiye-Suriye ve Irak’ın ilgili Bakanlarının katılımıyla gerçekleştirilen Su Zirvesini protesto etti. “Su Yaşamdır! Yaşam Damacanaya Sığmaz” pankartı açılan eylemde açıklamayı Ankara İl Başkanı Cevat Özdemir yaptı. Basın Açıklaması Metni şöyle: “Bugün burada Türkiye-Suriye ve Irak’ın ilgili Bakanları bir Su Zirvesi gerçekleştiriyorlar. Gündem, Fırat ve Dicle sularının paylaşımı […]
ÖDP Ankara İl Örgütü bugün Ankara Rixos Otel’de Türkiye-Suriye ve Irak’ın ilgili Bakanlarının katılımıyla gerçekleştirilen Su Zirvesini protesto etti.
“Su Yaşamdır! Yaşam Damacanaya Sığmaz” pankartı açılan eylemde açıklamayı Ankara İl Başkanı Cevat Özdemir yaptı.
Basın Açıklaması Metni şöyle:
“Bugün burada Türkiye-Suriye ve Irak’ın ilgili Bakanları bir Su Zirvesi gerçekleştiriyorlar. Gündem, Fırat ve Dicle sularının paylaşımı ve pazarlanmasıdır. Bilindiği gibi Fırat ve Dicle suları çok uzun bir süredir Ortadoğu’da bir gerilim kaynağıdır. Tüm hükümetler suyun eşit ve adil paylaşımı yerine Ortadoğu’da süren savaşların en önemli nedenlerinden biri olan suyu bir politik silah olarak kullanmaktadır.
Dünyanın çetin bir su kriziyle karşı karşıya bulunduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Su zengini olan bölgeler su kıtlığı yaşamaya, su kıtlığı yaşayan bölgeler ise su yokluğu yaşamaya başlamışlardır. Neo liberalizmin yarattığı su krizine kapitalistlerin çözümü de hazırdır; Su taşınabilir ve serbest pazarlar aracılığıyla serbestçe dağıtılabilirse su kıtlığı yaşanan yerlere aktarılabilecek ve yüksek fiyatlar suyun korunmasına yardımcı olacaktır. Yani su özelleştirilmeli ve satılmalıdır. Yani daha çok para daha çok kar…
Dünya’nın en büyük tekelleri, halkın hakkı olan her şeye göz dikiyor. Enerji kaynaklarını kirli savaşları için kullananlar şimdi de temel insan hakkı olan suyu özelleştirip satıyorlar.
Suyun özelleştirilmesi iki aşamada gerçekleşmektedir: Birinci aşama; Su yönetiminin merkezi bir yapılanmadan (örneğin DSİ) alınıp belediyelere bırakılmasıdır. İkinci aşama, belediyelerin su yönetimindeki yetersizliği sebep gösterilerek suyun özelleştirmesidir.
Bu durum su fiyatlarının 2-3 katına çıkması ve yoksulların suya ulaşamaması anlamına gelmektedir. Bunun ardından da yaşam hakkımız olan su hakkımızın, Dünya Bankası gibi kuruluşların kredileri sayesinde uluslararası su tekellerinin eline geçmesi aşaması geliyor.
Suyun, petrol gibi alınıp satılan bir maddeye dönüştürülmesi, parası olmayanın temiz suya ulaşabilmesini engelleyecektir. Yoksullar ya aylık 100-150 TL harcayarak damacana su kullanacaktır yada şebeke suyunu içmek zorunda kalacaktır.
Türkiye’de suyun özelleştirilmesi süreci hali hazırda devam etmektedir. Örneğin önceki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, “Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak” diyerek bunu açıklamıştır.
Suyumuz sonsuz değil; suyun yüzde 85’ini nüfusun yüzde 12’si kullanıyor
Birleşmiş Milletler Çevre Programına göre Dünya’da 1400 milyon km3 su bulunmaktadır. Ancak bu suyun %97,5’i tuzlu su (deniz ve okyanuslarda) % 2,5’i tatlı sudur. Tatlı suların %69,5’i kutuplarda buzul olarak veya donmuş toprak tabakasında bulunmaktadır. Tatlı suların, % 30,1’i yeraltı suyu, kalan %0,4’lük bölümü ise yüzey ve atmosfer sularını oluşturmaktadır. Yani kolayca ulaşılabilecek ve kullanılabilecek su oranı toplam suyun % 0,4’dür. Dünyada kullanılan suyun ise %85’ini nüfusun %12’si tüketmektedir. Bu %12’nin de Üçüncü Dünya Ülkelerinde yaşamadığı aşikârdır.
Suyun yıllık karı (şimdilik) 1 trilyon dolar
Su endüstrisinin yıllık kârı dünya üzerinde (yaklaşık 1 trilyon USD) petrol sanayinin kârının %40’ına ulaşmıştır ve şimdiden ilaç sektörünün kârını geçmiştir. Dünya sularının henüz %5’inin özelleştirildiğini düşünürsek, ne kadar büyük bir kâr potansiyeli olduğunu anlaşılabilir.
Suyu ticarileştirmeye çalışan tüm sermaye grupları, organizasyonlar; içme suyu kaynağı olarak, tatlı su kaynaklarının azalmasını, küresel ısınmayı gerekçe göstererek; suyun özelleştirilmesine meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Elbette tatlı su kaynakları, hızlı sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışının etkisiyle azalmaktadır. Ancak tatlı su kaynaklarının azalması suyumuzun özelleştirilmesine gerekçe gösterilemez. Çünkü hızlı sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışını engelleyemediğiniz sürece tatlı su kaynakları yetmeyecektir. Bu nedenle içme suyu sağlamak için farklı kaynaklar; deniz suyu ve kanalizasyon sularının tekrar arıtılması gibi seçenekler değerlendirilmelidir.
Tüm bu söylediklerimizin sonucu olarak, Su alınır-satılır bir metaya dönüştürülmektedir. Temel bir insan hakkı olan su hakkı satılamaz. Su yaşamdır ve yaşamlarımız damacanaya sığdırılamaz.”
Sendika.Org-Ankara