Kamu kesiminde çalışan işçilerle 2009 yılı toplu sözleşme sürecini Türk- İş’le uzlaşarak başarıyla sonuçlandıran Hükümet, aynı sonucu memur sendikaları konfederasyonlarıyla yapacağı toplugörüşmelerde de almak istiyordu. Hükümet ile memur konfederasyonları arasında 15 Ağustos’ta başlayan toplu görüşmeler, hükümetin en son yüzde 2,5+2,5’luk zam önerisini Memur- Sen ve Kamu-Sen’in kabul etmemesiyle çıkmaza girdi. Böylece uzlaşma bekleyen hükümet için […]
Kamu kesiminde çalışan işçilerle 2009 yılı toplu sözleşme sürecini Türk- İş’le uzlaşarak başarıyla sonuçlandıran Hükümet, aynı sonucu memur sendikaları konfederasyonlarıyla yapacağı toplugörüşmelerde de almak istiyordu. Hükümet ile memur konfederasyonları arasında 15 Ağustos’ta başlayan toplu görüşmeler, hükümetin en son yüzde 2,5+2,5’luk zam önerisini Memur- Sen ve Kamu-Sen’in kabul etmemesiyle çıkmaza girdi. Böylece uzlaşma bekleyen hükümet için iyi olmayan bir süreç başlamış oldu.
Bu yıl yedincisi yapılan toplugörüşmeler, Memur-Sen ve Kamu-Sen için de olumsuz bir süreci başlattı. Yaşamlarını hükümetten kopardıkları küçük kazanımlara borçlu olan bu iki konfederasyon için, son umut hükümetin atacağı geri adımlar olacak. KESK 15 Ağustos’taki ilk görüşmede ‘bu görüşmeler meşru değil’ diye çekilerek bir adım atmıştı. Sürecin çıkmaza girmesi, KESK’in bu adımına anlam kazandırdı. Konfederasyon Genel Başkanı Sami Evren’in ‘bu toplantı meşru değildir’ açıklaması bu yıl karşılığını bulmuştur. Zira geçmiş yıllarda da KESK başkanları benzer açıklamalar yapıyordu.
Bilindiği gibi KESK, toplugörüşmeler başlamadan önce 13 Ağustos’ta İstanbul ve Diyarbakır’dan “TİS yoksa grev var” sloganıyla başlattığı ve baskılarla karşılaştığı yürüyüşü 15 Ağustos’ta Kızılay Güvenpark’ta noktalamıştı. Toplu görüşmeler sürecinde ise ‘sonbaharda genel greve gideceğiz’ diyerek ikinci adımı da attı. Asıl olarak bu adım başarılırsa KESK 4688 sayılı yasanın kabulüyle yitirdiği doğal öncülüğünü pekiştirebilir. Yani diğer iki konfederasyona eskiden olduğu gibi nitelik olarak açık üstünlük sağlayabilir.
Türkiye Kamu-Sen, 8. yılına girdiğimiz toplugörüşmelerde sürdürdüğü heyet başkanlığını bu yıl Memur-Sen’ e kaptırmıştı. Memur-Sen üye ve yetki alan sendika sayısında büyük bir hamle geliştirdi. Eskiden kamu kaynakları ve siyasi iktidar olanakları üzerinden iyi örgütlenen Kamu-Sen, aynı yolları kullanan Memur-Sen’e karşı şimdilik bir adım gerilemiş oldu. Sendikal anlayışları aynı olan, uzlaşmacı, işveren güdümlü bu konfederasyonlar arasındaki ‘üye’leme rekabeti toplu görüşmelere de yansıdı. Birbirilerini davranış biçimleri olarak iyi tanıyan heyet üyeleri arasında daha ilk günden basına da yansıyan tartışmalar öne çıkmıştı.
En çok üyeye sahip Memur-Sen’in toplu görüşmelere gelmeden Başbakanlığa yaptıkları yürüyüşte Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, ‘rica yasası’ olarak nitelendirdiği 4688 sayılı sendika yasasının değiştirilmesi ve memurlara da işçilerde olduğu gibi toplu sözleşme ve grev hakkı tanınması taleplerinde ısrarlı olduklarını vurgulamıştı. Gündoğdu, bu yılın son toplu görüşme olması gerektiğini, önümüzdeki yıllarda toplu sözleşme yapmak istediklerini açıklamıştı.
Daha birinci tur görüşmede Kamu-Sen başkanı Bircan Akyıldız, geçmiş yılardaki uzlaşmacılığını ‘fedakarlık’ adı altında itiraf etmişti. Ayrıca karşılığını göremedikleri ve üstelik baskılara maruz kaldıkları için Hükümet’e sitemde bulunmuştu. KESK ve Memur-Sen’in “önümüzdeki yıl toplu sözleşme yoksa masaya oturmayacağız” söylemi üzerine Bircan Akyıldız “önümüzdeki yıl masada yalnız biz olacağız” diyerek hem durumdan hoşnutluğunu hem de toplu sözleşme konusunda sahip olduğu geri tutumu sürdüreceğini açıkça ifade etmiş oldu.
Toplu görüşmeler sürecinde İçişleri Bakanı’nın Kürt açılımı konusundaki ziyaretlerine üç konfederasyon da nasibini aldı. Kamuoyuna da yansıyan açıklamalar gösterdi ki konuya en çok siyasi yaklaşan Kamu-Sen oldu. Kamu-Sen, bir emek örgütünün bakışından ziyade grup siyasetine uygun olarak MHP’nin açıklamalarına paralel bir bakış sundu. Memur -Sen iktidara yakın bir yerde durdu. KESK ise kamu emekçilerinin yıllardır biriktirdiği önerileri kamuoyuyla paylaştı. Her zaman siyaset yapmakla suçlanan KESK’in tam da bu noktada bir değerlendirme yapması gerekirdi.
4688 sayılı kamu görevlileri yasası, 1990’lı yıllarda fiili olarak yükselen, toplumda önemli bir güce dönüşen, hükümetlere geri adımlar attıran sendikacılık hareketinin kontrol edilmesi için yapılmış bir yasadır. Bu yasa için, Türkiye Kamu-Sen ile bugün buna ‘rica yasası’ adını veren Memur-Sen ısrar etmiştir. KESK, dışındaki diğer iki konfederasyonun tüm meşrulaştırma çabalarına rağmen 4688 sayılı kamu görevlileri yasasını fiilen işlevsizleştirmiştir.
Gelinen süreç, Kamu-Sen ve Memur-Sen’in temsil ettiği işveren sendikacılığının kamu emekçilerince teşhiri bakımından önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Sırada ikinci adım olan sonbaharda yapılacağı ilan edilen grevin örgütlenmesi var. Burada bir aksama bir fırsatın daha yitirilmesi demektir. KESK tarihi de gösteriyor ki, yitirilen her fırsat beraberinde yitirilen yılları getirmektedir.